NAİM DİLMENER'LE GEÇMİŞ ZAMANIN İZİNDE

UÇAN KUŞLAR MARTILAR

16 Temmuz 2023 Pazar 21:29
NAİM DİLMENER'LE GEÇMİŞ ZAMANIN İZİNDE

Arka arkaya yayınlanan Türk Sanat Müziği albümleri, hızlanmış-hızlandırılmış günlük hayatın, en azından kimi anlarında, bir ‘tatlı huzur’a ihtiyaç duyulduğunu gösteriyor. Bu albümlerin sıklıkla yayınlanmaya başlamasının bir nedeni bu olabilir. Ama asıl neden başka; asıl neden ekonomik. Dibe vurmuş müzik piyasamızda yeni albümlere, yeni projelere kimse para yani bütçe ayıramıyor. Bu yapılamayınca da akla ilk gelen eski kataloga, arşive baş vurmak oluyor. Gayet mantıklı! Bunu yapan firmalar hem kataloglarını temize çekmiş, hem de ‘geçmiş’ ya da ‘tarih’ bilgisi olmayan genç kuşaklara, o eski günleri, eski şarkıları göstermiş-sunmuş oluyor.
Bu alanda en faal olan firma, hiç şüphesiz arşivi dillere destan Odeon. Ülkenin popüler müzik piyasasını, yıllardır çeşitlendirmiş-renklendirmiş Odeon, başındaki müzik aşığı Dani Grünberg’in çabasıyla, gelişigüzel değil, bir plan ve program dahilinde eski şarkıları-albümleri disklere aktarılıyor. Bir zaman önce, Türk Müziği dünyasının üstadlarından Zeynettin Maraş’ın danışmanlığında yayınlanan “Evvel Zaman İçinde”nin ikincisi, Odeon’un müzik tutkunlarına çektiği son kıyak oldu. Başta Nesrin Sipahi, Sevim Tuna, Sevim Çağlayan ve Sevim Şengül olmak üzere, tam 16 büyük ismin, 16 popüler şarkısı yer almakta bu albümde; hepsi de tarihi kıymete haiz şarkılar bunlar. Albümün en büyük sürprizi, “O Ağacın Altı” şarkısının dört bir yanı sarması üzerine, bu şarkıya verilmiş ‘cevap şarkı’yı ihtiva ediyor olması. Böyle şeyler olurdu o yıllarda; bir şarkı fazla sevilip sayıldığında, ama asıl bestecisi ama başkası, kalkar ve o sevilen şarkıda sorulmuş olanı cevaplardı. “Evvel Zaman İçinde”nin ikincisinde, “O ağacın altını, bilmem anıyor musun?” sorusunun cevabı Ziya Taşkent tarafından verilmiş: “O ağacın altını, anmaz olur muyum hiç?”
Odeon’un üç beş ay evvel yayınladığı “Güldeste”, daha yakın bir zamanda piyasaya sunduğu Nesrin Sipahi’nin “Odeon Yılları” ve Odeon külliyatından seçilmiş türküleri bir araya getiren “Harman (Türk Halk Müziği Serisi)” adlı albümler de, bu firmanın geçmişimizi renklendirmiş, yaşanır kılmış şarkılar konusunda gösterdiği hassasiyetin diğer örnekleri. “Güldeste”de, Odeon’un bir zaman önce ayrı ayrı yayınladığı Müzeyyen Senar (“Odeon Yılları”), Zeki Müren (“Güneşin Oğlu”), Mustafa Sağyaşar ve Yaşar Özel albümleri, şık mı şık, güzel mi güzel tek bir kutuda toplanmış. Çok da makul, rahat rahat alınabilir bir fiyata sahip “Güldeste” paketini, hele hele Nesrin Sipahi ve “Harman” ile birlikte alanlar, kendilerine sakin mi sakin birkaç gün ve geceyi (hatta birkaç haftayı) armağan etmiş olacaklar. Sipahi ve diğer sanatçılar sizi, ‘gözlerinizin aşka’ güldüğü, o ‘taze söğüt dal’lı günlere anında götürecek. Bu şarkılar sayesinde, avuçlarınızda, o günlerin sıcaklığını hissedebilirsiniz.

YARALI GÖNÜL
Odeon gibi bir başka eski ve güçlü firma olan Yavuz Asöcal’ın “Çilingir Sofrası” albümü ise, size, hayatın daha şenlikli anlarında fayda sağlayabilir. ‘Mutlu’ ya da ‘keyifli’ günlerin aslanın ağzında olduğu şu ‘postmodern çağ’da, “Yemenimde Hare Var”dan, “Küçük Yaştan Aldım Sazı Elime”ye kadar çok sayıda şarkı sizi hafifletebilir-rahatlatabilir. Bir yerlerde çalmaya ya da söylenmeye başlar başlamaz hepimizin katılmaktan imtina etmediği, imtina etmek bir yana, bunu zevkle yaptığı şarkılardan oluşan bir ‘fasıl’ bu albüm.
Hafif ya da ağır, basit ya da zor demeden, Türk müziğinin hemen hemen her sesini-her rengini dinleyicilere ulaştıran KarmaTurka (91.0) radyosunun desteği ile Sony&BMG tarafından yayınlanan karma “Türk Sanat Müziği” ile Behiye Aksoy ve Mediha Şen albümleri de, yukarda sözü edilen albümler kadar önemli ve kıymetli. Zeki Müren, Neşe Karaböcek, Neşe Can, Behiye Aksoy ve Vahdet Vural şarkılarından oluşan “Türk Sanat Müziği” albümünün en büyük sürprizi, Müren’in “Yaralı Gönül” adlı şarkısını da içeriyor olması. Quentin Tarantino’nun “Pulp Fiction”da kullanmasından hemen sonra (tabii ki ‘postmodern’) bir hit haline gelen “Misirlou” adlı (ve Wikipedia’ya göre, ilk olarak 1927 yılında Atina’da, Michalis Patrinos tarafından seslendirilmiş) şarkı, Rachid Taha dahil, çok sayıda isim tarafından seslendirildi. KarmaTurka’nın karma albümünü kapatan “Yaralı Gönül”, Tarantino (ya da Taha) giderken, Müren’in döndüğünü de söylüyor bize. “Post’sa post, kitch’se kitch işte!” demek istemiş gibi Müren ya da albümün repertuarını belirleyenler. Ve bu da, albümün tek tatsız yanına götürüyor bizi; iki sayfalık kapakta, şarkı listesi dışında hiçbir bilgi yer almamış. Albüm için kim çalıştı, kim emek harcadı, şarkıları kim seçti, kim temizledi belli değil.
“Alıverin Bağlamamı Çalayım” ve “Güle Sorma”lı Mediha Şen ile “Boş Kalan Çerçeve” ve “Ayrılmaksa Maksadın”lı Behiye Aksoy albümleri de, karma albüm ile ruhunu yeterince havalandıramamış olanlara ilaç gibi gelecek. Her iki sanatçı, ama özellikle Behiye Aksoy geçmişin ‘yüce’ seslerinden; (alaturka ya da değil) Popstar’larımız, “Şarkı Söylemek Lazım” diyerek şarkı söylemeyi kavga etmek olarak anlayanlarımız (yani sesi ile şarkı söylemek değil de yumruk atan Işın Karaca’mız, haber okumaya ancak yeten bir ses ile şarkı söylemeye kalktığında şarkıyı yerlerde süründüren Serap Ezgü’müz), jürisiyle-yarışmacısıyla, adlarının işaret ettiği bilgi, görgü ve tecrübeye asla sahip olmayan “Profesyonel”lerimiz yokken ‘gazino’larımız vardı ve bu gazinoların en en en ünlü, en hanımefendi isimlerinden biri de Behiye Aksoy’du. Aksoy’a (ve diğer dönemdaşlarına) kulak vermek bir tür ‘arınma’ya da sebep oluyor; kötü enerjini boşalttığınızı, fazlalıklarınızı attığınızı hissediyorsunuz. Kavga yok, gürültü yok; en iyi ‘sen’ değilsin, ‘ben’im afrası tafrası yok.
Bir biçimde (ve mecburen) ‘geçmiş zamana övgü’ ekseninde dönüp durmuş bu yazıyı, günümüzün önemli müzisyenlerinden biriyle, Göksel Baktagir ile sonlandıralım. Baktagir’in, “Değişmeyen tek şey değişim!” şiarı ile hareket eden bir müzisyen olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bugüne kadar her şarkısını bunu unutmadan yazdı, her albümünü bunu kulak arkası etmeden yayınladı. Sürekli olarak deniyor, bıkmadan usanmadan yeni yollar, yeni ‘ses’ler arıyor. Nedim Nalbantoğlu, İzzet Kızıl ve Yorgos Kaloudis ile birlite yayınladığı “Furtuna” albümü, Baktagir’in, ‘genel gidişat’ın tamamen dışında kalmak istediğinin, müziği ‘para’dan önce, çok önce düşündüğünün bir başka işareti. Baktagir, “Popstar” yolcularını dikkate bile almıyor; ne dikkate alması, görmüyor bile. Onun dikkate aldığı, bu memleketin kökü çok eskilere dayanan müzik geçmişi; onun yapmak istediği, gelişmesi-ilerlemesi bir şekilde kesintiye uğramış bu geçmişe, yeni ‘zirve’ler yaşatmak. Bunu başarıyor da. Her zaman bunu başardı, “Furtuna” da, bunun son belgesi.
Gözünü seksen çeşit kanaldan, kulağını yüz seksen çeşit rezaletten-bayağılıktan alabilenler, bu yazıda sözü edilen albümlerle huzura erebilir. Sıkıntının diz boyu olduğu şu çağda az bir şey değil bu da.


BULURSANIZ KAÇIRMAYIN
Başta “Evvel Zaman İçinde” serisi,  “Güldeste” paketi ve “Harman” derlemesi olmak üzere, Odeon’un yayınladığı her şey
KarmaTurka’nın desteği ile Sony&BMG tarafından yayınlanmış Türk Sanat Müziği dizisi
Ossi’nin “Assolistler”i
Yavuz Asöcal’ın yayınladığı “Çilingir Sofrası”
Behiye Aksoy ve Nesrin Sipahi’ye ait her ne varsa, her ne bulunabilirse
Başta “Furtuna” (Kaf) olmak üzere, Göksel Baktagir’in elinin dokunduğu her şey

NAİM DİLMENER



Diğer Yazılar