ON ÜÇ, ON DÖRT, ON BEŞ: AMERİKA KARDEŞ
03 Ocak 2021 Pazar 21:41
Çağımızın bilge adamlarından birisi Yaşar Kurt. Uzun bir süredir, doğru bildiklerini, korkmadan çekinmeden yüksek sesle dile getiriyor. Gökalp Baykal, Rashit ve üç – beş başka isimle birlikte, müzik piyasamızın en radikal isimlerinden biri de aynı zamanda. “Sokak Şarkıları” adlı ilk albümünü yaptığı günden beri böyle bu. 90 ortalarında yayınlanmış bu albüm ile, Yaşar Kurt; bu dünya ile başı bir ya da birkaç şekilde başı belada olan herkese tutunacak bir dal uzatmıştı. Kendinizi tamamen koy vermeden, suyun akışına bırakmadan evvel sarılabileceğiniz şarkılardı bunlar. Belki sizi dibe vurmaktan kurtarmayacak ama vurma nedenleriniz konusunda sizi aydınlatacak, suçun sizde olmadığını söyleyecek ve sizi en derin uykulardan uyandıracak şarkılar...
Bu ilk albümdeki on iki şarkının tamamı da, albümün adına layık bir şekilde “sokak şarkısı” haline geldiler. Beyoğlu, Tünel ya da Ortaköy’de, bu şarkıları kendilerinden geçmiş bir şekilde yüksek sesle söylemekte olan birilerine her an rastlayabilirsiniz. İçten içe biriktirilmiş nefretin dışarı vurulabilmesi için bir Yaşar Kurt şarkısından daha iyi bir yol yoktur: “Haydi erkekler savaşa...” Umutsuzluk, yalnızlık, bir başınalık, huzursuzluk, güvensizlik... en iyi, bir Yaşar Kurt şarkısı ile dile getirilebiliyor. Çığlığı bastığımızda belki kimse imdadımıza yetişmiyor ama, bulunduğumuz noktayı, bizim dışımızda birinin bu kadar iyi dile getirebilmiş olmasının şaşkınlığı ile bir şarkıyı bitirip diğerine başlıyoruz: “Hadi baba gene yap...”
BİR İKİ ÜÇLER
Daha ilk albümünü çıkarmadan bile önce, son derece geniş ve son derece tutkulu bir dinleyici grubu edinebilmiş biriydi Yaşar Kurt. Çaldığı yerler tıklım tıklım doluyor, şarkılarını dev bir koro eşliğinde söylüyordu. İlk albümün çıkışı ile birlikte, hayran grubu genişledi, şarkılar yayıldı. Radyo patlamasının yaşandığı ve herkesin, “artık her şeyi yapabiliriz” havasına büründüğü o günlerde, “Sokak Şarkıları”nın hepsi, başta Mavi Radyo olmak üzere, kendisini muhalif olarak konumlamış bütün radyolarda sürekli olarak çalınmaya başlandı. İkinci albüm de kolaylıkla gelecek diye bekleniyordu ama olmadı; müzisyenin, plak şirketi ile düştüğü ihtilaf nedeniyle “Göndermeler” için epeyce bir süre beklemek zorunda kaldık. Sonunda o da çıktı ve herkesin Yaşar Kurt şarkıları dağarcığı biraz daha zenginleşti, yeni sıkıntılarla, bunalımlarla karşılaştığımızda söyleyecek daha fazla şarkımız oldu... Henüz yayınlanan “Reflex”, Yaşar Kurt’un üçüncü albümü. Müzisyenimiz, ikinci albümün kaldığı noktadan açıyor yenisini: “Durmadan akşam, durmadan sabah durmadan... Zorla akşam zorla sabah durmadan...” “Reflex”, uzun bir zaman (ilk beş şarkının sonuna kadar), en sadık Yaşar Kurt hayranını bile şaşırtmayacak bir yolda yürüyor. Altıncı şarkı ile birlikte, Yaşar Kurt hariç herkesten bekleyecebileceğiniz (ve bu nedenle yadırgamayacağınız) bir alana açılıyor albüm...
Yaşar Kurt, Vedat Biçkin ve Erkan Oban'ın (ki bu son iki isim düzenlemelerin de sahipleri) gitar seslerinin arasına; akordeon (Nedim Hazar), ut (Çağrıhan Erkan) ve kemençe (Nermin Kaygusuz) nağmeleri katılıyor; şarkılar, Latin Amerika’dan başlayıp, Kafkasya üzerinden İstanbul’a kadar dere tepe yol alıyor... Albümün ikinci yarısında, (benim gibi) azılı Yaşar Kurt tutkununu şaşırtmayacak tek parça “Kutu Kutu Pense”... Belki biraz da (çok fazla şen bir hava vermiş akordeona rağmen) “Boynum Dik”... Bu şarkıda, Yaşar Kurt’un dizeleri, tıpkı eskisi gibi asi ve sert...
Yeni bir şeyler denemek istenmiş besbelli. Ama gönül, tamamı bildik Yaşar Kurt şarkılarından oluşan bir albüm bekliyor... Her dizesi, bir tokat ya da bir yumruk yerine geçecek şarkılardan örülü bir albüm. Çocukken her gün söylenen bir şarkı / tekerlemeden bile bu tür bir şarkı yaratabilmiş biridir Yaşar Kurt, canı istese yapabilirdi bunu. Galiba, bu sefer, biraz da eğlenmek istemiş. Hakkı yok değil... Biraz hüzün biraz keyif bizim de hakkımız. O zaman Yaşar Kurt herkes için, İsmail Baha Sürelsan’ın ölmez eserini söylesin: “Yaz günleri en tatlı hayaller gibi geçti...” Yaz bu, şairin dediği gibi geçer.
BULURSANIZ KAÇIRMAYIN
Sokak Şarkıları – Boğaziçi – CD
Göndermeler – Aks – CD
Reflex – Talent / Ağdaş – CD
NAİM DİLMENER
[email protected]
Diğer Yazılar
17 Aralık 2024 Salı 21:13
EMI, Türk popunun emektarlarından Hurşit Yenigün’ün önderliğinde çok parlak çok da sıra dışı bir projeye imza attı. EMI, Türk popunun altın çağı olan 70’lerden, o döneme sahiden damgasını vurmuş sanatçı ve şarkılardan bir demeti tek bir albümde getirdi önümüze. Nur Yoldaş, Banu, Melike Demirağ, İskender Doğan, Ercan Turgut, Kartal Kaan, Güzin ile Baha, Esmeray, Semiha Yankı ve Atilla Atasoy; o zamanlar bile bir araya gelememişken, bu sefer Hurşit Yenigün’ün önderliğinde toplandılar ve en önemli şarkılarını, Türk popunın tarihinde zaten çoktan yerini almış şarkılarını yeniden söylediler. Hepsi birden; Hurşit Yenigün’ün Sezen Aksu tarafından söylenmiş “Gölge Etme” adlı şarkısının üstüne yeniden yazılmış “Çok şükür tekrar kavuştuk birbirimize, bir hüzünlü şarkı oldu ayrılık bize” dizeleri ile açıyor albümü ve sırayla, birer birer en önemli şarkılarını söylemeye geçiyorlar.
11 Aralık 2024 Çarşamba 16:27
Kitsch’ten bol bir şey yoktur Türk topunda. Ama ‘en, en, en kitsch?’ diyecek olursanız Rana ve Selçuk Alagöz diyebilirim. Bütün bir müzik geçmişlerini, bizi eğlendirmek, keyiflendirmek, güldürmek üzerine kurdular… Bütün o kılık kıyafetler, şarkı sözleri, plak kapakları, Kızılderili tabloları, ‘Stüdyo Taç’ fotoğrafları, Malabadi Köprüsü’nde başlayan ve biten aşkların öyküleri, Edremit’ten Van’a bakmalar. Hepsi, hepsi parmak ısırtacak güzellikte. Alagözler koca bir tarihi böyle kurdular ve hâlâ devam ediyorlar.
17 Kasım 2024 Pazar 10:16
Tam dört yıl önce kaybetmiştik Hamiyet Yüceses’i, 10 Temmuz 1996 tarihinde. Türk Sanat Müziği’nin bu ‘ölmez’ şarkıcısı, 80’li yaşlarının hemen başında aramızdan ayrılmıştı. Yazılarımda; ‘ölmez’, ‘muhteşem’, ‘mükemmel’, ‘inanılmaz’ gibi sıfatları çok sık kullandığımı bu konuda cimrilik etmek bir yana aksine son derece bonkör davrandığımı herkes bilmekte. Ama doğrusunu söylemek gerekirse, kimi zamanlar; okurun, bu sıfatları uygun bulduğum insanlara dudak büktüğünü ya da burun kıvırdığını hissetmiyor ya da duymuyor değilim. Benim ‘muhteşem’im, herkesin ‘muhteşem’i olmuyor kimi zamanlar. Bu, yazmakta ya da anlatmakta olduğum kişinin bu sıfatı hak etmiyor olmasından değil, herkesin, benim kadar abartmaya niyetli olmamasından kaynaklanmakta. Ama bu sefer, herkesin, hepinizin, benimle hemfikir olacağınızdan asla şüphe duymadan uçuşturacağım en şahane sıfatları... Yazının konusu Hamiyet Yüceses, öyle olunca da akan sular herkes için durmakta...
03 Kasım 2024 Pazar 09:24
Esmeray, tam da “Eski Dostlar” projesi içinde yer almış, çalışmanın – şarkı söylemenin tadını yeniden çıkartabilmeye başlamıştı. Hayat, daha fazlasına izin vermedi. Türk popunun gelmiş geçmiş en renkli şarkıcılarından biri olan Esmeray, daha yapacağı onlarca şey varken, genç sayılabilecek bir yaşta aramızdan ayrıldı. Şarkıcının anısına, geçtiğimiz günlerde özel bir gece düzenlendi. Bu gecede, başta, vefa duygusu en gelişmiş sanatçılarımızdan Sezen Aksu olmak üzere, epey sayıda isim sahneye çıktı, Esmeray şarkıları söyledi. Şimdi de, Tan Müzik, “Unutamadık Seni / Unutama Beni” adlı bir albüm verdi piyasaya. Otuz yıla yakındır şarkı söyleyen Esmeray’ın, müzikal geçmişinin en önemli anları – noktaları yer almakta bu albümde.
07 Ekim 2024 Pazartesi 22:49
Hepimizin ağzında aynı cümleler, aynı sloganlar: “Müzik piyasamız çöktü! Artık kim, neden albüm (ya da şarkı) yapsın ki? ADSL’ler, 3G’ler gürül gürül, daya aletini bedava doldur!” DMC’nin başındaki Samsun Demir’in bir televizyon programında söylediği gibi her şey; “Musluklardan bedava meyve suyu, gazoz, ayran aktığını düşünün; bunlara para verip de alan çıkar mı hiç? Müzik de öyle, musluklardan bedava akıyor şimdi.”
Demir’in metaforu doğru ve zekice. Şarkılar “Her şey serbest!” diye sular seller gibi (bedava elbette) kapışılıyorsa, içinde akrep olsun olmasın, kim elini cebine atar ki? Artık öyle olduğu içindir ki, daha az yazılıyor-yaratılıyor, bunların da daha azı yayınlanabiliyor. Çünkü kimsede moral-motivasyon kalmadı.
28 Eylül 2024 Cumartesi 19:52
Şu ‘Popstar’ ve benzeri yarışmalar, bir sürü şeyin yanında şunu da gösterdi: Herkes ünlü olmak istiyor. Şarkıcı, olmadı oyuncu, o da olmadı dizici, sunucu ya da futbolcu. Eh, kimseye “Ne gerek var şimdi, otur oturduğun yerde!” demeye hakkımız yok, isterler elbet; renkli hayat-eğlence bu işte, para bu işte. Böyle bir toplu isteğin elbette tatsız bir yanı da var. Hiç normal seyirci – dinleyici kalmayabilir geriye…
Ama, “Rekabet bunu gerektiriyor zaten” der, birbirimizi dinler ya da seyrederiz artık, bu saçma durum da böyle çözülür. Ünlü olmanın yolunu bir şekilde açmış olanlardan ikisinin, Bayhan ve Sezen’in albümleri henüz yayınlandı. Bayhan ilk, Sezen ise ikinci Ahmet Özden postasından.
15 Eylül 2024 Pazar 09:44
Yıl 2002: Alpay, “Küçük Bir Öykü... Best of (Volume One)” adlı albümünü DMC’den çıkartıyor. Türk popunun temelini atanların en başında gelen sanatçı, kırk küsur yıllık bir zamanı; hiç geri çekilmeden, arkalara kalmadan sürdürebilen tek kişi olarak müzikal yaşamını sürdürmekte. 60, 70 ve 80’lerde hep başa oynamış bu ulu çınar, tıpkı 90’larda yaptığı gibi, 2000’lerde de, genç kuşak şarkıcılara meydan okuyor, “ben hala buradayım” diyor. Geçen yıl, müzikal yaşamının en güzel albümlerinden biri olan “Tango & Latin”i yayınlamıştı, bu yıl da bir “best of” ile karşımızda. Kırk küsur yıllık süre içerisinde, yüzlerce isim geldi geçti Türk popundan. Bırakın eski günleri, 90’ların ilk yarısında ortaya çıkan genç isimler bile sıralarını savdı, unutulup gitti. Alpay hala şarkı söylüyor, biz hala dinliyoruz.