AĞLAYANA NAZAN ÖNCEL LAZIM
Bütün olumsuz şartlara rağmen, müzik dünyamız sıra dışı günler yaşıyor. Birbirinden önemli isimler yeni albüm, olmadı yeni single yayınlamaktalar. Sevdiğinden bir, hayattan ise bin tekme yemişlerin kraliçesi Nazan Öncel de bunların arasında. Hem esprili hem de (tam da Öncel gibi bir kraliçeden beklenebileceği gibi) küfürlü/hakaretli bir biçimde “Hayvan” olarak isimlendirilmiş bu yeni albüm, Öncel’in “Yanyana Fotoğraf Çektirelim” ile girdiği yeni dönemin/çağın yeni bir sayfası. Bu son albüm de, yeni dönemin diğer albümlerinde (“7’n Bitirdin” ve “Hatırına Sustum”) olduğu gibi, güya hafif ve havai ama aslında bilgece, hatta ermişçe yazılmış/yaratılmış şarkılardan oluşmakta. Ve artık memleketin tamamının unuttuğu bir özelliğe daha sahip; bir albümü albüm yapan tutarlı bir bütünlüğe.
Üstümüze Hafif Bir Şeyler Almak
Bazen (çok sık değil ama, kırk yılda bir) bir yorumcu ya da yaratıcıdan fazladır bazı isimler. Şarkıları “ayna”mızdır böylelerinin. Kendimizi görürüz onların şarkılarında; ya aleni bir biçimde şarkının orta yerinde, ya da satırların arasına gizlenmiş bir form ya da biçimde. Böylelerinin hem kendileri hem şarkıları, bir şarkıcı ve şarkıdan çok daha fazla şeyler ifade eder bizim için. Bazen hayata tutunabilmemizin bir yoludurlar, bazen de kendimizi iyi hissettiğimiz ve teslim etmekten imtina etmediğimiz bir ana kucağı.
Sayıları çok değildir böylelerinin, bir elin parmaklarını geçmezler. Bu da (Nazan Öncel’in son albümünü açan şarkının da demeye çalıştığı gibi) “normal” sayılmalı. Şarkılarını kalbinin tam orta yerinden bulup çıkaranların sayısı nasıl/neden fazla olabilsin ki? Hele hele, her şeyin para/pul olduğu böylesine sentetik bir çağda.
Nazan Öncel bu isimlerden biridir. 90’ların başından beri durumu/konumu budur. O 90’lar ki, ne kadar basitleştilirse, ne kadar slogan atılabilirse, ne kadar yalan söylenebilirse, o ölçüde omuzlara alınır, o ölçüde paralar destelenebilirdi. Daha o ilk yıllarında dahi, bu kolay ama maddiyat dolu yolu değil, zor ve maddiyatın bahis konusu dahi olmadığı zor yolu seçmişti. Bunun en mühim sebebi de, Özal’ın tüketim çağına ait olmayıp 80’lerle, hatta 70’lerin sonlarıyla organik bir bağının bulunmasıydı. Bir de, onun da tıpkı biz hayranları (abartı saymayın, hatta “müritleri”) gibi şarkının, genel olarak müziğin gücüne inancının tam oluşuydu.
Beş Yıldızlı Yalnızlık
Ama zaten bu da, yani öyle ya da böyle herhangi tip ya da türde bir “insani inanç”, ancak 80 ve öncesi kuşaklarda görülmesi muhtemel özelliklerden biriydi. Öncel’in her şarkısını, her albümünü kendiliğinden farklı ve kimselere benzemez kılan da buydu.
Buna rağmen, “Yan Yana…” albümü ile girilen yeni dönem, Öncel’in bazı hayranlarını hayal kırıklığına uğratmadı değil. Sanatçının, şarkılarını inşa ederken kullandığı “gündelik dil” konusunda ifrata kaçtığını düşündü kimileri. Kimileri de, şarkıların eski hüznü taşımadığını, hatta hüzün bir yana, Öncel’in fazlasıyla “keyifli” olduğunu söyler oldu. Evet, bu yeni dönem bir “Göç”, bir “Demir Leblebi” kadar sert gözükmüyordu. Ama sadece ilk elde görünen buydu. Öncel aynı Öncel’di; hatta daha sert, daha cesur, daha da sözünü sakınmaz bir noktaya gelmişti. Ve muhtemelen, bunları yapar ya da yazarken Öncel’in dayanağı şuydu: “Beni tanıyorlar; onu ya da bunu söyler ve sıralarken, aslında ne demek istediğim anlaşılacaktır.”
Büyük çapta anlaşıldı da. Öyle bir güç ve yetenekle donanmıştı ki Öncel, herkesin kullandığı sözcük ve kavramlar onunla başka hallere giriyor, bambaşka anlamlar kazanıyordu. Bu güçtü zaten, mesela “Bırak Konuşsunlar” gibi bir şarkıyı onun ağzında “marş”, Ferhat Göçer’in ağzında “mahalle dedikodusu” haline getiren şey.
Bakıp Bakıp Gör(e)memek
“Normal”in normal versiyonuyla başlayıp, “Janti” versiyonuyla kapanan son albüm, en başta Nazan Öncel’in yoluna, “Nazan Öncel gibi” devam etmek istediğini göstermesi açısından çok anlamlı ve kıymetli. Popüler müziğimizin büyük isimleri, müzik piyasamızın her geçen gün daha fazla yerlerde sürünmesi nedeniyle, ne yazık ki tarz ve tür değiştirmeye, hep ama hep daha basit olana çark etmeye başladılar. Tıpkı 12 Eylül sonrası, çoğunluğun açık ya da kapalı arabeske, hatta taverna ve fantezi müziğine meyletmesi gibi. Durumumuz bu aralar tam da o yıllardaki gibi.
(Ajda Pekkan gibi) kimileri her şart altında parayı öncelikler listesinin en tepesine yerleştirirken, (Sezen Aksu gibi) kimileri de, parayı değil ama popülerlik eğrisinin bizzat kendisini yerinde ve kıvamında tutmayı tercih etti.
Nazan Öncel ise öyle değil. Aynı mert, aynı çelebi Öncel ile karşı karşıyayız “Hayvan”daki her şarkıda. Ama yaşanmış ama şahit olunmuş her tecrübe, biz hayranlarına “kutsal birer şarkı” olarak geri dönmüş; “kanadı kırık” her hayranın, ucuna tutunup yeniden havalanabileceği şarkılar. Mucize gibi. Ama zaten Nazan Öncel başlı başına bir mucize değil midir?
Hayvan, Nazan Öncel, DMC
NAİM DİLMENER




.jpg)

.jpg)

.jpg)







.png)