NAİM DİLMENER'LE GEÇMİŞ ZAMANIN İZİNDE

ODEON YILLARI

21 Kasım 2020 Cumartesi 20:08
NAİM DİLMENER'LE GEÇMİŞ ZAMANIN İZİNDE

Odeon, geçen hafta Türk Müziğinin ‘diva’sı Müzeyyen Senar’ın yeni bir albümünü yayınladı; “Odeon Yılları” olarak adlandırılmış bu albümün repertuarı, albümün danışmanı da olan (“İnleyen Nağmeler”in yaratıcısı) Zeynettin Maraş tarafından seçildi. Son birkaç yıldır, arşivini genel kullanıma açan Odeon’dan yine hazine değerinde bir başka albüm bu da.

Başta “Gönül Aşkınla Gözyaşı Dökmekten”, “Rüzgar Kırdı Dalımı” ve “Şarap Mahzende Yıllanır” olmak üzere, tamamı Müzeyyen Senar’ın gerçekten eşsiz yorumu ile hafızalara kazınmış yirmiye yakın şarkının yer aldığı bu albümün çıkışı nedeniyle Müzeyyen Senar geçen hafta İstanbul’daydı.

Zamanının büyük bir kısmını İzmir’de geçiren Senar’ın bu seferki gelişinin her zamankinden daha farklı olmasını isteyen Dani Grünberg, sanatçıya bir sürpriz yapmış ve Senar’ın uzun yıllar birlikte çalışmış olduğu Leon Grünberg’i de Odeon binasına davet etmişti. Fonograf ile gramofonun keşfi ve ardından yaygınlaşmasının üzerinden çok fazla bir zaman geçmeden (Leon Bey’in babası) Jak Grünberg tarafından kurulmuş olan Odeon, uzun yıllar boyunca memleketin müzik hayatını tek başına yönlendirdi.

Önce Münir Nurettin Selçuk, ardından da Müzeyyen Senar ile kontrat imzalayarak kanatlanan, bu sanatçıların ‘taş plak’ları ile binlerce eve giren, bu sayede müzik dinleme alışkanlığının yaygınlaşmasına sebep olan bu firma hala çok çalışkan ve aktif. Plaksan adı verilmiş ikinci firması ile CD ve DVD baskı (çoğaltma) işini birinci işi yapmış ama albüm yayınlama işini de bir kenara itmemiş olan Odeon’un koridorlarında Müzeyyen Senar ve Leon Grünberg’in (aşağı yukarı) 45 yıldan sonra gerçekleşen ilk karşılaşmaları, orada bulunan, bu karşılaşmaya tanık olan (fotoğrafçısından kameramanına, ‘office boy’undan sekreterine kadar) herkesi çok duygulandırdı.

Senar ve Grünberg’in birbirlerinin ellerine öyle bir sarılmaları vardı ki, tanık olanlar duygulanmakla kalmayarak işi tamamına da erdirdi ve ağladı. Hem de ne ağlamak; iç çekerek, kana kana… Duygular dizginlendiğinde, haline – yoluna konulduğunda da tanıkları eşsiz bir sohbet beklemekteydi. Hatırlananların, ‘yad’ edilenlerin haddi hesabı yoktu. Yaşları 90’a yakın (hatta belki üzerinde) olan iki eski dostun hafızaları (maşallah!) yerindeydi. Üstelik binlerce anının içinden en ilginç, en esprili olanları seçmekte zorlanmıyor, birinin başladığı bir konu ya da hatırayı diğeri tamamlıyordu.

MEHTABLI GECELER

Sohbetin en ilginç bölümlerinden biri, o zamanlar (30 ve 40’lı yıllarda) sinemalarımızda sıklıkla gösterilmiş olan Mısır filmlerine yapılan ‘müzik dublajı’ oldu. Orada bulunan ‘eski 45’likçi’ler bile bu konuyu ilk defa duymaktaydı. Meğer o aralar gösterime girmiş bu filmlerin büyük bir kısmında yalnızca diyaloglar değil, şarkılar da Türkçe’ye çevrilmiş ya da yeniden bestelenmişti. Sadettin Kaynak ve Yesari Asım Arsoy başta olmak üzere epeyce önemli bestekarımızın katkılarıyla “Türkçe’ye kazandırılan” bu şarkıların bir bölümünü de Müzeyyen Senar seslendirmişti ve bu şarkıların bizim buralara ‘kazandırılma’ biçimleri konusu, Senar ve Grünberg’in fikir birliğine varamadıkları tek konu oldu. Senar, (“Harun Reşid’in Gözdesi”, “Leyla ile Mecnun” ve benzeri) filmlerdeki orijinal şarkıların olduğu gibi alındığını, hatta bununla kalınmayarak Türkçe sözlerin bile orijinalinden çevrildiğini söylüyordu. Leon Grünberg ise, belki ilk zamanlar böyle yapıldığını ama sonra bundan vazgeçilerek bu filmler için tamamen özgün besteler hazırlandığını söylüyordu. Muhtemelen her iki metod da devreye girmişti, başka türlü nasıl olabilirdi ki zaten; “Ararım sorarım seni her yerde…” Arap dünyasında da çok popüler bir şarkıydı mesela ve oralarda bu şarkının altında o toprakların müzisyenlerinin imzası vardı. Bizde ise bizim bestekarların…

Hem Senar hem de Grünberg, kısa bir süre sonra bu konunun biraz ‘belalı’ bir konu olduğunun farkına vardı; öyle ya, devam edilirse “Bizim saydığımız ama aslında bizim olmayan” şarkıların listesi uzayıp gidecekti. “Ben size çok ilginç bir şey anlatacağım” diyerek araya girdi Leon Grünberg; “Babamın Odeon’u kurduğu ilk yıllarda ben de tatillerde fabrikaya gider, etrafı incelerdim. Babamın en büyük yardımcısı ses kaydı sırasında bütün işleri halleden, memleket için çok yeni olan bu konuyu büyük bir başarı ile yerine getiren bir ağabeydi. Ben tam olarak ne iş yaptığını sormuştum bir gün ve onun yerine babam cevaplamıştı sorumu… Bak oğlum demişti, bu ağabeyine soyadı kanunu çıktığında ‘Sesalan’ soyadı uygun görüldü, o sesleri alıyor, kaydediyor, yaşatıyor…” Bu ‘ağabey’imizi Senar da derhal hatırladı, “Ne çalışkan bir adamdı” dedi ama hem Senar, hem Grünberg soyadı hala hatırlanabilen bu ağabeyin ismini hatırlayamadı… Sonra laf döndü dolaştı Zeki Müren’e geldi; Senar çantasını açtı ve el kadar bir gazete küpürü çıkardı çantasından, bir gazino ilanıydı bu, “Müzeyyen Senar ve Zeki Müren bizim gazinomuzda” diyen bir ilan. “Ben çıkardım onu sahneye, çok destekledim onu…” Bu bilinen bir hikayeydi tabii, dinleyenlerin büyük bir kısmı başını sallayarak tasdik etti Senar’ı. Ama Senar’ın bir sonraki cümlesi herkesi gülme krizine soktu: “Çok huysuz bir adamdı rahmetli…” Sohbetin, konunun böyle ‘espri’li bir yere gelmesinden cesaret alan bu satırların yazarı, her zaman çok merak ettiği bir şeyi sordu Senar’a: “Sizin için yapılan albümde Ajda Pekkan ‘Yanıyor mu Yeşil Köşkün Lambası’nı biraz tuhaf seslendirmemiş mi?” Önce güldü bu soruya Senar ama cevabını çok net bir şekilde vermekte de gecikmedi: “Çok kötü söyledi, çünkü zorla söyledi. Bugün, yarın diyordu hep, şarkıyı bir türlü gelip kaydetmiyordu. Sonra bir akşam aradık onu, geleceksen gel, okuyacaksan oku dedik. Kalktı geldi. Meğer bir yemekteymiş, oradan kalkıp gelmiş. ‘Beni yemek masasından kaldırıp getirdiniz’ diye söylene söylene kaydetti şarkıyı, bunun için olmadı o şarkı, mecburen okuduğu için olmadı. Ama ben onu sahnede ‘Leyla Bir Özgecandır’ı seslendirirken de dinledim, onu pek güzel söylemişti. Nakaratının, meyanının hakkını vererek okumuştu…” Grünberg – Senar buluşmasının tanıklarından biri de TRT2 için bir “Ses Kayıt Tarihi” belgeseli çekmekte olan Ümit Tuncer’di.

Tuncer, Cumhuriyet sonrası Türk Müziği için getirilen kısıtlamaları ve o aralar yapılmış “saz mı, caz mı?” tartışmalarını sordu taraflara. Hem Müzeyyen Hanım hem de Leon Bey, bu kısıtlama (ya da yasağın) pek fazla sürmediğini söyledi; Türk ve Halk müziğimiz yalnızca birkaç ay ‘ikinci sınıf müzik’ muamelesi görmüş, zamanın yönetimi, kökü çok derinlerde olan bu zengin müzik geçmişimizi ‘tangolarla, cazlarla’ arka plana itemeyeceğini anladığında da bu kararından vazgeçmişti.

Hala da öyle değil mi? Dünya dönüyor, zaman geçiyor ve dinlediğimiz müzik ya da şarkılar her gün değişiyor. “Artık yeter!” dediğimizde, canımıza tak ettiğinde ise uzanıp düğmesine bastığımız şarkılar genellikle aynı şarkılar oluyor. Odeon ya da benzeri bir firmanın yayınladığı, Müzeyyen Senar ya da benzeri bir ismin seslendirdiği o diğerlerine benzemez, o bambaşka şarkılara sığınmak zorunda kalıyoruz. Baki Duyarlar’ın “Yaralarım Çok Derin”, Sevim Şengül’ün “Mehtablı Gecelerde Hep Seni Andım” ya da benzerlerinin bizde yarattığı etkiyi diğer şarkılar pek yaratamıyor olmalı ki, başımız her sıkıştığında eskilere dalmak, o zamanın şarkılarına yaslanmak zorunda kalıyoruz. Görünen şu ki, bugün dinlediklerimizin de hiç olmazsa bir bölümüne derin bir tutkuyla bağlı kalmaya devam edeceğiz; ama bu ‘eski’leri de hiç unutamayacağımız kesin. Grünberg’lerin, Senar’ların hakkını ödeyebilmemiz bu nedenle mümkün değil. Onlara her zaman teşekkür borcumuz olacak.

 

BULURSANIZ KAÇIRMAYIN

Müzeyyen Senar’ın taş plakları, 45’likleri, LP’leri, CD’leri

Odeon imzalı her şey

Yapı Kredi tarafından yayınlanan Münir Nurettin Selçuk’un dört disklik “Üstad” paketi

Yalçın Tura’nın hazırladığı ve İş Bankası tarafından yayınlanan “Geçmişten Günümüze Türk Müziği: 19’uncu Yüzyılın İkinci Yarısından 20’inci Yüzyılın İlk Çeyreğine” kutusu

Cemal Ünlü’nün hazırladığı ve İş Bankası tarafından yayınlanan “Geçmişten Günümüze Türk Müziği” kutusu

Cemal Ünlü’nün “Git Zaman Gel Zaman” (Pan Yayınları) kitabı

Göksel Baktagir, Sadreddin Özçimi, Yurdal Tokcan ve Murat Salim Tokaç’ın “Saz-ı

Dilara, Klasik Türk Saz Müziği Seçkileri” kutusu

Nevzat Atlığ yönetimindeki Kültür Bakanlığı İstanbul Devlet Klasik Türk Müziği Korosu’nun “Itri’den Ziya Ökbekkan’a Türk Musikisinden Seçmeler” paketi

Milhan Müzik tarafından yayınlanan tam 48 disklik “Türk Müziğinde Unutulmayan Altın Şarkılar” çantası

NAİM DİLMENER

[email protected]



Diğer Yazılar