‘SEN İNSANLIĞIN RESMİNİ YAPABİLİR MİSİN SAMET?'
Doğu’da, karların üzerini örttüğü bir köy ve burada, dört yılını doldurmaya ve ilk fırsatta İstanbul’a tayinini aldırmaya hazırlanan bir resim öğretmeni Samet... En yakın arkadaşı, aynı evi paylaştıkları meslektaşı Kenan’dır. Bu, ritüelleri belli yörede beklenmedik bir mesele kapılarını çalar. Sınıfta yapılan bir aramada, Samet’in en çok sevdiği öğrencisi konumundaki Sevim’in çantasında bir aşk mektubu bulunur. Bu mektubun kime yazıldığı bellidir; sonrasında iş büyür ve iki ev arkadaşı bazı kız öğrencilere daha fazla yakınlık gösterdikleri gerekçesiyle suçlandıklarını anlarlar. Okul yönetimi ve yörenin Milli Eğitim Müdürlüğü meseleyi resmiyete dökmez ama dikkatli olmaları konusunda sözlü uyarıda bulunur. Derken ikilinin önlerinde yeni bir keşif adası belirir; yakın kasabadaki İngilizce öğretmeni Nuray. Samet, ailesinin ısrarla evlendirmek istediği Kenan için Nuray’ın doğru bir aday olduğu düşüncesindedir lakin samimiyet çemberi ilerledikçe bu üç genç insan arasındaki gelgitler farklı güzergâhlarda seyredecektir...
Nuri Bilge Ceylan’ın ilk kez bu yıl Cannes Film Festivali’nde gösterilen son filmi ‘Kuru Otlar Üstüne’nin konusu kısaca böyle. Sinemamızın uluslararası sularda en bilinen ismi konumundaki ‘auteur’ yönetmenimiz, senaryosunu Akın Aksu ve Ebru Ceylan’la birlikte kaleme aldığı söz konusu yapıtında genel olarak insan yüreğinin ve de ruhunun haritasında geziniyor. Öykü ilk başlarda #MeToo meselesine ilişkin sularda dolaşsa da çok geçmeden farklı bir denize açılıyor. ‘Kuru Otlar Üstüne’nin ana karakteri Samet ilk olarak herkesin sevdiği, cana yakın, yardımsever bir öğretmen profilinde karşımıza geliyor. Lakin zaman ilerledikçe ve karşısına kimi dönemeçler çıktıkça ruhunun derinliklerindeki kötülükler giderek yüzeye vuruyor. Önce tam olarak net bir şekilde ifade edilemeyen taciz suçlamasının ardından sınıfta yöreye, yörenin insan yapısına ve gelecekte bu sınırlar dahilindeki öğrencilerine “Zaten bir şey olacağınız yok, ileride bir şeyler ekerek hayatınızı geçireceksiniz” mealinde sözlerle öfkesini kusuyor. Sonrasında başlarda kendisine layık görmediği (!) Nuray’ın Kenan’la yakınlaşması onun için adeta mesele haline geliyor ve ardından genç kadının özgür kimliğinden, zekâsından, hayattaki duruşundan etkilenerek onu ele geçirilecek bir mevzi konumuna yükseltiyor.
EN POLİTİK FİLMİ...
Benden önce film üzerine kalem oynatanların da belirttiği gibi ‘Kuru Otlar Üstüne’ Ceylan’ın en politik filmi aynı zamanda. Ana karakterlerden Nuray, Ankara Garı saldırısında bacağının bir kısmını kaybetmiş, Kenan’ın yakını bir öğretmeni PKK katletmiş, annesinin her gece eve gelene kadar camda beklediği Feyyaz’ın babası da yıllar önce faili meçhul olmuş. Altın Koza’daki gösterim sonrası düzenlenen basın toplantısında sinemasındaki bu politik dokunuş (sinema yazarı arkadaşımız Olkan Özyurt tarafından) kendisine soruldu. Ceylan’ın cevabı şöyleydi: “Tanıdığımız bir arkadaşımızın hikâyesi bu. Ankara Garı patlamasında yaralanmıştı ve bölgede öğretmenlik yapıyordu. Onun hikâyesine odaklanınca patlama filme girdi. Tabii bölgede çekim yapınca o yörenin somut gerçekleri de filme sirayet ediyor. Bu tür meseleleri çok dikkatli kullanmak gerekiyor. Çünkü politikanın bir sanat eserinin, bir filmin önüne geçmesini istemiyorum. Ama öte yandan politikanın baskıladığı gerçekler, olgular, durumlar var; onları görünür kılmak da sanatçının görevi.”
Ceylan sineması bilindiği gibi kaynaklarını Rus edebiyatından alan ve buradan filizlenen bir yapıya sahip; ‘Kuru Otlar Üstüne’de de Çehov ve Dostoyevski etkileri görülürken bir parça da sanki Nabokov’a göndermeler var... Bu veriler eşliğinde filmi insan doğası üzerine geniş bir coğrafyada dolaşan ve derinleşen bir romanın görsel ifadesi olarak nitelendirmek de mümkün tabii ki. Akın Aksu’nun öğretmenlik deneyiminden süzülüp gelen anılar üzerine Ebru Ceylan ve Nuri Bilge Ceylan ortaklığıyla inşa edilen senaryo yerelden evrensele ulaşırken Türkiye’nin kendine özgü dertlerini, problemlerini de taradığı alanlara eklemiş.
Deniz Celiloğlu’nun Samet’i bütün zaafları, kendini etrafına sevdiren yanları, sonrasında yüzüne vuran kötülüğüyle yansıttığı ve bir antikahramana dönüştürerek perdeye yansıttığı filmde Merve Dizdar da Nuray’ın açmazlarını, inançlarını, dirençli duruşunu, ıssızlığın ortasındaki varlığını ve yeryüzünde kapladığı yeri anlama çabasını gerçek kılıyor. Bazen gözleriyle bile yer aldığı sahnelere çok şey katan performansı, hatırlanacağı gibi kendisine Cannes’da En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazandırmıştı. Musab Ekici de Kenan’da çok çok iyi. Zaten kadrodaki herkes süre aldıkları bölümlerde çizgi üstü dokunuşlarda bulunmayı başarıyorlar...
Nuri Bilge Ceylan’ın her zaman olduğu gibi çok sayıda derdin ve insanlık hallerinin peşine düştüğü filminde geçmişteki izlerinden farklı biçimsel bir hamle var. Brecht’çi bir anlayışla seyirci zihninde yabancılaştırma efektine neden olan bu çabayı basın toplantısında belirttiği gibi kendisi çok sevmiş ama ben bir seyirci olarak çok sevdiğimi söyleyemeyeceğim. Keza final konusunda da bir yol ayrımındayız; Ceylan yine aynı basın toplantısında, filmde var olan finalden farklı bir finalin olduğunu ve şimdikini bazı seyircilerin sevmeyeceğini ya da benimsemeyeceğini öngördüğünü belirtti. Ben sevmeyenler tarafındayım, çünkü eldeki finale bakıldığında öykünün genel olarak patinaj yaptığı zemine çok uygun düştüğü kanısında değilim ama tabii ki son sözü eser sahibi söyler!
Cevher Şahin ve Kürşat Üresin’in enfes kadrajları eşliğinde (bu arada afişe de hayat veren karenin Alman ressam Caspar David Friedrich’in ikonik eseri ‘Bulutların Üzerinde Yolculuk’a bir gönderme olduğu çok açık) görsel yanı zarif ve çarpıcı bir yapıt karşımızdaki. İçeriği de insana dair her türlü duyguyu yansıtıyor, kimi karakterlerinin ifadesiyle de ‘umut etmenin yorgunluğu’nun altını çiziyor. Özetle ‘Kuru Otlar Üstüne’yi kaçırmayın.
UĞUR VARDAN (HÜRRİYET/30.09.2023)