ROMA BİR GÜNDE YIKILMADI!
İsmi itibariyle Antik Roma’ya selam gönderen ve modern bir silüete sahip, fazlasıyla New York’u andıran bir şehir… Belediye Başkanı Franklyn Cicero’nun yönetimindeki kent çürümenin, yozlaşmanın ifadesine dönüşmüş. Mimar Cesar Catilina, ‘Megalon’ adlı gizemli bir madde keşfetmiştir ve buluşuyla yepyeni bir şehrin inşasına dair bir çabaya soyunur. Cicero, bu hamleye karşı dururken kızı Julia, Cesar’a âşık olmuş ve adeta cephe değiştirmiştir…
‘Megalopolis’ sinemanın yaşayan efsanelerinden Francis Ford Coppola’nın üzerinde yaklaşık 40 yıldır çalıştığı bir projenin nihayetinde sinemada vücut bulmuş hali. 120 milyon dolarlık bir bütçeyle çekilen söz konusu çalışma, distopik bir ortamda geçen ve ütopik bir çabayla birlikte gidişatın değiştirilmesi yönündeki bir ana karakter eşliğinde ilerliyor. Cesar’ın amcası Hamilton Crassus III yörenin en zengini ve yeğeniyle gizli bir ilişki yaşayan ihtiraslı TV sunucusu Wow Platinum’la evlilik hazırlıklarında. Ayrıca sinsi bir karaktere sahip kuzen Clodio Pulcher de bir yandan gözünü iktidara dikmiş belediye başkanını devirmenin hem de yeteneklerini kıskandığı Cesar’ın yolunu kesmenin derdinde.
Coppola, eski Roma’nın ihtişamlı görüntüsüne rağmen nihayetinde yıkılıp tarih sahnesinden silinmesinden yola çıkarken bu sona doğru ilerleyen sürecin (halkını göz önüne almayan yönetici sınıf, onca yoksulluğa rağmen partilerle, şenliklerle gününü gün edenler, sokaklarda giderek kabaran öfke, isyan vs. gibi) dinamikleriyle donattığı öyküsünde referansları geçmişten alınmış modern bir insanlık dramı anlatmaya çalışmış.
Film görsel açıdan son derece ışıltılı lakin anlattıkları çok eski. Hoş bu eskilikte bir sorun yok. Çünkü insanlığın uygarlık yürüyüşünde yeni durakların sayısı ne yazık ki çok az ve aynı sularda debelenip duruyoruz. İktidarı ele geçirenler koltuğa oturduktan bir süre sonra ezen ve ezilen denklemindeki yerlerini alıyor ve öncekilerden pek farklı olmadıklarını gösteriyorlar. Hele ki iktadardaki süreler uzayınca bütün defolar ortaya çıkıyor.
Coppala sinemayla ilgisi olan herkesin mutlaka uğradığı bir büyük noktadır. Mesela ‘Baba’ (The Godfather) üçlemesinin en azından ilkini seyretmemiş olan var mıdır? Daha ileri gidelim; Onun ‘Kıyamet’ (Apocalypse Now), ‘The Conversation’, ‘The Rain People’, ‘Yürekten Biri’ (One from the Heart), ‘Sokaktakiler’ (The Outsiders). ‘Siyam Balığı’ (Rumble Fish), ‘Taş Bahçeler’ (Gardens of Stone), ‘Bram Stoker’s Dracula’ gibi yapıtlarından mahrum bir sinema tarihi ne kadar da eksik görünürdü. Ve fakat ‘Megalopolis’ 40 yıllık bir bekleyişi pek de karşılayabilecek bir yapıt değil. Yukarıda bahsettiğim gibi eski fikirleri yeniden inşa ederek çekilmiş bu ‘kıssadan hisse’, görsel açıdan üst noktalarda gezinirken ne yazık ki metin alabildiğine didaktik ve mesajları da sığ olmuş. The Guardian yazarı ‘üstat’ Peter Brad-shaw’ın da altını çizdiği gibi ‘Megalopolis’, ‘tutkusu olmayan bir tutku projesi’ çizgisinin ötesine geçememiş.
Cesar’ı Adam Driver’ın, Başkan Cicero’yu Giancarlo Esposito’nun, kızı Julia’yı Nathalie Emmanuel’in, sunucu Wow Platinum’u Aubrey Plaza’nın, Clodio Pulcher’i Shia LaBeouf’un, zengin Crassus’u Jon Voight’un canlandırdığı yapımda Laurence Fishburne, Talia Shire, Dustin Hoffman gibi isimler rol alıyor. Ne var ki bu göz alıcı kadro yönetmenin tercihleri nedeniyle genel anlamda karikatürize performanslar sunmaktan öteye gidemiyor.
‘Hamlet’ten alıntılar, Cesar isminin hatırlattıkları, Brutus’vari hamleler, yönetmen Fritz Lang’in klasik filmi ‘Metropolis’e saygı duruşu, bir uygarlığın çöküş dönemi gerekçeleri, bireysel ihtiraslar, Hitler, Mussolini görüntüleriyle kimi çağrışımlar vesaire... Evet, eski Roma’nın bütün dertleri modern düzenlerimizde, siyasal sistemlerimizde sürekli yeniden yeşeriyor ve tecrübe kazanmamakta, tehlikeleri görmemekte direnen bir yapımız var. ‘Megalopolis’ tüm bu hatırlatma ve uyarıları görkemli bir stille yapmaya soyunuyor ama kendisi de ‘ders verme’ türü sorunlu bir meselenin üstesinden gelemiyor. Daha önce de belirttiğim gibi didaktik ve yer yer sıkıcı olmaktan kurtulamıyor. Öte yandan filmi çeken kişi kim bilir kaç kuşağa sinemayı sevdiren isim. Dolayısıyla tüm sorunlu yanlarına rağmen ‘Megalopolis’i seyretmek bir izleyici borcudur diye düşünüyorum.
UĞUR VARDAN (HÜRRİYET/28.09.2024)