LÜTFEN BİRBİRİMİZİ YEMEYELİM
Maren bir yamyamdır ve insan eti yer. Dış dünyayla arasına konulan engeller, ondan ziyade başkalarını korumaya yöneliktir. Babası 18 yaşına geldiğinde doğum belgesini ve hayatına ilişkin ‘çıkan kısmın özeti’ şeklinde tanımlanacak bilgilerle dolu bir kaseti bırakarak onu terk eder. Artık tek başınadır ve neden böyle bir yapıya sahip olduğunu anlamak için hiç tanımadığı annesini aramaya başlar.
Yolculuğu esnasında bu dünyada yalnız olmadığını, kendi gibilerin de bulunduğunu anlar. Gecenin karanlığında tanıştığı Sully adlı yaşlı bir adam, aynı familyadan olduklarını, kokusunu çok uzaktan aldığını, türlerinin ‘Yiyiciler’ ve ‘Besleyiciler’ şeklinde ikiye ayrıldığını ona anlatır. Yine karşısında çıkan bir başka ‘türdaşı’ genç Lee ile aralarında duygusal bir bağ oluşacaktır...
Daha çok ‘Beni Adınla Çağır’la (Call Me by Your Name) tanınan Luca Guadagnino’nun imzasını taşıyan ‘Kemikler ve Her Şey’ (Bones and All) 80’lerde geçen bağımsız bir yol filmi tadında... Camille DeAngelis’in romanından uyarlanan yapımın senaryosu David Kajganich’e ait. Öykü, varoluşunun kaynaklarına inmeye çalışan Maren’in arayışları üzerine kurulu. Benzer sorunları yaşayan Lee, onun için önce bir yaren, sonra da tutkulu bir aşkın ifadesi olacaktır.
‘Kemikler ve Her Şey’i izlerken aynı hatta dolaşan birçok film akla geliyor; normallerin arasında tutunamayanları, bazen suçlu, bazen de ‘mahlukat’ kimlikleriyle ötekileşenleri anlatan yapıtlar. Arthur Penn’in ‘Bonnie ve Clyde’ı, Terrence Malick’in ‘Badlands’i, Oliver Stone’un kült filmi ‘Katil Doğanlar’ı, David Lowery’nin ‘Ain’t Them Bodies Saints’i gibi... Gerçi öykü birinci elden akrabalık olarak Tomas Alfredson’un ‘Gir Kanıma’sına daha yakın tabii ki...
Ana karakterleri Virginia, Kentucky, Indiana, Nebraska ve Minnesot gibi yerlere uğrayan filmin yaratıcısı Luca Guadagnino, bu çalışmasıyla bu yıl Venedik’te En İyi Yönetmen ödülünü kazanmıştı. ‘Kemikler ve Her Şey’de Trent Reznor ve Atticus Ross’un gitar tınılarıyla fazlaca geriliyoruz ve ustalıklı bir reji gösterisi izliyoruz. Yönetmen, basın notlarında şunları söylemiş: “Bütün filmlerim dışlanmışlar hakkındadır. Haklarından mahrum bırakılanlarda ve toplumun sınırlarında yaşayanlarda beni çeken, duygulandıran bir şey var.”
Bazı sahneler zorlayıcı
Bu açıdan ‘Kemikler ve Her Şey’, Guadagnino filmografisi içinde tutarlı bir adım diyebiliriz. Ama bana kalırsa yeni bir şeyler söyleme çabasından uzak. Daha doğrusu bu türden varoluşu sorgulayan ve tutunacak dal arayan karakterleri, yukarıda adını andığım yapımlar dolayısıyla defalarca izledik. İtalyan yönetmen Amerikan kırsalında çektiği bu çalışmasında farklı olarak belki fazla kanlı bir yapıta imza atmış. Gerçekten de kimi sahneleri itibariyle bu filmi izlemek zor bir çaba sayılabilir.
Oyunculuklara gelince de durum şöyle: Timothée Chalamet ‘Beni Adınla Çağır’dan sonra bir kez daha aynı yönetmenle çalışırken Lee’de bir antikahraman portresi çiziyor. Sully’de Mark Rylance tüylü şapkası ve otantik motiflerle süslü giysisiyle son derece ürkütücü bir karaktere hayat veriyor (Stephen King uyarlamalarından fırlamış gibi aynı zamanda). Filmin ışıldayan yıldızı ise ‘Waves’ten de hatırladığımız Taylor Russell. Kanada doğumlu sanatçı Maren’de muhteşem oynuyor, performansıyla En İyi Kadın’da Oscar’a aday olabilir. UĞUR VARDAN (HÜRRİYET/26.11.2022)