HAREKETLİ BİR 'TOKYO HİKAYESİ'...
Son derece üretken ama bir o kadar da şiddete göz kırpan filmleriyle tanınan emektar Japon sinemacı Takashi Miike, son filmi ‘İlk Aşk’ta (‘Hatsukoi’) 60’ına merdiven dayasa da genlerine uygun bir öykü anlatıyor: Dinamik, yer yer kan revan ve mizaha da göz kırpan cinsten...
Yeşilçam’a saygı duruşu gibi
Film Tokyo’da, bir gecede geçiyor... Genç Leo, elinden gelen tek işi (boksördür kendisi) sürdürürken gittiği hastanede beyninde tümör olduğunu öğreniyor. Bu haberin ardından kendisini kayıtsızca sokaklara atıyor. Karşısına çıkan falcı sağlığına ilişkin “Turp gibisin” deyince bütün sinirleri boşalırken bu kez de arkasındaki orta yaşlı adamdan kaçan genç bir kız görüyor. Olaya müdahale ederek kızı kurtarıyor. Bu hamle upuzun gecede adeta iki kader yoldaşını buluşturuyor. Monica, babasının borçlarını ödemesi için sürüklendiği fuhuş bataklığına ancak uyuşturucuyla direnebilmektedir. Bu ‘kurtuluş reçetesi’nin bedeli de zaman zaman nefret ettiği babasının hayaletini karşısına çıkaran halüsinasyonlardır.
Miike’nin sürekli çalıştığı senaristlerden Masa Nakamura’nın kaleme aldığı hikâye bu iki ana karakter üzerine inşa edilirken film gecenin karanlığına daldıkça yan karakterler çoğalırken olay örgüsü de alabildiğine dallanıp budaklanıyor. Birkaç torba uyuşturucuyu çalıp kendi çetesini atlatmaya çalışan ve suçu Monica’nın üstüne yıkmayı planlayan Yakuza (Japon mafyası) üyesi Kase, ona yardımcı olan polis memuru Otomo, bu karışık uyuşturucu sevkıyatı denkleminde sevgilisini kaybeden ve intikam için yemin eden Becky, çetenin diğer üyeleri, devreye giren Çinliler bu geniş yelpazede yer alan diğer kimlikler...
Film, ağlarını geniş bir denklemin etrafında örüyor gibi ve bileşenler birer birer yok edilirken ayakta beklendiği üzere Monica ve Leo kalıyor... Bütün bu süreçte Miike görsel ustalığını, karikatürize şiddetini ve bir sahne itibariyle de ‘anime’severliğini sahaya sürüyor (buna bütçe de neden olmuşa benziyor). Ki bence ‘anime’severliğin açığa çıktığı bölüm filmde yama gibi durmuş. Ayrıca senaryodaki kilit bir bölüm de adeta “Yeşilçam’a saygı duruşu” niteliğinde, yani fazlasıyla arkaik!
‘İlk Aşk’, Miike’nin kalburüstü yapıtlarından biri değil. Senaryo elini fazla belli eden cinsten. Öykünün tutunduğu en belirgin dal olan aşk hikâyesinin de çok etkileyici olduğunu söyleyemem, aksiyonun ve kaotik yapının yanında bir tür mola yeri gibi duran bir romans (Amerikalı bir eleştirmen bu yapısıyla filmin yer yer ‘True Romance’ı hatırlattığını söylemiş).
Dinamik bir anlatım
Dinamik bir anlatıma sahip bu çalışmanın ilginç olmak için çabaladığını ve bunu zaman zaman başardığını, durum komiği kimi sahneleriyle de gönlümüzü çeldiğini söylemeliyim. Son olarak ‘kurşun sesleri ve kılıç gösterileri eşliğinde hareketli bir Tokyo gecesine tanıklık etmek isteyenler için’ diyelim. UĞUR VARDAN (HÜRRİYET/14.03.20209)