'DEMOKRASİ ÖYLE BİR ŞEYDİR Kİ, DADINDAN YİNMEZ!'
Politikacı Cemil Yıldırım, seçim dolayısıyla memleketi olan ‘Domates diyarı Ortanca’da, seçmenlerinin önünde yeni vaatlerde bulunmaktadır. Siyaseti bir rant alanı olarak gören ve dışarıya karısı Hatice’yle kusursuz bir çift izlenimi veren Cemil, eşini kendisinin ‘sosyal medya temsilcisi’ olarak görev yapan Gözde’yle aldatmaktadır. Hafta sonu kaçamağı için Bodrum’a giderken uçakta karısı Hatice’nin de olduğunu görür ve birden dengeler değişir. Süreç onu muhalif yapacak, yıllardır karşısında yer alan Emek ve Paylaşım Partisi’nin noktasına taşıyacaktır. Cemil artık yöredeki tarımı öldüren, havayı kirleten, domatesin DNA’sını bozan Kanadalıların işlettiği fabrikaya karşı politika üretecektir!
Az sayıda örnek var
Ekranlardan tanıdığımız, BKM yapımı komedi programı ‘Güldür Güldür’ün yaratıcılarının ve oyuncularının sinemadaki yeni adımı (daha önce ‘Dedemin Fişi’ ve ‘Cici Babam’ gibi yapıtları izlemiştik) ‘Hava Muhalefeti’nin konusu işte böyle.Yönetmenliğini Murat Kepez’in üstlendiği, senaryosunu da Kepez’le birlikte Eray Akyamaner, Uğur Güvercin ve Ayberk Sak’ın kaleme aldığı bu çalışma ‘siyasi hiciv’ denilen türün yeni bir örneği. Sinemamızda söz konusu kulvarda az sayıda örnek var ve ilk elde akla gelen yapımlar hatırlanacağı gibi Zeki Alasya-Metin Akpınar klasiği ‘Hasip ile Nasip’, Aziz Nesin uyarlaması, Kemal Sunal’lı ‘Zübük’ ve yakın zaman önce Ercan Kesal’ın kendi kitabından beyazperdeye aktardığı ‘Nasipse Adayız’. Ayrıca kendi yaşadıklarından yola çıkarak çektikleri yapımlarla Yılmaz Erdoğan’ın ‘Vizontele’si ve Sermiyan Midyat’ın ‘Hükümet Kadın’ı da aynı kulvarda değerlendirilebilir. Lakin ‘siyasi hiciv’ kimliğine sahip bu yapıtların koca bir Cumhuriyet tarihini ve siyaset maceramızı yansıtmaları bakımından sayısal olarak ne kadar az oldukları aşikâr. Bu kategorinin son dönemdeki azlığındaysa yaratılan kutuplaşma ortamının ve siyasilerin sanat yoluyla yapılsa da kendilerine yönelik eleştirilere geçmişin politikacıları kadar hoşgörülü yaklaşmamalarının da büyük etkisi olduğu açık. Ben ayrıca siyasetin sinemaya, komedi yoluyla da olsa yansımamasının nedenlerinden birininde ‘sosyal medya çağı’ olduğu kanısındayım. Çünkü özellikle Twitter’da yeteneklerini ortaya koyan, hazırcevap bir kullanıcı kuşağı var ve ne kadar yaratıcı olduklarını yazılı ve görsel olarak başarıyla ifade ediyorlar; muhtemelen sinemaya da pek malzeme kalmıyor!
‘Hava Muhalefeti’ne gelirsek: Arka arkaya sıralanan skeçlerden oluşmuş bir yapıya sahip filmin çok da dengeli olmayan bir tonu var. Bazı sahneler, bölümler çok komik, çok yaratıcı; bazı bölümler fazla karikatürize ve zayıf. Ben ‘ahlakçı’ kimliğimle (!) kimi cinsiyetçi esprileri zaten kendime yakın bulmadım ama özellikle ‘sex shop’taki bölüm muhteşemdi. Keza bu bölümde mağaza sahibi rolündeki Aziz Aslan’ın performansı da “Esnafı bitirdiler” repliği eşliğinde mükemmeldi.
Gerçekçi ve mesajlı bir son
“Amaca giden yolda her şey mubahtır” mottosuna sığınan Makyavelist siyasetçi Cemil Yıldırım’da Ali Sunal filmi sürüklerken -genetik kodları itibariyle- bazı kadrajlarda mimikleri, ses tonu ve beden diliyle adeta ‘rahmetli’ babası Kemal Sunal’ı yeniden bizlerle buluşturuyor. Menfaat ve her şeyi kendisine yontma konusunda ustalaşmış politikacı eşi Hatice’de de Doğa Rutkay iyiydi. Senaryo genel olarak sağ politikacı profiline yönelik eleştirilerde bulunurken bizdeki solu da halkın anlamadığı dili kullanan, her türlü eylemde ‘modern sanat’a başvuran, dansla, operayla bir tür elitizm ve anlaşılmazlık peşinde koşan bir ideoloji olarak göstermiş. Bütün bunlar aslında sağ ve sol için daha önce kullanılmış klişeler; Murat Kepez’in yapıtında bu bildik vurgular bazen sırıtmış, bazen de istediği etki fazlasıyla sağlanmış. Filmde uçağın yolcuları da metaforik anlamıyla halkı temsil eden bir yapıya sahipti.Ben bir de öykünün ‘gerçekçi’ sonunu ve mesajını beğendim...
UĞUR VARDAN (HÜRRİYET/ 15.04.2023)