Konuk Yazar

BİR TUHAF TARTIŞMA: MAZHAR ALANSON VE YANDIM MESELESİ

23 Aralık 2018 Pazar 09:24
BİR TUHAF TARTIŞMA: MAZHAR ALANSON VE YANDIM MESELESİ


Mazhar Alanson, iki gün önce Üsküdar’da bir konser verdi ve bu konserde yıllardır söylediği cümleleri tekrarladı: “[Şarkının] ‘yandım yandım’ kısmını Medine’de yazdım. ‘Yandım’ı birinci gün not defterime düşüyorum. İkinci gün ‘ah ki ne yandım’ yazmışım. Şimdi ben nerede yazmış olduğumu söylemesem, şarkıyı size açıklamasam, siz onu bir aşk şarkısı olarak dinliyorsunuz. Sonra ‘bana şarkılar söyleten kadın’ mevzuu olmuş. Mesela ‘baka baka doyamadım, hem kokladım da’ Kâbe’yedir. Ama siz onu dinlerken aşk şarkısı zannedersiniz.”

Birileri bunu yine haber yaptı. Bu “haber” daha önce de defalarca yapılmıştı. Sonra bir anda büyüdü, Mazhar sanki bunu ilk kez söylüyormuş gibi bir rüzgâr esti ve bir anda sosyal medya ortamlarında tuhaf bir tartışma başladı. Bundan birkaç ay önce, Sabah’a konuştuğunda da bunu tekrarlamıştı, aynı şeyi tartışmıştık. Muhtemelen önceki açıklamalarında da yaptık bunu. Değişmiyor: Durup durup aynı şeyleri gündeme getiriyoruz, aynı şeyleri tartışıyoruz ve daha da saçması, her seferinde aynı şeye çok şaşırıyoruz. Tartışırken sorunun ne olduğu konusunda da kararsızız: Mazhar’ın durup dururken bunu gündeme getirmesini ters bulanlar var. Oysa gündeme getiren Alanson değil, bunu haber yapanlar ve sonrasında bunun üzerinden tartışma başlatanlar. Bunların bir kısmı durumu güne uyarlıyor ve “iktidara yakınlaşma çabası” olarak nitelendiriyor ama ortada AKP yokken de Mazhar bunu söylüyordu. Dahası, iktidara zaten yakındı. AKP iktidarına değil, genel olarak “iktidar”a.
Bugüne dek [kariyerinde ayrıksı bir nokta olarak gördüğüm “Deneylere Doğru” şarkısını ve ‘90’lı yıllarda yaptığı kimi şarkılardaki küçük dokundurmaları saymazsak] siyasete bulaşmamış bir isim, Mazhar Alanson. Tarikatlara olan yakınlığı, İsmet Özel şiirlerine düşkünlüğü biliniyor. Bunu şarkılarına da yansıtıyor: “Buselik Makamına”dan “Allah Allah”a pek çok örnek gösterilebilir. Bütün bunları yok sayıp “aşk şarkısı ilahi çıktı” tadında şaşırmaların kimseye bir faydası yok. Açıkçası bunların haber değeri de yok çünkü zaten bilinen şeyler.
“Yandım”, 2001 yılında yayımlanan Tarkan albümü “Karma”da tanıştığımız bir şarkı. Çok dikkat çekmedi ama bestecisi Mazhar Alanson, ertesi yıl yayımlanan “Türk Lokumuyla Tatlı Rüyalar” başlıklı solo albümüne bu şarkıyı aldı ve bir anda popüler kıldı. O yıllarda katıldığı programlarda, yaptığı söyleşilerde şarkının nakaratını Medine’de yazdığını söylüyordu. Tekrarladığı bu. Değişik söyleşilerinde, “Yandım”ın “Medine için yazılmış bir şarkı” olmadığını da söylüyor. “Söz uçar” diyelim, bunların unutulduğunu varsayalım ve 2009 yılında Alametifarika tarafından basılan kitabı Mazhar Olmak’a bakalım… 18’inci sayfadaki satırları yazım şekline dokunmadan, olduğu gibi aktarıyorum: “Şimdi bu yandım için çok hikayeler anlatıldı. Şarkıyı Medine’de yazdım dedim diye bana kızanlar oldu. Şarkı Medine’de başladı diye illa ki de ilahi olması gerekmiyor, zaten ben yandım yandım ah ki ne yandım satırlarını Medine’de yazdım, oraya yazdım.” Alanson, kitabında şarkının dönüşümünü de anlatıyor: “Ondan sonra işin içine [Buselik Makamındaki] vazgeçtiğim leyla girdi.”

Kitapta, şarkının ilk hâli var: “Şimşekler çaktı rahmet yağdı / Yeni bir sayfa bu batıdan farklı / Meğer nasıl da hasretmişim sevmeye / İnciden bir damla yaş düştü yere // Yandım yandım ah ki ne yandım / Bir güldüm bir ağladım Medine’de / Ah Medine // Gönlüm orda kaldı çıktım yola / Bir baktım Kabe karşımda / Baka baka doyamadım hem kokladım da / Cennetteydim sabah namazlarında / İçtim içtim zem zem içtim kana kana / Sarhoşluğu geçmedi hâlâ…” Dün ısrarla (ve biraz da dalga geçilerek) sorulan iki şeyin cevabını böylelikle alıyoruz: Bahsi geçen, sahiden bir kadın (ve doğal olarak bu bir aşk şarkısı), içkiye yorulan “sarhoşluk” ise (taslak sözlerden anladığımız kadarıyla) “zemzem”den gelen uhrevi sarhoşluk. Bu durumda “Medine’ye yazdıysan şarkıda kadının ne işi var?” ve “O zaman neden sarhoşluk diyorsun?” soruları ve bunlara bağlı eleştiriler zaten devre dışı kalıyor. Aslında sorun, haberin okunmaması. Yaptığı konuşmada “Yandım”ın sonradan (“bana yeniden şarkılar söyleten kadın”ın devreye girmesiyle) bir aşk şarkısına dönüştüğünü söylüyor zaten. On yıl önce yazdığı kitabında da söylemişti bunu.
Mazhar Alanson kitabı Mazhar Olmak uzun zamandır bulunamıyordu ama geçtiğimiz yıl yeniden basıldı; artık piyasada bulunabiliyor. İçinde şarkılarına dair enteresan ipuçları var. Sadece “Yandım” değil, aşk şarkısı diye dinlediğimiz pek çok şarkının aslında başka vesilelerle yazıldığını da buradan öğreniyoruz. Dahası, hiç aklımıza gelmeyecek bilgiler de çıkıyor karşımıza: Alanson, bir dönem ortalığı yıkan “Ali Desidero”yu, o yıllarda Birikim’de okuduğu bir yazıdan esinlenerek yazmış. Buradan da anlaşılacağı üzere beslendiği kaynak çeşitli. Bunlar arasında asıl kaynak manevi hâller –ki böyle olduğunu hiçbir zaman saklamadı.

Dahası, Alanson, şarkılarıyla oynamayı seven, şarkıdan şarkı çıkartmayı beceren bir isim. Bir dönem İzzet Öz programı Sihirli Lamba için yaptığı şarkılara bakın, çoğu sonradan başka hâllerde karşımıza çıktı. “Yandım” da böyle bir şarkı aslında: Medine’de yazmaya başlamış, nakaratını Kâbe’ye uyarlamış belki ama yıllar sonra, bir televizyon programında bambaşka bir hikâyeyle gündeme getirmişti ve “Bodrum”un devamı olarak söylemişti. Sözleri şöyle: “Gönlüm orda kaldı, düştüm yollara / Bir baktım Bodrum yeniden karşımda / Bir hayal sanki eski bir macera / Açtım gönlümü rüzgârına // Yandım yandım ki ne yandım / Seni görünce hem güldüm hem ağladım / Seni benden uzaklara savurmuşlar / Hatıralarımın üstüne oteller yapmışlar…” Kitaptan, bu şarkının (Ali Taran’ın dayısı tarafından yazılmış) bambaşka sözleri olduğunu da öğreniyoruz. Üstelik bu sözler, Kurtuluş Savaşı hakkında! 2010 yılında Aktüel dergisi için Fatih Vural’la yaptığı konuşmada bunu şöyle anlatmış: “[Kitapta] Bir şarkının içinde ben sadece çıktığı noktayı yazdım. ‘Yandım’a Ali Taran’ın dayısı da başka bir söz yazmıştı, Kurtuluş Savaşı’na dair. Sonra bizim aramız bozulunca, şarkı sözünü çekti. Ben de bunu koydum. İyi ki de öyle olmuş. Sizin şer zannettiğiniz şey, hayır olur; hayır zannettiğiniz şey, şer olur… Onlar satır satır bir sürü oluşumdan toparlanmış şeylerdir.”

Yukarıda haberi okumadığımızı, muhatabı sadece başlıktan yola çıkarak eleştirdiğimizi söylemiştim. Aslında haber okunsa, içinde tartışmaya açık başka bir cümle var. Mazhar Alanson, bu aralar sıklıkla yapılan bir şeyi yapıyor, acıları karşılaştırıyor ve oradan bir gündem yakalamaya çalışıyor: “Genç, babayiğit çocuk şehit olmuş, hayır o öyle sayfada geçiyor. Papağan öldü, bir haftadır Türkiye onu konuşuyor.” Şüphesiz zeki bir insan; neyi nerede söylediğinde nasıl alkış alacağını iyi biliyor. Üsküdar’daki konserinde bu sözlerin karşılığını aldığı muhakkak ama keşke bunu yapacağına neden o haberin öne çıkartılmadığını sorsaydı. Medya, yazık ki tuhaf hamleler yapıyor ve bu da bunlardan biri. Tıpkı yıllardır bilinen bir şeyi yeniymiş gibi göstererek tartışmaya açmak gibi. İğneyi birilerine batırmak kolay, iş çuvaldızı kendimize batırabilmekte…

Yazının sonunda Mazhar Alanson müziğiyle ilgili insanlar için, “Yandım” hakkında son bir bilgi vereyim… Şöyle diyor Alanson, kitabında: “Saz solo çok eski ‘Telif Hakkı’ adlı bestemin 30 yıl önceki orta solosu. Hiçbir şey ziyan olmaz. Sen yeter ki üret.” Oysa sadece üretilenler değil, söylenenler de unutuluyor. Önümüzde iki seçenek var: “Bu da bu ülkenin kaderi” diyerek alışmak ya da bir şeyleri tekrar tekrar hatırlatmak. Bilinen bir şeyi bilinmiyormuş gibi tartışmak ve yeniden gündeme getirmek yerine asıl unuttuklarımızı gündeme getirsek çok daha yararlı olacak. MURAT MERİÇ (gazeteduvar.com.tr) ÖZGÜN HABERE GİDİN



Diğer Yazılar