Konuk Yazar

ASLA YALNIZ YÜRÜMEYECEKSİN!

22 Aralık 2019 Pazar 09:08
ASLA YALNIZ YÜRÜMEYECEKSİN!

Yıl 2016, seçim dönemi Amerika’sı... Yakında başkanlık koltuğuna oturacak olan Donald Trump’ın kampanyası son hızla devam ederken yolu ister istemez medyayla kesişiyor ve Fox News’in etkili yüzlerinden Megyn Kelly’yle sertlik dozajı yüksek bir tartışma yaşanıyor. Cumhuriyetçilerin adayı, Kelly’ye sataşırken özellikle cinsiyetçi vurgularda bulunuyor. Kanalın yöneticisi Roger Ailes ise bu tartışmanın bütün ülke sathında yarattığı popülerlikten ve paylarına düşen yüksek reyting rakamlarından memnunken, bir başka programları olan ‘Fox&Friends’in sunucusu Gretchen Carlson’la atışıyor ve nihayetinde kendisini kovuyor. Aynı zamanda eski bir ‘Miss America’ olan Carlson, bu olayın ardından yargıya başvuruyor ve geçmişte Ailes tarafından taciz edildiği iddiasıyla dava açıyor. Mesele kamuoyunu ve kanal çalışanlarını ikiye bölerken benzer bir durumu yaşayan Megyn de kendisini bir seçim aşamasında hissediyor: Ya susacak ya da meslektaşı Gretchen’in yanında yer alacaktır...

Asansör sahnesi çok iyi

‘Austin Powers’ filmleriyle ‘Trumbo’dan hatırladığımız Jay Roach’un yönettiği, senaryosunu da Charles Randolph’ın kaleme aldığı ‘Skandal’ (‘Bombshell’) girişte özetlediğimiz gerçek olaylar ve karakterler vasıtasıyla bize özellikle görüntülü medya sektöründeki taciz vakaları ve siyaset-medya ilişkileriyle meslek etiği üzerine son derece doğru noktalara vurgu yapan bir öykü anlatıyor. Öte yandan filmin ana figürleri gerçek ama aralara serpiştirilmiş kurgusal karakterler de genel profili ve işlerin nasıl döndüğünü anlatmak ya da aktarmak gibi görevleri üstleniyor.

‘Skandal’ seyirci zihninde belki ‘mesele hakkında fazla derinleşemeden derdini anlatıyor’ (ki bence bu bilinçli olarak tercih edilmiş) türü bir his bırakıyor ama yine de diyalogları ve bu diyalogların ifade ettiği anlamlar eşliğinde bence çok önemli noktaların altını çiziyor. Senaryonun başardığı en önemli yanlardan biri bu zaten. Ayrıca film dağınık gibi görünen karakter trafiğinin üstesinden de geliyor ve özellikle Roger Ailes’ın taciz ettiği üç ayrı kuşak gazetecinin bir araya geldiği asansör sekansında hikâye, etki bakımından bana kalırsa zirvesine ulaşıyor. Kurgusal karakterlerden Kayla Pospisil ise belki de senaryonun en başarılı karakteri. Hıristiyan değerleriyle yüklü sağcı bir aileden (büyükbabasına göre ‘Noel Baba’ bir ‘komünist’miş!) geliyor, televizyon ekranını, şöhreti seviyor ve bir an önce yükselmek istiyor. Ne var ki Ailes’le tanışması, nasıl bir dünyanın parçası olması gerektiğini ona hatırlatıyor. Kanalın patronunun odasındaki görüşmede kendisinden “Eteklerini biraz daha yukarı kaldırabilir misin?” isteği, -Amerikalı bir eleştirmenin de altını çizdiği gibi- bir gerilim filmi sahnesi etkisi yapıyor. Kayla’nın yakınlaştığı, Hillary Clinton’ı destekleyen lezbiyen iş arkadaşı Jess Carr karakteri de, Amerikan anaakım medyasındaki dengeler hakkında bize çok şey söylüyor.

  1. performanslarına gelince... Megyn Kelly’de Charlize Theron ve Kayla Pospisil’de Margot Robbie çok iyiler... Muhtemelen Theron ‘En İyi Kadın Oyuncu’, Robbie de ‘En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu’da Oscar’a aday olacak. Keza lateksle şişmanlatılmış John Lithgow da, Roger Ailes’da çok başarılı; o da ‘En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu’da aday olabilir. Gretchen Carlson’da da Nicole Kidman’ın etkileyici bir portre çizdiğini belirtelim.

ABD’de neler pazarlanır?

Bir başka Amerikalı eleştirmen (Variety’den Owen Gleiberman) de ‘Skandal’a ilişkin “Amerika’da neyin pazarlandığını gösteren güçlü bir film. Seksi pazarlamak, adaylığını pazarlamak, kendini pazarlamak, gerçeği pazarlamak...” yorumunda bulunmuş. Bu açıdan da Jay Roach imzalı bu yapımın özel bir önemi olduğu kanısındayım. Roger Ailes’ın medyayı bir gemiye benzetişi ve kaptansız kaldığında dümeninin sola kırılabileceğine dair teşhisi, Kayla’ya “Seni olduğun yerden alıp en ön sıraya koyabilirim” dedikten sonra bunun için ödemesi gereken bedelleri hatırlatması, taciz vakaları ortaya çıktıktan sonra da etrafına yönelik “Ben gidersem siz de gidersiniz” türü tehditleri vs. söz konusu portrenin ne denli önemli ‘kıssadan hisse’ler içerdiğini gösteriyor.

Hatırlanacağı gibi Amerikan basınındaki 2016 tarihli bu skandalın ardından malum 2017’de ‘Harvey Weinstein vakası’ patlak vermiş ve peşi sıra gösterilen dayanışma ruhu ve #MeToo hareketiyle mesele evrensel sulara taşınmıştı. ‘Skandal’ da anlattıkları ve hatırlattıklarıyla #MeToo oluşumunun ilk önemli filmi olarak kayıtlara geçecek sanırım. Kesinlikle kaçırmayın derim, özellikle de gazeteciler! UĞUR VARDAN (HÜRRİYET/21.12.2019)



Diğer Yazılar