Yetmişli-Seksenli yıllarda bizde de önemli bir dinleyici kitlesi tarafından izlenmiş Alan Parsons yeniden gündemde. Pink Floyd’un The Dark Side of the Moon hitinin remixini yapan Parsons’ın emekliliğe niyeti yok. Plakları, kasetleri milyonlar satarken bile perdenin arkasında kalmayı yeğleyen, şovlara çıkmayan, sadece konserlerde yüzünü göstermeyi tercih eden Alan Parsons, ‘şaşırtıcı şekilde’ çağa ayak uydurup son birkaç yıldır medyayı da önemsiyor. Parsons gerçekten ilginç bir kişilik…
Sanatçıların aşkları, ilişkileri kadar servetleri, yatları, katları, ne kadar kazandıkları da hayranlarının hep ilgisini çekmiştir. Magazinin dergiler aracılığıyla izlendiği günlerde bu tip ‘araştırma haberler’ gazetelere önemli tiraj getirirdi. 1960’ların gözde sinema ve sahne dergilerinden Perde, 1965’te dönemin beyazperde yıldızlarının kazançlarını şöyle sıralamıştı:
14 Mart 1980 tarihinde Harbiye Yapı Endüstri Meslek Merkezi salonunda ilk kez perde açıyor Şahları da Vururlar. İlgi büyük olunca 10 Kasım 1980’de Küçük Sahne’ye taşınıyor kumpanya. 1982’de oyunun kitabı yayınlanıyor ve kesintisiz 586 kez oynuyorlar. 1984’te de Şensoy Şahları da Vururlar’ın devamını yazdığını, Humeyni İran’ını anlatacağını, adını da ‘Gece Cinayetleri’ koyacağını duyuruyor. İstanbul İran Başkonsolosluğu aba altından sopa gösteriyor ve İran aleyhine siyonist propagandalardan etkilenmemesini tavsiye ediyor! Sonraları derin fasılalarla, değişik kadrolarla Şahları da Vururlar yeniden sahneleniyor.
Ajda Pekkan, Cumhuriyet Gazetesi'nde 29 yıl önce yapılmış söyleşide neler anlattı? “TV kanallarının artmasıyla insanlara daha yakın olabilme imkânı doğdu. Beni o kadar statik ve soğuk biri gibi göstermişlerdi ki TV'de kendimle ilgili minik mesajlar verme imkânı buldum. Yıllar önce assolistlik yapmamın altında da bu duygu vardı. Beni 'Avrupalı' ya da 'soğuk' görenlere öyle olmadığımı göstermek istemiştim.”
İtalyan Devlet Televizyonu RAI’nin ürettiği ve İtalya’dan Müzik adıyla her hafta sonu TRT’nin siyah beyaz ekranına misafir olan Canzonissima şov programı. RAI’nin arşivinde biriken Canzonissima şovları, danslar, şarkılar, skeçler, söyleşiler…Ekran siyah beyaz ama şovun rengarenk olduğu, seyirci önünde, tamamen İtalyanca ve canlı sunulan programın her karesinden anlaşılıyor. Devası stüdyoda, nefeslilerin hakimiyetinde çalan büyük orkestra; türlü türlü sunucular. Bizde Canzonissima, Raffaella Carra’yla özdeşse de Mina, Pippo Baudo, Kessler Kardeşler gibi isimler de zaman için çok seviliyor…
Yıllar öncesi; yerli pop doğru dürüst hit şarkı çıkaramayınca, Balkanlar’dan ithal, müthiş kıvrak, sıcacık şarkı Disco Partizani seve seve yardımcı oluyor müzik ve dans tayfasına. Parçanın yaratıcısı başarılı DJ Stefan Hantel ya da artistik adıyla Shantel her yerde baş tacı. Tabii akabinde, Shantel İstanbul’a geliyor, konser veriyor, TV’ye çıkıyor ve büyük ilgi görüyor; tıpkı Koçani Orkestar, Taraf de Haidouks, Kultur Shock, Fanfare Ciocarlia ve diğerleri gibi.
20. yüzyılın en büyük udilerinden Yorgo Bacanos; hem de Ortadoğu coğrafyasının. 21 Eylül 1900’de İstanbul Silivri’de doğuyor. Babası lavtacı Haralambos (Lambo) Efendi, kemençe üstadı Aleko Bacanos’un da kardeşi. Dayısı Anastas kemençe, kuzenleri Sotiri ile paraşko kemençe, dedelerinden Leondi Efendi kemençe, Ligori Efendi de kanun çalıyor.
Murat Meriç 2010´da Radikal´de çıkan yazısında 1 Mayıs Marşı´nın öyküsünü ayrıntılarıyla anlatmıştı. O yazıyı yeniden yayınlıyoruz:
Türkiye'nin en ünlü menajeri, yapımcısı ve organizatörü Ahmet San, youtubedaki İmkansız İşler kanalında Doksanlı yıllarda başından geçmiş ilginç olayı şöyle anlatıyor. Ahmet San, caz yıldızı Roberta Flack'i konser için İstanbul'a getirmek istiyor ve bağlantı kuruyor. Konser hazırlıkları sürerken Roberta Flack'i zirveye taşıyan, ABD'nin en önemli müzik adamlarından Ahmet Ertegün'le de New York'ta tanışıyor.
Yıl 2001; sonunda Benicio Del Toro, 25 filmlik kariyerini (Bunların 16’sını son iki yıla sığdırıyor) Oscar heykelciğiyle (En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu) süslüyor ve iyi oyuncu olduğu bir kez de Amerikan Film Akademisi üyeleri tarafından Trafik filmiyle onaylanıyor… O gün bugün, onun ilginç, umursamaz, derin bakışları sık sık dergi kapaklarında, internette sık sık yer bulmayı sürdürüyor…
Tarihi 60 yıla varan yerli pop müziğin serüveninde, Seksenler ve Doksanlar deyince ismi neonların en üstüne gönül rahatlığıyla yazılan bir kaç isimden biriydi Kayahan Açar. Müzik için, güzel Türkçe için çok çabaladı; Türk halkı da çabanın karşılığını O'na 'büyük usta' kartvizitiyle iade etti. Aşağı yukarı üç kuşağı aşk şarkılarıyla duygudan duyguya sürüklemiş Kayahan'ın yaşamı, sözleri, çekişmeleri, düşünceleri, değerleri, ilişkileri, ayrılıkları ülkenin gündeminde hep yer buldu...
Efekt deyince birkaç kuşağın aklına gelen ilk isim Korkmaz Çakar. Radyo Tiyatrosu, Arkası Yarın derken 1968’de başlayıp 40 yıl süren ilginç bir öykü onunki. Tek değil tabii işinde; Erhan Mesutoğlu, Ertuğrul İmer ile Yüksel Doğru gibi isimlerin de büyük emeği var efekt konusunda TRT’ye. Adıyla soyadının ilginçliğinden midir, nedir, TRT’nin ‘yüzü bilinmeyen yıldızı’ Korkmaz Çakar. Ocak 1990’da Çakar’ı İstanbul Harbiye’deki ‘Radyoevi’ne ziyarete gidiyoruz.
İtalyan sinemasının en büyüklerinden Bernardo Bertolucci’nin 83. doğum günü 16 Mart (ölüm 26 Kasım 2018). Dile kolay; 60’lı yıllardan başlayarak sürekli başrolde kalmış, ürettikleri hep merakla, heyecanla izlenmiş yönetmenlerden Bernardo Bertolucci. İlginç bir kuşağa mensup aynı zamanda; ‘yeni gerçekçilik’ için genç, ‘68’liler ya da militan sinemaya dahil olmak için de biraz olgun…
1970’ler; TRT’nin siyah beyaz dönemi. Önce tek gün başlayan yayınlar haftanın diğer günlerine paylaştırılınca program sıkıntısı yaşanıyor. Radyodaki birçok sevilen programın televizyon versiyonu hazırlanırken bayram programları için akla Bal Mahmut yani Mahmut Baler geliyor. Dinleyicilerinin yakıştırdığı Bal Mahmut lakabıyla ünlenen Mahmut Baler 1969’da Abdi İpekçi’yle radyoda programa çıkmış, dost toplantılarında anlattığı fıkralar, taklitler ve anılarla çok sevildikten sonra radyo aracılığıyla özel dinleyicisini yakalamış, hoş sohbet biri. Baldan Damlalar adlı kitabı da var.
İktisat Fakültesi’ne gidiyor, Yeşilköy Havaalanı’nda bir İngiliz şirketinde çalışıyordu. Sarışın, mavi gözlü, uzun boylu, yakışıklı bir gençti. Yönetmen Sırrı Gültekin de Bakırköylüydü. Semtten birçok artist keşfetmiş, sinemaya getirmişti. Bir gün kız kardeşi ona Göksel Arsoy’dan (d. 15 Mart 1936) söz etti. Gültekin onu gördü, beğendi ve hemen filmde oynamasını teklif etti.
Yeşilçam’ın dört kraliçesinden Filiz Akın 8 Mayıs 2001 tarihli söyleşide Cumhuriyet’e eski filmlere ve beyazperde kariyerine nasıl baktığını anlatmıştı:
Ege türkülerini, yöresel figürleri Denizli ağzıyla yorumlayarak, konuşarak, fıkralar anlatarak ünlenen Gönlüm, o dönemin tek kanalı TRT’de sık sık görünerek büyük hayran kitlesi kazanıyor. Radyo ve TV'de yayınlanan Nineden Mektuplar tiplemesi çok seviliyor; Çöz de Al Mustafali türküsü adeta hit oluyor.
Evet, Türkiye’de ilk kez eli ayağı düzgün bir müzik yapım şirketi hayata geçiyor. Adı da Şanar ile Attila’nın ilk harflerinden oluşan ŞAT Yapım. Beyoğlu Galatasaray’da bir hanın odasında başlıyorlar; sonra Fitaş Sineması’nın arkasına düşen bir yerde, içine stüdyo da sığacak mekana geçiyorlar. Hedef, sipariş üzerine şarkı hazırlamak ve bunları sahneye, plağa uygun hale getirip müşteriye sunmak.
Bugünlerde İnci Taneleri dizisiyle gündem olan Yılmaz Erdoğan'la 08 Kasım 1995'te yaptığımız söyleşiyi yayınlıyoruz. Erdoğan'la, onu Türkiye'yle tanıştıran Mükremin tiplemesini konuşmuştuk:
1974 başında gazetelerde bir ilan yayınlanıyor. Hafif Müzik Derneği, beste yarışması düzenlediğini, adının 1. Topluiğne Beste Yarışması olacağını, katılım şartnamesini, yarışmanın TRT televizyonundan yayınlanacağını duyuruyor. TRT’nin başında İsmail Cem var ve Hafif Müzik Derneği’yle ele, bestelerin ülkede aranjmana galip gelmesi adına tavır koyuyor. Yarışmayı düzenleyen kadronun başında Şanar Yurdatapan ile Attila Özdemiroğlu bulunuyor.
Kasım’ın ortasındayız. Birçok şeyin ortasını çoktan geride bıraktık oysa… 35. Ankara Film Festivali’ni takip ediyorum. Neredeyse tümünde ben de vardım! Önce sinefil bir izleyici, ardından çok meraklı ve gönüllü bir takipçi ve nihayet profesyonel bir sinema yazarı olarak. Evim, ailem bu festival… Annemizi, ablamızı, festival başkanı İnci Demirkol’u, geçtiğimiz hafta festivalin açılışından bir gün önce yitirmiştik. Yürekte yer eden tarifi güç bir acı ile sürüyor hemen her şey… İnci’ye layık, son derece titiz ve iyi bir festival sürüyor... Dördü yerli yapım olmak üzere toplam beş yeni film merhaba diyor 15 Kasım vizyonuna!
Çeyrek yüzyılı aşkın, başta pop olmak üzere müziğin tarihini tutan, radyo programları üreten, kitaplar, eleştiriler yazan, plaklar çalan Naim Dilmener bu uzun yürüyüşün Gazete Pazar ile Radikal adımlarında kaleme aldığı yazılarıyla, müzik serüvenimizden önemli ve değerli isimleri bizlerle paylaşıyor.
Ridley Scott’ın 2000 tarihli başyapıtı ‘Gladyatör’ün devamı ‘Gladyatör II’ Maximus’un oğlu Lucius’un, babası gibi Roma’nın yozlaşmış iktidarına karşı verdiği mücadeleyi ve gladyatörlükten halk kahramanına dönüşüm hikâyesini anlatıyor. Kadrosunda Paul Mescal, Pedro Pascal, Connie Nielsen, Joseph Quinn, Fred Hechinger gibi isimler olan filmde en dikkat çekici performans Makyavelist Macrinus karakterini canlandıran Denzel Washington’dan geliyor. UĞUR VARDAN (HÜRRİYET/16.11.2024)
Gündemdekilere ve vitrindekilere aldırmadan upuzun sinema tarihinden cımbızla seçilen hoş filmler, insan kokan öyküler, gözden kaçanlar, ıskalananlar, pamuklara sarılması gereken mütevazı başyapıtlar ve diğerleri Hilal Çetinder’in kaleminden Film Makarası’nda…
Bir önceki yazımızda, Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin Ulusal Uzun ve Kısa film yarışmalarındaki filmlerden bahsetmiştik. Bu hafta, Uluslararası Yarışma bölümündeki filmler ağırlıklı olmak üzere, festivaldeki diğer filmlere bakalım ve Altın Portakal izlenimlerimizi bitirelim. Festival izlenimlerimiz, biraz gecikmeli de olsa, Filmekimi ve Ankara Film Festivali ile devam edecek.
Didem Dilara Duman Avar’ın sunumuyla eski eserler yeni yüzler tarafından bugün 19.00'da TRT Müzik'te ekranlara gelecek Saklı Sesler programında icra ediliyor...
Yeni fotoğrafı görmek, müzikseverlerin beğenisinin ne kadar değiştiğini öğrenmek için yerli rockta ‘bütün zamanların en iyileri’ni sinemamuzik.com okurlarına ve müzik eleştirmenlerine sorduk. İlginç liste çıktı ortaya:
Her biri meslekte en az 20 yılı devirmiş müzik yazarlarımızın saptadığı yerli grupların ‘şeref tablosu’nda Moğollar, Bulutsuzluk Özlemi ile ‘orta yaş’a dayanmış akranlar mor ve ötesi ile Duman gözüküyor. Hemen enselerinde Kurtalan Ekspres ile Dervişan yer alıyor. Bir alt basamakta ise, az zamanda çok iş yapmış Hardal ve Mazhar Fuat Özkan bulunuyor. Aslında gözler Mazharlar’ı daha üstte arıyor da, ‘ticaret’in dozunu kaçırmak bazen böyle sonuçlara neden oluyor.
Sinemamuzik.com, bir çoğu Altın Portakal’da jürilik de yapmış sinema yazarlarına sordu: ‘Antalya Altın Portakallı en iyi film hangisi’?... Birinciler listesinde ‘kortej’e çıkan ve bütün zamanların Altın Portakal birincilerini değerlendiren 31 sinema yazarının katıldığı araştırmada, Zeki Ökten’in 1980 tarihli Sürü filmi 213 puan toplayarak birinciliği kazandı. Sürü’yü 204 puanla Muhsin Bey (Yavuz Turgul) ve 192 puanla Uzak (Nuri Bilge Ceylan) izledi.
Sinemamuzik.com sinema yazarlarına sordu: ‘İlk uzun filmini 21. yüzyılda çeken en iyi 10 yerli yönetmen kim?... 30 sinema yazarının katıldığı araştırmada bol ödüllü Emin Alper 195 puan toplayarak birinciliği kazandı. Alper’i 145 puanla Pelin Esmer ve 136 puanla Özcan Alper izledi. Emin Alper'i 27 sinema yazarı listesine alırken, Pelin Esmer’e 25, Özcan Alper’e 20 listede yer verildi. Bazı popüler isimler ön sıralarda yer alamadı.
Timur Selçuk'un Adam Sanat dergisinde yayınlanmış müzik yazılarının bir araya getirildiği Sana Dün Bir Tepeden Baktım Aziz Türkiye - Müzik Yazıları - 1 kitabı Eksik Parça Yayınları etiketiyle satışa çıktı. 256 sayfalık yapıt için Turgay Fişekçi şunları yazmış:
Türkiye´nin büyük kentlerinde yayında olan radyo kanallarının geniş listesi
Genç yaşına karşın uzun yıllardır rap müzikle uğraşan ´sinemamuzik.com´ okuru Emre Onaran sitemiz için şarkı yazdı. Yapıtını arkadaşı Uygar´la (Ragyu) birlikte seslendiren Emre Onaran´ın (Sürgün) videosu içeride:
Ünlü grupların kuruluş öyküleri, müzik serüvenleri yakından takip edilse de isimlerinin nasıl doğduğu ve koyulduğu pek bilinmez. Meraklısı için ilginç bir liste hazırladık:
Popüler orkestralar ile grupların Türkiye serüvenini ‘Günlerin İçinden Canım’ / 100 Yıllık Türkiye Popüler Orkestralar ve Gruplar Tarihi (1923-2022) adlı internet sitesinde anlattım.