SÜKUNETİMİZ DELİLİĞİMİZDEN
28 Şubat 2021 Pazar 18:21
2011’in ilk yarısında çıkmıştı Mabel Matiz’in kendi adını taşıyan ilk albümü. Çıkışıyla birlikte de herkesi şaşırtmıştı. Farklı bir müzisyen ve yorumcuyla karşı karşıyaydık. Standart müzik kural ya da prensiplerine vurulduğunda kendiliğinden dışarda kalıyordu. Ama öte yandan çok farklı şeyler anlatıyor ve bunları kimselere benzemez bir vokal biçimiyle dile getiriyordu.
Albümden sonra daha fazla konser verir oldu. Onu sahnede merak edenler de daha fazla seyretme imkanı yakaladı. Ve zaten bu sahneler, seyretmeler neticesinde Mabel Matiz hayranı kesildi herkes. Hakikaten bir ayin mekanı gibiydi her sahne. Sahnedeki her performans da bizzat ayinin kendisi. Kendinden geçerek söylüyordu şarkılarını ve seyredenler de fazla direnemiyor, kendinden geçmenin bir parçası oluyorlardı.
İki yıldan az bir zaman içerisinde, tam anlamıyla kült bir şahsiyet oldu. Bu ismini Buket Uzuner’in bir kitabından almış genç müzisyen. Hatta (bu satırların yazarı gibi) kimi eleştirmenler abartmaktan çekinmeyerek Bob Dylan ile bir paralellik dahi kurdular.
Soruların Tuzağı
Doğru bir zamanda, doğru şarkılar ile çıkmış bir isimdi aslında. Hepimizin kendimizi kimsesiz, sahipsiz, yalnız, aç ve açıkta hissettiğimiz bu asri zamanlarda, atamadığımız çığlıkları hem de hepimizin yerine atan biri gibiydi Mabel. Ona ve şarkılarına kapılmamız kaçınılmazdı, kapıldık.
Yeni albümünün bütün hayranları tarafından heyecanla beklenmesi de sürpriz değildi neticede. Sadece yeni albüm beklemiyorduk; giderek daha da umutsuzlaşan bizlere, tutunma ve direnme gücü verebilecek şarkıları bekliyorduk aslında.
“Yaşım Çocuk” adlı ikinci albüm de birincisi gibi. Her şarkı birer çığlık; her dize, paramparça edilmiş ruhların resmedilişi. Dolayısıyla, vokal tarzı da aynı. Kendini oluruna (hatta akıntıya) bırakmış birinin, kayar ya da düşerken verebileceği gibi bir “ses” ya da “vokal”. Belki fena halde detone ama gücünü tam da bundan alan öfke dolu bir ses, bata çıka bir vokal.
İlk albüme göre farklılık da yok değil. İlk albümünde, Yalçın Tosun’un sözlerini yazdığı bir şarkı (“Peruk Gibi Hüzünlü”) hariç, şarkıların söz ve müziği tamamıyla Matiz’e aitti. Yeni albümde ise Mete Özgencil (“Zor Değil”), Yıldız Tilbe (“Aşk Yok Olmaktır”) ve Can Güngör (“Tamburu Yokuştan”) ile girişilmiş bir dirsek teması var. Can Güngör zaten ikinci albümün temel direklerinden biri. Düzenlemelerde (Cihan Mürtezaoğlu ile birlikte) onun imzası var.
Biz Yokuz Zaten
Herkesin gittiği yoldan gitmeyip, kendi yolunu boydan boya kendisi çizen bir başka isim de Ercan Bingöl. “Ron” adlı albüm, yalnızca daha evvel yapılmış Kürtçe albümlere benzememekle kalmıyor, şarkı yapısı ve biçimi ile de ayrı bir yere yerleşiyor.
Bir yandan, tepe noktasını Mihemed Arif Cizrawi’nin türkü ve deyişlerinde bulmuş kadar klasik, bir yandan da “Bluesa Benda Sine” adlı şarkının dört bir yanına mükemmelen yerleştirilmiş blues ve başka şarkılardaki (en az Tracy Chapman’ın yaptığı kadar başarılı) country gibi “dışarlıklı” dalga ve esintiler.
Bingöl’ün kendi eseri olan bu form, hiçbir biçimde “artistik” (haydi adlı adınca söyleyelim, “özenti”) amaç ya da niyetli değil. Bingöl de tıpkı Matiz gibi; toplumsal ve bireysel sefaletimizin altını çizmek isterken, bunu olabilecek en keskin biçimde yapmak istemiş. Nihayetinde “çığlık”, her form ve biçimde çığlıktır.
Evet iyi değiliz. Olacak gibi de gözükmüyoruz. Ama şu var; sessiz sedasız vurmayacağız dibe.
Mabel Matiz, Yaşım Çocuk, DMC-Zoom
Ercan Bingöl, Ron, Ses
NAİM DİLMENER
[email protected]
Diğer Yazılar
17 Aralık 2024 Salı 21:13
EMI, Türk popunun emektarlarından Hurşit Yenigün’ün önderliğinde çok parlak çok da sıra dışı bir projeye imza attı. EMI, Türk popunun altın çağı olan 70’lerden, o döneme sahiden damgasını vurmuş sanatçı ve şarkılardan bir demeti tek bir albümde getirdi önümüze. Nur Yoldaş, Banu, Melike Demirağ, İskender Doğan, Ercan Turgut, Kartal Kaan, Güzin ile Baha, Esmeray, Semiha Yankı ve Atilla Atasoy; o zamanlar bile bir araya gelememişken, bu sefer Hurşit Yenigün’ün önderliğinde toplandılar ve en önemli şarkılarını, Türk popunın tarihinde zaten çoktan yerini almış şarkılarını yeniden söylediler. Hepsi birden; Hurşit Yenigün’ün Sezen Aksu tarafından söylenmiş “Gölge Etme” adlı şarkısının üstüne yeniden yazılmış “Çok şükür tekrar kavuştuk birbirimize, bir hüzünlü şarkı oldu ayrılık bize” dizeleri ile açıyor albümü ve sırayla, birer birer en önemli şarkılarını söylemeye geçiyorlar.
11 Aralık 2024 Çarşamba 16:27
Kitsch’ten bol bir şey yoktur Türk topunda. Ama ‘en, en, en kitsch?’ diyecek olursanız Rana ve Selçuk Alagöz diyebilirim. Bütün bir müzik geçmişlerini, bizi eğlendirmek, keyiflendirmek, güldürmek üzerine kurdular… Bütün o kılık kıyafetler, şarkı sözleri, plak kapakları, Kızılderili tabloları, ‘Stüdyo Taç’ fotoğrafları, Malabadi Köprüsü’nde başlayan ve biten aşkların öyküleri, Edremit’ten Van’a bakmalar. Hepsi, hepsi parmak ısırtacak güzellikte. Alagözler koca bir tarihi böyle kurdular ve hâlâ devam ediyorlar.
17 Kasım 2024 Pazar 10:16
Tam dört yıl önce kaybetmiştik Hamiyet Yüceses’i, 10 Temmuz 1996 tarihinde. Türk Sanat Müziği’nin bu ‘ölmez’ şarkıcısı, 80’li yaşlarının hemen başında aramızdan ayrılmıştı. Yazılarımda; ‘ölmez’, ‘muhteşem’, ‘mükemmel’, ‘inanılmaz’ gibi sıfatları çok sık kullandığımı bu konuda cimrilik etmek bir yana aksine son derece bonkör davrandığımı herkes bilmekte. Ama doğrusunu söylemek gerekirse, kimi zamanlar; okurun, bu sıfatları uygun bulduğum insanlara dudak büktüğünü ya da burun kıvırdığını hissetmiyor ya da duymuyor değilim. Benim ‘muhteşem’im, herkesin ‘muhteşem’i olmuyor kimi zamanlar. Bu, yazmakta ya da anlatmakta olduğum kişinin bu sıfatı hak etmiyor olmasından değil, herkesin, benim kadar abartmaya niyetli olmamasından kaynaklanmakta. Ama bu sefer, herkesin, hepinizin, benimle hemfikir olacağınızdan asla şüphe duymadan uçuşturacağım en şahane sıfatları... Yazının konusu Hamiyet Yüceses, öyle olunca da akan sular herkes için durmakta...
03 Kasım 2024 Pazar 09:24
Esmeray, tam da “Eski Dostlar” projesi içinde yer almış, çalışmanın – şarkı söylemenin tadını yeniden çıkartabilmeye başlamıştı. Hayat, daha fazlasına izin vermedi. Türk popunun gelmiş geçmiş en renkli şarkıcılarından biri olan Esmeray, daha yapacağı onlarca şey varken, genç sayılabilecek bir yaşta aramızdan ayrıldı. Şarkıcının anısına, geçtiğimiz günlerde özel bir gece düzenlendi. Bu gecede, başta, vefa duygusu en gelişmiş sanatçılarımızdan Sezen Aksu olmak üzere, epey sayıda isim sahneye çıktı, Esmeray şarkıları söyledi. Şimdi de, Tan Müzik, “Unutamadık Seni / Unutama Beni” adlı bir albüm verdi piyasaya. Otuz yıla yakındır şarkı söyleyen Esmeray’ın, müzikal geçmişinin en önemli anları – noktaları yer almakta bu albümde.
07 Ekim 2024 Pazartesi 22:49
Hepimizin ağzında aynı cümleler, aynı sloganlar: “Müzik piyasamız çöktü! Artık kim, neden albüm (ya da şarkı) yapsın ki? ADSL’ler, 3G’ler gürül gürül, daya aletini bedava doldur!” DMC’nin başındaki Samsun Demir’in bir televizyon programında söylediği gibi her şey; “Musluklardan bedava meyve suyu, gazoz, ayran aktığını düşünün; bunlara para verip de alan çıkar mı hiç? Müzik de öyle, musluklardan bedava akıyor şimdi.”
Demir’in metaforu doğru ve zekice. Şarkılar “Her şey serbest!” diye sular seller gibi (bedava elbette) kapışılıyorsa, içinde akrep olsun olmasın, kim elini cebine atar ki? Artık öyle olduğu içindir ki, daha az yazılıyor-yaratılıyor, bunların da daha azı yayınlanabiliyor. Çünkü kimsede moral-motivasyon kalmadı.
28 Eylül 2024 Cumartesi 19:52
Şu ‘Popstar’ ve benzeri yarışmalar, bir sürü şeyin yanında şunu da gösterdi: Herkes ünlü olmak istiyor. Şarkıcı, olmadı oyuncu, o da olmadı dizici, sunucu ya da futbolcu. Eh, kimseye “Ne gerek var şimdi, otur oturduğun yerde!” demeye hakkımız yok, isterler elbet; renkli hayat-eğlence bu işte, para bu işte. Böyle bir toplu isteğin elbette tatsız bir yanı da var. Hiç normal seyirci – dinleyici kalmayabilir geriye…
Ama, “Rekabet bunu gerektiriyor zaten” der, birbirimizi dinler ya da seyrederiz artık, bu saçma durum da böyle çözülür. Ünlü olmanın yolunu bir şekilde açmış olanlardan ikisinin, Bayhan ve Sezen’in albümleri henüz yayınlandı. Bayhan ilk, Sezen ise ikinci Ahmet Özden postasından.
15 Eylül 2024 Pazar 09:44
Yıl 2002: Alpay, “Küçük Bir Öykü... Best of (Volume One)” adlı albümünü DMC’den çıkartıyor. Türk popunun temelini atanların en başında gelen sanatçı, kırk küsur yıllık bir zamanı; hiç geri çekilmeden, arkalara kalmadan sürdürebilen tek kişi olarak müzikal yaşamını sürdürmekte. 60, 70 ve 80’lerde hep başa oynamış bu ulu çınar, tıpkı 90’larda yaptığı gibi, 2000’lerde de, genç kuşak şarkıcılara meydan okuyor, “ben hala buradayım” diyor. Geçen yıl, müzikal yaşamının en güzel albümlerinden biri olan “Tango & Latin”i yayınlamıştı, bu yıl da bir “best of” ile karşımızda. Kırk küsur yıllık süre içerisinde, yüzlerce isim geldi geçti Türk popundan. Bırakın eski günleri, 90’ların ilk yarısında ortaya çıkan genç isimler bile sıralarını savdı, unutulup gitti. Alpay hala şarkı söylüyor, biz hala dinliyoruz.