ŞARKILARIYLA ŞİFA VEREN KADINLAR
03 Eylül 2022 Cumartesi 20:41
Bazı şarkıcılar, müzisyenler böyledir; yalnızca şarkı söylemiş, çalmış olmazlar. Çalıp söyledikleri tam da aradığınızı, eksikliğini hissettiklerinizi tutuşturur elinize. Anında sarılırsınız gökte ararken önünüzde bulduğunuza; kararan dünya aydınlanmasa bile bunun olabileceğini hissedersiniz. Sonra da bu bir histen fazlası olur, toparlanır ve kalkarsınız; dudaklarınızda (mırıl mırıl ya da marş marş) bu şarkı(lar) ve daha düne kadar yataktan çıkamayan siz, dünyaları devirebileceğinize hükmedersiniz.
Bunu yapabilenlerin sayısı da fazla değildir elbette. Bir mucizedir aslında yaptıkları ve her önüne gelenin mucize yapabilir olması zaten hiçbirimizin umduğu ya da beklediği bir şey değildir.
Selda Bağcan, Umay Umay, Nazan Öncel ve Sezen Aksu böyledir tabii; yeni albümleri henüz yayınlanmış İlkay Akkaya ve Şebnem Ferah da öyle. Bazen birkaç şarkılarıyla iyileştirirler sizi; bazen de tek bir dizeleriyle. Öyle kimselerin söyleyemeyeceği, yazamayacağı dizeler de değildir aslında; ama ne tuhaf, o dizeler, ancak onların ağzından/kaleminden çıkmışlarsa anlam kazanıyor, inandırıcı oluyorlar. Başkalarında gülüp geçebileceğimiz bazı sözcük ya da imgeler bile, saydığımız bu isimlerin elinde hayat kurtaran cümlelere dönüşüyorlar.
Bu Sessizlik Öldürür
Son albümü “Gelmedin Diye”den beri gözümüz yollardaydı. İlkay Akkaya (belki piyasanın şartları gereği, belki hem bu hem de ülkenin boğuştuğu şartlar gereği) hiç alışık olmadığımız kadar uzun bir ara vermişti şarkılarına. Hiç şüphesiz sahnelerdeydi, yüz binlerin altına düşmeyen kalabalıklara şarkılarını söylüyordu ama yeni şarkısı yoktu. Arada bir dijital şarkı yayınlamadı değil; ama hiçbirimizi kesmedi bu kadarı. Biz kollarına sığınmak ve kana kana duymak isterdik onu.
Yeni albüm “Umut” işte tam da böyle bir albüm. Kimselerden duyamayacağımız (ya da duysak bile inanmayacağımız ve altında bir şeyler arayacağımız) şeyleri söylüyor/anlatıyor; o kendine has samimiyetiyle, o başından beri vurgunu olduğumuz saf inancıyla.
Şu dünyada çok ama çok az zaman geçirmelerine izin verilen Ceylan Önkol (“Ceylan”) ve Uludere’deki kardeşlerimiz (“Bu Sessizlik Öldürür”) ile bu dünyaya katacağı çok şey varken canına kıyılmış Hrant Dink (“Ahparig”) için söylenmiş şarkılar, yakılmış ağıtlar “Umut”un en dikkat çekici yanları. Uludere için söylenmiş şarkıya dengbej Gazin’in dahil edilmesi çığlığı keskinleştirmekle kalmamış, en taş kalplimizi bile ele geçirilebilir bir hale getirmiş. Albümün sonuna yerleştirilmiş Gazin’in “Kula Roboski”si hele hele; karşısında dayanabilenin kalbini tanımlamak için taş/kaya/demir gibi sözcüklere yolumuzu düşürmemiz gerek.
Sen Hiç Korkma
Şebnem Ferah da İlkay Akkaya gibi yaptı ve “Benim Adım Orman”dan sonra uzun sayılabilecek bir ara verdi. Muhtemelen onda da aynı şey oldu; kollarını bize uzatmadan önce, hepimizi önüne katıp sürüklemekte olan seli ve kasırgayı anlamlandırmaya, depremi tahlile çalıştı.
Müzik dünyamızın gelmiş geçmiş en büyük (hatta en üstün) müzisyenlerinden Tarkan Gözübüyük ile (ki bu müzisyenimizin daha önce -Şebnem Ferah, Mor Ve Ötesi ve Kül ile- yaptıkları da emsalsizdir) ile yapılan “Od”, Ferah’ın verdiği uzun araya değdiğini gösteriyor. Sözün bitebildiği ya da bitmese bile birbirine benzemeye hatta tekrar etmeye başladığı noktada susmak, yapılabileceklerin en iyisidir. Ama bunu yapabilmek dahi sıradan insanların harcı değildir. Ancak Ferah ve benzeri isimler kendi elleriyle, bir kamera/ışık/ekran çöplüğüne dönüşmüş bu piyasadan çekilebilir ya da uzak durabilirdi. Ama durmuş ve yine birbirinden güzel şarkıları biriktirmiş. Gözübüyük’ün bir önceki albümde kurduğu/oluşturduğu mükemmel sound yine yerli yerinde. Ama aynen bir tekrar değil yenilenerek, eklenerek, çıkarılarak daha mütekamil bir hale getirilmiş.
“Bazen bir küçük prens, bazen bir kibritçi kız; bir an bin yıl, bir söz bin ah, aklım seyyah, rengim siyah oldu” gibi popüler müziğimizin de, rock dünyamızın da pek alışık olmadığı kadar ince ve yan ya da alt anlamlı dizeleri de ihtiva eden “Kalbim Mezar” ile açılan albüm, hemen ikinci şarkısı (“Birileri Var”) ile tepe noktasına ulaşıyor: “Sen Hiç Korkma, hiç utanma, neysen öyle ol; sen vazgeçme, sinme küsme, böyle masum kal; birileri var.” Albümün sonrası, kalanı da öyle. Ferah her zamanki gibi (her birimizinkini ayrı ayrı olmak üzere) içimizi okumuş ve nakletmiş.
Evet, birileri var. İlkay Akkaya var, Şebnem Ferah var. Bizi un/ufak etmeye niyetlenmişler boşuna umutlanıyor.
İlkay Akkaya, Umut, Ütopya
Şebnem Ferah, Od, Pasaj
NAİM DİLMENER
Diğer Yazılar
11 Aralık 2024 Çarşamba 16:27
Kitsch’ten bol bir şey yoktur Türk topunda. Ama ‘en, en, en kitsch?’ diyecek olursanız Rana ve Selçuk Alagöz diyebilirim. Bütün bir müzik geçmişlerini, bizi eğlendirmek, keyiflendirmek, güldürmek üzerine kurdular… Bütün o kılık kıyafetler, şarkı sözleri, plak kapakları, Kızılderili tabloları, ‘Stüdyo Taç’ fotoğrafları, Malabadi Köprüsü’nde başlayan ve biten aşkların öyküleri, Edremit’ten Van’a bakmalar. Hepsi, hepsi parmak ısırtacak güzellikte. Alagözler koca bir tarihi böyle kurdular ve hâlâ devam ediyorlar.
17 Kasım 2024 Pazar 10:16
Tam dört yıl önce kaybetmiştik Hamiyet Yüceses’i, 10 Temmuz 1996 tarihinde. Türk Sanat Müziği’nin bu ‘ölmez’ şarkıcısı, 80’li yaşlarının hemen başında aramızdan ayrılmıştı. Yazılarımda; ‘ölmez’, ‘muhteşem’, ‘mükemmel’, ‘inanılmaz’ gibi sıfatları çok sık kullandığımı bu konuda cimrilik etmek bir yana aksine son derece bonkör davrandığımı herkes bilmekte. Ama doğrusunu söylemek gerekirse, kimi zamanlar; okurun, bu sıfatları uygun bulduğum insanlara dudak büktüğünü ya da burun kıvırdığını hissetmiyor ya da duymuyor değilim. Benim ‘muhteşem’im, herkesin ‘muhteşem’i olmuyor kimi zamanlar. Bu, yazmakta ya da anlatmakta olduğum kişinin bu sıfatı hak etmiyor olmasından değil, herkesin, benim kadar abartmaya niyetli olmamasından kaynaklanmakta. Ama bu sefer, herkesin, hepinizin, benimle hemfikir olacağınızdan asla şüphe duymadan uçuşturacağım en şahane sıfatları... Yazının konusu Hamiyet Yüceses, öyle olunca da akan sular herkes için durmakta...
03 Kasım 2024 Pazar 09:24
Esmeray, tam da “Eski Dostlar” projesi içinde yer almış, çalışmanın – şarkı söylemenin tadını yeniden çıkartabilmeye başlamıştı. Hayat, daha fazlasına izin vermedi. Türk popunun gelmiş geçmiş en renkli şarkıcılarından biri olan Esmeray, daha yapacağı onlarca şey varken, genç sayılabilecek bir yaşta aramızdan ayrıldı. Şarkıcının anısına, geçtiğimiz günlerde özel bir gece düzenlendi. Bu gecede, başta, vefa duygusu en gelişmiş sanatçılarımızdan Sezen Aksu olmak üzere, epey sayıda isim sahneye çıktı, Esmeray şarkıları söyledi. Şimdi de, Tan Müzik, “Unutamadık Seni / Unutama Beni” adlı bir albüm verdi piyasaya. Otuz yıla yakındır şarkı söyleyen Esmeray’ın, müzikal geçmişinin en önemli anları – noktaları yer almakta bu albümde.
07 Ekim 2024 Pazartesi 22:49
Hepimizin ağzında aynı cümleler, aynı sloganlar: “Müzik piyasamız çöktü! Artık kim, neden albüm (ya da şarkı) yapsın ki? ADSL’ler, 3G’ler gürül gürül, daya aletini bedava doldur!” DMC’nin başındaki Samsun Demir’in bir televizyon programında söylediği gibi her şey; “Musluklardan bedava meyve suyu, gazoz, ayran aktığını düşünün; bunlara para verip de alan çıkar mı hiç? Müzik de öyle, musluklardan bedava akıyor şimdi.”
Demir’in metaforu doğru ve zekice. Şarkılar “Her şey serbest!” diye sular seller gibi (bedava elbette) kapışılıyorsa, içinde akrep olsun olmasın, kim elini cebine atar ki? Artık öyle olduğu içindir ki, daha az yazılıyor-yaratılıyor, bunların da daha azı yayınlanabiliyor. Çünkü kimsede moral-motivasyon kalmadı.
28 Eylül 2024 Cumartesi 19:52
Şu ‘Popstar’ ve benzeri yarışmalar, bir sürü şeyin yanında şunu da gösterdi: Herkes ünlü olmak istiyor. Şarkıcı, olmadı oyuncu, o da olmadı dizici, sunucu ya da futbolcu. Eh, kimseye “Ne gerek var şimdi, otur oturduğun yerde!” demeye hakkımız yok, isterler elbet; renkli hayat-eğlence bu işte, para bu işte. Böyle bir toplu isteğin elbette tatsız bir yanı da var. Hiç normal seyirci – dinleyici kalmayabilir geriye…
Ama, “Rekabet bunu gerektiriyor zaten” der, birbirimizi dinler ya da seyrederiz artık, bu saçma durum da böyle çözülür. Ünlü olmanın yolunu bir şekilde açmış olanlardan ikisinin, Bayhan ve Sezen’in albümleri henüz yayınlandı. Bayhan ilk, Sezen ise ikinci Ahmet Özden postasından.
15 Eylül 2024 Pazar 09:44
Yıl 2002: Alpay, “Küçük Bir Öykü... Best of (Volume One)” adlı albümünü DMC’den çıkartıyor. Türk popunun temelini atanların en başında gelen sanatçı, kırk küsur yıllık bir zamanı; hiç geri çekilmeden, arkalara kalmadan sürdürebilen tek kişi olarak müzikal yaşamını sürdürmekte. 60, 70 ve 80’lerde hep başa oynamış bu ulu çınar, tıpkı 90’larda yaptığı gibi, 2000’lerde de, genç kuşak şarkıcılara meydan okuyor, “ben hala buradayım” diyor. Geçen yıl, müzikal yaşamının en güzel albümlerinden biri olan “Tango & Latin”i yayınlamıştı, bu yıl da bir “best of” ile karşımızda. Kırk küsur yıllık süre içerisinde, yüzlerce isim geldi geçti Türk popundan. Bırakın eski günleri, 90’ların ilk yarısında ortaya çıkan genç isimler bile sıralarını savdı, unutulup gitti. Alpay hala şarkı söylüyor, biz hala dinliyoruz.