GİTMEYELİM BURALARDAN
A3 ve Seyhan Müzik işbirliği ile Nazan Öncel’in baskısı çoktan tükenmiş “Göç”, “Sokak Kızı” ve “Demir Leblebi” adlı üç albümü, “Bir Şarkı Tut” adı altında tek bir kutu halinde yayınlandı. Her üç albüm de epeydir bulunamamakta, bu albümleri arayanlara “Kalmadı, bitti, bulunmuyor, mevcudu yok!” demekten plakçıların dillerinde tüy(ler) bitmekteydi. Hem Öncel’in hem de genel olarak 90’lı dalganın en kayda değer albümlerinden olan bu üç albüm, şık bir kutu içinde üstelik oldukça makul bir fiyatla piyasada artık. Özellikle Öncel’i 2004 yılında ortalığı ateşe verdiği “Yan Yana Fotoğraf Çektirelim” albümüyle tanımış sevmiş olanlar bu paket ile istediklerine kavuşmuş olacak.
“Bu olağanüstü kadın daha önce ne yaptı, ne etti acaba?” diye meraka kapılmış olanların sayısı hiç de az olmasa gerek. artık rahat rahat dinlenebilecek otuz küsur Öncel şarkısı ellerinin altında olacak.
Daha 15 yaşındayken “Çılgınlar” adını verdiği bir grup kuran, ilk bestesi “Annem” ile İzmir Radyosu’nun düzenlediği bir yarışmada ödül kazanan Öncel’in müzikal yaşamı aslında büyük zorluklar içinde geçti, epey bir zaman da öyle sürdü. İzmir’den İstanbul’a geldiği ilk günlerde, dönemin basını tarafından (Öncel’den birkaç yıl önce kalkıp İstanbul’a gelmiş bir başka ‘İzmirli kız’ olan Sezen Aksu ile benzer yönlerini vurgulamak adına) “Söylediği şarkıları kendi yazan bir başka İzmirli kız” olarak tanımlandı. Kendi şarkılarını kendisi yazıyor – yaratıyor olsa bile, Nazan Öncel 1978 yılında yayınlanan ilk (ve tek) 45’liği “Sana Kul Köle Olmuşum”da Özdener ve Erdener Koyutürk kardeşlerin iki şarkısını seslendirdi. İlk albümü “Yağmur Duası”nı ise ancak dört yıl sonra yapabildi.
Memleketin içinden geçiyor olduğu 12 Eylül günleri, her şeyi olduğu gibi şarkıları ve şarkıcıları da alt üst ettiği için, bu albüm de Öncel’in beklediği (ve hak ettiği) kapıları açamaz. Dönem artık ‘şikayet’ ve ‘itiraz’ eden ‘piyanist şantör’lerin dönemidir ve kimsenin, ne yağmur ne de başka herhangi bir ‘dua’ya kulak vermeye mecali – isteği kalmıştı. Öncel’in (aslında genel olarak hepimizin) rahat bir nefes alması için birkaç yıl daha geçmesi, kaç yıldır yolları aşındırmakta olan ‘çizme’lerin rafa kaldırılması ya da ardiyelere indirilmesi gerekecekti. Gerçi ‘çizme’ sonrası ayaklara geçirilecek olan Avrupa ‘mokasen’ler de ancak borç – harç alınabilecek, öyle giyilebilecektir ama işin en azından ‘görünür’ kısmında bir rahatlık hemen hissedilecek, başta her türden müzik aleti, müzik seti, plak – kaset ve sonrasında CD, artık müzik dinlemeyi yanlızca ‘göz yaşı dökme’ olarak algılamaya başlamışları kendine getirecek, yeniden hayata bağlayacaktı.
İÇİMİZDEKİ ACI
‘Yeni hayat’ımız, hızlı bir biçimde “Satın al – tüket – yoksa ölürsün!” günlerine evrilir. Bu günlerimize Öncel’in verdiği cevapı “Bir Hadise Var” (1992) adlı albümü oldu. İthal malları furyası ile başlayan çarşı – Pazar sefalarından, yalnızca ‘aynı tabak aynı bardak aynı peynir’le değil, ‘aynı müzik’le de dönüyorduk evlerimize. Aynı şeyleri yiyor içiyor, aynı şarkıları dinliyorduk artık; Hakan Peker, Aşkın Nur Yengi ve Yonca Evcimik’in şarkılarını. Bunun üzerine Öncel, “Aynı nakarat, hep aynı aynı” diyerek tekerlere çomak sokmakta gecikmedi. Ardından da “Ben Böyle Aşk Görmedim”i (1994) yaptı. Bu albümde yer alan “Aşk Beklemez” adlı şarkıyla gönüllere taht kuran Öncel, 1995 yılında ise, o güne kadar bilinen alışılan şarkı yapısını (hem söz, hem de müzik olarak) tersyüz eden “Göç” adlı albümünü yayınladı. Kapağından (Mete Özgencil’in şarkılara, dizelere bulduğu görsel karşılıkların mükemmelliği nedeniyle) kliplerine varana kadar boydan boya farklı olan bu albüm, bir ‘şarkıcı’dan çok bir ‘ozan’la karşı karşıya olduğumuzu gösterdi bize. Bizim gibi düşünen, bizim dilimizi konuşan ama bu ‘aynı’lığa rağmen bizim aklımıza dahi getirmediğimiz sonuçlara ulaşan çelebi bir ozanla karşı karşıyaydık. Erkin Koray’ın eşsiz sound’unu layıkıyla 90’lara taşıyan “Sokak Kızı” (1996) ve bu topraklarda hiç rastlanmamış ölçüde sert (dolayısıyla ‘ağır’, ‘zor’ ve ‘diken’li) “Demir Leblebi” (1999) sonrasında ise Öncel bir parça eğlenmeye karar verdi ve hem meslekdaşlarına hem bize “Madem öyle gel böyle” diyerek birbirinden renkli, birbirinden saf pop şarkılarını arka arkaya söyledi ya da başkalarına söyletti. Tarkan’ın “Hüp”ünün elde ettiği başarı sonrası müzik piyasasının baş tacı haline gelen Öncel hala zirvede; orada rahat, keyfi yerinde. Bizim de öyle. Sayesinde (başta Alişan ve Gülşen olmak üzere) asla civarından geçmeyeceğimiz ‘ses’lere bile kulak verir, şarkılarıyla eğlenir olduk. Ya da tersinden söylersek, bu şarkıcılar, Öncel ve şarkıları sayesinde hayatta kapısından giremeyecekleri evlere girer, oralarda dinlenebilir oldular. Bu ülkede, bu kadarını yapabilecek, başarabilecek kaç kişi daha var ki, ya da çıkabilir ki? Bir belki iki kişi daha, o kadar.
Üstelik daha neler yazacak kimbilir? O neler yazacak, biz neler dinleyeceğiz daha. Bu nedenle gitmeyelim buralardan! Evet genellikle dayanamıyoruz ama Nazan Öncel’in şarkıları sayesinde bütün olup bitenlerin hakkından gelebilir, direnebilir, kalabiliriz. Gitmeyelim!
BULURSANIZ KAÇIRMAYIN
(İster kendisi, ister başkası söylesin) Nazan Öncel şarkılarının büyük bir kısmı (Ama en çok en çok) “Göç”, “Sokak Kızı” ve “Demir Leblebi” albümleri, yani “Bir Şarkı Tut” paketi
SAKIN YAKLAŞMAYIN
Popstar Sezen’in “Eee” adlı Nazan Öncel şarkısı (Aslında Sezen’in albümünün tamamına yaklaşmamak gerek ama bugün konumuz bu değil!)
KEŞKE OLSA
Nazan Öncel’in kendisi ya da bir başkası için stüdyoya girdiği sıralarda ortaya çıkmış ama yayınlanmamış şarkılardan, demo mix ya da versiyonlardan oluşan bir albüm
Nazan Öncel’in, bir kısmı nazanoncel.net’te yayınlanmış fotoğraf ve gazete küpürlerinden oluşacak bir kitabı
Öncel’in Ajda Pekkan için yazdığı şarkının yayınlanması, Süperstar’ın sesinden dört bir yanda çınlaması.
NAİM DİLMENER
RADİKAL 16 NİSAN 2006