Konuk Yazar

YİNE YENİ ALBÜM...

02 Mart 2018 Cuma 15:49
YİNE YENİ ALBÜM...

Teoman yeni albüm yaptı. Yine yaptı. Bundan bir süre önce müziği bıraktığını söylemeseydi buradaki “yine” sözcüğüne vurgu yapmayacaktım ama bunu yapmak elzem. Hatırlayalım: 2011 yılında yayımlanan “Aşk & Gurur” albümünü müteakip bir açıklama yaptı Teoman. Kısa ve öz, derdini net anlatan bir açıklamaydı bu: “Sevgili arkadaşlar; müziği bırakıyorum. Ya çok çok uzun bir süre ya da büyük ihtimalle hiç dönmemek üzere.” Açıklamada, 3 Eylül’de Berlin’de vereceği konserin son olduğunu söylüyor, sonrasında bir sessizliğe gömülüyordu. Ertesi yıl yayımlanan remix albümünü ve dört albümlük konserler toplamasını saymazsak, bu sessizlik iki yıl sürdü ve Teoman, 2014 yılında, “Yavaş Yavaş” adlı albümle geri döndü. Öncesinde “Haziran” adlı şarkıyı yayımladı, sonrası hızla gelişti. İki albüm ve sayısız yeni yorumla, müzik hayatını, öncesinden daha aktif bir hâlde sürdürdü. “Yeni” albümü “Koyu Antoloji”, müziği bıraktıktan sonra yaptığı üçüncü albüm. Adını duyduğumuz albüm, 1994 yılında yayımlanan Murat Özyüksel imzalı “Bir Çiçek Yılı Sonra”. Ercüment Vural, Ali Erenus, Aslı Omağ ve Selen Gülün’le birlikte şarkıları seslendirenlerden biriydi Teoman Yakupoğlu. Albümün en popüler şarkılarından biri olan “Harbe Giden Sarı Saçlı Çocuk” onun sesinden bize ulaşmıştı mesela… O zaman adını aklımıza mimlediğimiz şarkıcı, iki yıl sonra “Papatya”yla büyük üne kavuştu ve yepyeni bir hat açtı. Öncesi de var aslında: 1988 yılında yayımlanan bir toplama kasette, topluluğu Mirage ile yaptığı bir şarkıya rastlıyoruz. Müzik direktörlüğünü İlhan İrem’in yaptığı, Güven Erkin Erkal’ın koordinatörlüğünü üstlendiği “Değişim Rüzgârları / Winds of Change” –ki albüme adını veren şarkı, onlarınki. Mirage, sadece Teoman’ı değil, Tanju Eren, Sunay Özgür ve Ender Akay’ı da içinde barındıran topluluk. Bu yüzden, “Winds of Change”, bulunduğunda kaçırılmaması gereken kasetlerden… Mevzu Teoman, dağıtmayayım. “Papatya”yla gelen ün sonrası, art arda yayımlanan albümlerle hayran kitlesini büyütmeyi bildi. “O”, “Onyedi”, “Gönülçelen” derken pek çok albüm yaptı, bunları remix’lerle güçlendirdi, şarkılarıyla haklı bir üne ulaştı. Müziği bıraktığını açıklayana kadar konserleri ve özel hayatıyla da çok konuşuldu. Film yaptı, yazı yazdı ama hep şarkılarıyla var oldu. Çok sevildi, çok dinlendi, hâlâ aynı noktada. 12 Ocak’ta rafa çıkan yeni Teoman albümü, “Koyu Antoloji” adını taşıyor ve bir kutu içerisinde, ciltli şık bir kitapla sunulan iki CD’de 26 yeni kayıt barındırıyor. Şarkılar bildik. Düzenlemeler bir hayli değişik, bazıları oldukça yadırgatıcı. Liste kafa karıştırıcı türden: Kimine göre müzik kariyerinin en iyi şarkıları, kimine göre kıyıda köşede kalmış olanlar… Teoman, kaleme aldığı basın bülteninde “şarkıları seçerken, şarkı yazma stilimi en iyi gösteren şarkıları almaya çalıştım” diyor ve ekliyor: “Sadece buna dikkat etmedim, ayrıca yan yana birbirini tamamlayacak olmalarını da bir kıstas olarak aldım.” Bu toplamaya “hit” şarkılarını almadığını söylüyor ama başta “Paramparça”, pek çok şarkı öyle. Her şeyden önce, bir “hit” fabrikatörü, Teoman. Şarkıları dilden dile yayılıyor, çok seviliyor. Dolayısıyla aslında “geri kalmış” şarkılarından söz etmek çok da mümkün değil. Albümü oluşturanlar da bildik şarkılar zaten. Teoman’ın açıklamasında dikkat çeken bir ifade, şarkılarını geleceğe “derli toplu” bırakmak istemesi –ki anladığım kadarıyla bu albüm, bir dizi projenin başlangıç noktası. İnsan değişiyor. Şarkı söyleme tarzı, düzenlemeler ve daha nicesi onunla şekilleniyor ve Teoman örneğinde olduğu gibi kendine yeni bir yol buluyor. Yine açıklamaya bağlanayım ve şu cümlenin altını çizeyim: “Albu¨mu¨n du¨zenlemelerine başlarken, aranjörlere verdiğim direktifte şunları belirttim ilk olarak; şimdiye dek ‘ticari’ dediğimiz hiçbir kurala uymak zorunda olmadığımızı, şarkımızın radyolara-televizyonlara uygun olması için hiçbir şey yapmayacağımızı, klipler ve diğer görseller için sadece ‘internet’i kullanacağımızı vs.” Şarkılar şekillenirken bunlara uyulmuş, “dramatik etki” ve “atmosfer yaratımı” konusunda Teoman’ın istediği noktaya ulaşılmış ve düzenlemeciler, onun “hikâyeleri”ne beklediği katkıyı vermiş. Düzenlemeciler demişken isimlerini anayım: Safa Hendem ve Mehmet Cem Ünal. Ayrıca üç şarkı, Vega’dan tanıdığımız Tuğrul Akyüz’e emanet. Şarkıların çoğunda “uzun intro’lar, uzun outro’lar” var ve bunlar, Teoman’ın deyişiyle “dramatik bir filmin ‘soundtrack’i” havasında. Albümün adındaki “koyu”, tam da buradan. Bir dönem Nick Cave’den Tindersticks’e uzanan “karanlık” sesleri çok sever, onları dinlemeye doyamazdım –ki hâlâ çoğuna bayılırım. Teoman’ın dillendirdiği “koyu”luk onlara yaklaşıyor ama onları yakalamak bir yana, bambaşka bir yere konuşlanıyor. Bunun kendi tercihi olduğu muhakkak. Bana göre değil, ayrı. Onca şahane “karanlık” ses varken, şarkılarını “bi değişik” söyleyen Teoman’ı sevmem çok da mümkün değil. Yanlış olmasın, şarkılarına ya da kendisine ve hatta önceki tarzına bir lafım yok. Yeni tarzını sevmiyorum, yapmak istediği şeyi kabullenemiyorum, bildiğimiz şarkıları (kendi deyimiyle) “konuşur gibi” söylemesine alışamıyorum. Tam bu noktada sözü ona bırakayım, ne yapmak istediğini kendi anlatsın: “Vokal tarzı olarak da ‘şarkıcı’ değil, ‘anlatıcı’ formunu tercih ettim. Genelde şarkıları normalde olduğundan çok daha pes-kalın-koyu söyledim. Hatta bazılarını neredeyse sadece ‘konuşur’ gibi söyledim, öyle kaydettik. Bazıları bir kerede öylesine kaydedildi. Beğendik, olduğu gibi bıraktık.” Son cümleden alayım, ilerleyeyim: Teoman, eski şarkılarını olduğu gibi bıraksaydı benim açımdan daha kabul edilebilir bir şey çıkacaktı ortaya. Tercih kendisinindir gerçi: Şarkılar onun ve istediğini yapma hakkı var. “Koyu Antoloji” kötü bir albüm mü peki? Hayır. Seveni çok olacaktır. Art arda dinlediğinizde bütünlüğü olan, bir şey anlatmaya çalışan albümleri severim. Bunu yakalamak bilhassa toplama albümlerde çok zor ama Teoman, başarmış. Her şeyden önce, albümü dinlerken, ne kadar iyi bir şarkı yazarı olduğunu anlıyoruz. Tutarlılığı ayrıca güzel. Onca şarkı arasından seçtiği bu 26 şarkı, bir bütünü oluşturan parçalar aslında ve hiçbiri diğerlerinin yanında sırıtmıyor. Kimileri, bunu yeknesaklık olarak da kabul edebilir ama öyle değil: 26 “farklı” şarkı var burada. Albümün güzelliği bu: Farklı şarkıları aynılaştırmış Teoman ama bunu yaparken asla tekrara düşmemiş. Onun iyi bir şarkı yazarı olduğunu söyledim. Başta Müslüm Gürses, pek çok yorumcunun dikkatini çeken besteleri, bugüne dek dilden dile yayıldı, konser repertuvarlarının ve bar programlarının belkemiğini oluşturdu. Şarkıları en çok söylenen isimlerden, Teoman. Olay çift yönlü aslında: Onun şarkıları söylenirken o da başkalarının şarkılarını söylüyor. “Uykusuz Her Gece”den “Kadınım”a, “Resimdeki Gözyaşları”ndan “Unutamadım”a pek çok şarkıya can verdi, yakın dönemde yayımlanan “saygı” albümlerinde yerini aldı. Tarzı tartışılır, “yeni” yorumları sevilmeyebilir ama bu, üretkenliğini gölgelemez. Albümlerinde söylediği “cover”lar bir yana, Ahmet Kaya’dan Mirkelam’a uzanan “karışık” albümlerin vazgeçilmez ismi Teoman. O kadar ki, o olmazsa albüm eksik kalıyor gibi. Bunca albümde görünmesi hayranları için bir avantaj ama kendi kariyeri açısından bir dezavantaj yaratabiliyor. Açık konuşayım: Teoman hiçbir zaman benim şarkıcım olmadı. Konserlerine gittim, albümlerini bekledim, dinledim, bazı şarkılarını çok sevdim ama bir türlü “seveni” olamadım. Bunun için çok sebebim var; en önemlisi, yukarıda da söyledim, şarkı söyleyişine ısınamamış olmam. “Koyu Antoloji”, düzenlemeleriyle şahane ama Teoman’ın yorumu için aynı şeyi söylemem mümkün değil. Tekrar edeyim: Tercihi böyle, yapılabilecek bir şey yok. Şüphesiz zaman zaman elimi atacağım, tam da Teoman’ın istediği gibi karanlık bir ortamda dinleyeceğim bir albüm bu ama bu kadar. Şarkılarını yazsın ve şarkıcı gibi söylesin isterim. Anlatacaklarını bir yere kadar dinlerim, “konuşur gibi” söylerse ortamdan (ortamın “büyü”sünü bozmadan) usulca uzaklaşırım. Kalana laf etmem, uzlaşırım. Teoman derseniz, son olarak söyleyeceğim şu: İyi şarkıcılık yetenek gerektiriyor, çalışarak ulaşabileceğiniz bir mertebe ama iyi şarkı yazarlığı, öyle kolay bulunur bir şey değil. Şarkıcılığının gölgesinde kalmasına izin vermeyelim, eleştirilerin istikametini ayıralım, şarkı yazarlığının kadrini kıymetini bilelim isterim. Böylesi çok gelmiyor. MURAT MERİÇ (gazeteduvar.com.tr)



Diğer Yazılar