Konuk Yazar

'YER YÜZÜNDE YALNIZ GEZEN YILDIZLAR'

22 Eylül 2024 Pazar 09:48
'YER YÜZÜNDE YALNIZ GEZEN YILDIZLAR'

Eşini 30 yıl önce kaybetmiş emekli hemşire Mahin’in çocukları ve torunları yurtdışındadır. Geceleri onu uyku tutmaz, sabahları ısrarla erkenden arayan arkadaşını azarlar, kızıyla görüntülü konuşur, çok sevdiği bahçesini sık sık sular, pazara gider, kendi yaş kuşağından arkadaşlarını evine davet eder, onların erkekler ve kendi sağlık problemlerine ilişkin laflamalarına katılır, espri yapar vs. Günleri bu rutin içinde geçen 70 yaşındaki bu kadın birdenbire yalnızlığı kırma yolunda hamle yapmaya karar verir. Önce parka giderek oradaki görevliden yaşlı erkeklerin spor yapma zamanını öğrenmeye çalışır. Sonra ordudan emekli olma karşılığında kendisine verilen kuponları kullanmak üzere uğradığı lokantadaki masalardan birinde yapılan muhabbette yalnız olduğunu öğrendiği adamın peşine takılır. Bu kişi yaklaşık 20 yıldır taksicilik yapan Faramarz’dır. Mahin onu işi bitene kadar taksi durağında bekler ve akşama doğru döndüğünde de evine bırakmasını ister. Yolculuk esnasında kartlarını açar ve iki yalnız olarak yeni bir dostluğun kapısını aralama yolunda adımlar atar. Faramarz da karşıdan gelen teklifi kırmaz ve nihayetinde aynı yaşlardaki bu iki insan için o gece başlayan sımsıcak bir ilişki gelecek adına sağlam bir hale doğru evrilmektedir. Ama derken…
Maryam Moghadam-Behtash Sanaeeha ikilisinin bu yıl ilk kez Berlin’de seyirciyle buluşan yapıtları ‘En Sevdiğim Pastam’ (Keyke Mahboobe Man) İran sinemasından gelen, son derece içten duygularla yoğrulmuş, gözlem gücü yüksek bir çalışma. Film uzun süre ana karakteri Mahin’in kurduğu yalnızlık kozasını yine kendi azmiyle delmesini, yıllardır geriye çekilerek kaçırdığı ya da uzak durduğu mutluluğu inşa etme çabasını, başarılı bir tempo, ritim ve matematiği güçlü bir senaryoyla yansıtıyor. Filmin ana ekseninde elbette saadet, huzur, aşk arayışı, yaşlılığın kendine özgü zorlukları, insana yüklediği sınırlar var. Ama bence filmin en önemli yanlarından biri, arka plandan yansıyan İran’daki bireylerin özgürlüklerini, temel haklarını kısıtlayıcı, insanlığın ortak değerlere ket vuran faşizan zulüm sistemi.
Hikâyenin ilk kısmında parka giden Mahin, burada saçının uçları göründüğü için ahlak polisi tarafından gözaltına alınan genç bir kızı kurtarmak için hamle yapar. Polisin sert tutumu, diğer kızların yalvarması derken gözaltı sayısının ekip otosunun haddini aşmasıyla kurtarmaya çalıştığı kız serbest kalır. Burada Mahin kendisinin de yeni yeni farkına vardığı bir şeyi yanındaki gence aktarır: “Ne kadar itaatkâr olursan seni o kadar baskıda tutarlar.” Ve daha önemlisi, mendebur bir rejime ilişkin bir başka noktanın altını çizer: “Ne zaman rahat bırakacaklar bizi?”

YÖNETMENLERE YURTDIŞI YASAĞI
Film aslında bu sorunun izlerini sonuna kadar takip eder. Mahin evine davet ettiği Faramarz’a kendi öyküsünü aktarır, onun yaşadıklarına da kulak kabartır: Elleri şarapnel izleriyle dolu eski bir askerdir Faramarz. Savaşın anlamsızlığını fark etmiş ve ordudan ayrılmıştır. Bir müzik grubuyla tar çalarken de gözaltına alınmış, gazi olduğu için serbest bırakılmıştır. İkili felekten bir gece çalarken yaşlı kadın bir yerlerde sakladığı şarabı ortaya çıkarır ve hafiften çakırkeyif olurlar. Çalan eski dönemlere ait müzik ve ikisi için de yalnızlıklarını yok eden kişiyi bulmanın verdiği çocuksu coşku derken dans etmeye başlarlar. Bu esnada akıllarına gürültüyü (müziği) duyan komşularının onları ihbar etme ihtimali gelir ve aralarında şu konuşma geçer: “Ahlak polisi bize ne yapabilir ki? En fazla evlendirirler!”
‘En Sevdiğim Pastam’ sempatik karakteriyle birlikte insanın içine umut, neşe yayarken dini hükümlere dayalı diktatoryal bir rejimin hiç rahat bırakmadığı (!) bireylerine yönelik insanlık dışı uygulamalarını da hayatın içinden detaylarla seyircisine naklediyor. Bu sistem içinde muktedirlerin yarattığı kadın düşmanı bir toplumun reflekslerini görüyoruz. Mahin, bir nevi kendine çizilmiş sınırlar içinde, o tatlı dokunuşlarla dolu evinde sakince yaşasa da kimi olaylar karşısındaki tepkileri ve ifadeleri mollalar rejimi öncesi hayattan bildiği özgürlüğün tadını hiç unutmadığını gösteren hal ve hareketlerle dolu. Yani geçmiş, zihninin bir yerinde tüm canlılığıyla duruyor. Hoş, şah zamanında da benzer zulmü komünistler görüyordu ama filmin derdi sıradan insanlara ve özellikle de kadınlara yönelik kısıtlamalar.
‘En Sevdiğim Pastam’ iki yönetmeninin gözlemleri ve ideolojik dokundurmaları eşliğinde kıvamını bulsa da bu öykünün sıcaklığının seyirciye geçmesindeki ana unsurlarından biri de Lili Farhadpour ve Esmaeel Mehrabi’nin performansları tabii ki. İki isim de çok iyi ama özellikle Mahin’de karşımıza gelen Farhadpour muhteşem oynamış.
Bir de şu bilgileri aktarayım: Bu film elbette İran Hükümeti’nin pek de hoşlanmayacağı türden bir çalışmaydı. Berlin’e katılmadan 6 ay önce yönetmenlerin ofisi basıldı, bilgisayarlarına el kondu. Maryam Moghadam ve Behtash Sanaeeha’nın pasaportları alındı, kendilerine seyahat yasağı getirildi ve dava açıldı. Lakin bir kopya çoktan ülke dışına çıkmıştı ve ‘En Sevdiğim Pastam’ Berlin’de yarıştı. Ama rejim izin vermediği için yaratıcıları olmadan gösterildi.
Özetle bu türden badireler atlatan bu neşeli, hayat dolu ama finali itibariyle trajik filmi kaçırmayın derim.

UĞUR VARDAN (HÜRRİYET/21.09.2024)

 

 



Diğer Yazılar