Konuk Yazar

SİNEMA TARİHİ İÇİN KÜÇÜK BİR FİLM!

14 Temmuz 2024 Pazar 13:31
SİNEMA TARİHİ İÇİN KÜÇÜK BİR FİLM!

Ay’a gitmek insanlık tarihi için bir dönüm noktasıydı. Bu, türümüzün ait olduğu gezegenden evrendeki en yakın görünen noktaya doğru çıktığı ilk büyük yolculuğun ifadesiydi. Takvimler 20 Temmuz 1969’u gösterdiğinde, saat 20.18’de Apollo 11’in üç mürettebatından Neil Armstrong ve Edwin ‘Buzz’ Aldrin (ekipteki diğer kişi Michael Collins’ti) Ay yüzeyindeki yürüyüşlerini gerçekleştirirken Armstrong tarihe geçen o ünlü cümlesini de kuruyordu: “Benim için küçük, insanlık için büyük bir adım.”
Bu serüven uygarlık tarihinde önemli bir not olurken siyasal bir çekişmenin de merkezindeydi. Dönemin iki kutuplu dünyasında ABD’yle Sovyetler arasındaki mücadele uzaya taşınmış, iki taraf birbirine gökyüzünde üstünlük sağlamak amacıyla kimi hamlelere soyunmuştu. Ay’a yolculuk söz konusu rekabetin yeni bir parçasıydı. İki ülke arasındaki uzay mücadelesi 1960’ların başında kızışmıştı. Nisan 1961’de Rus kozmonot Yuri Gagarin’in Vostok 1’le uzaya çıkan ilk insan unvanını almasının ardından ABD Başkanı John F. Kennedy, Eylül 1962’de yaptığı konuşmada 10 yıl içinde Ay’a gitme konusunda kararlı olduklarını ve bu yönde çalışacaklarını belirtmişti.
Nihayetinde bu hedefin gerçekleştiğini görmek Kennedy’ye nasip olmasa da (1963’te suikasta kurban gitti) National Aeronautics and Space Administration (Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi-NASA) 10 yılı beklemeden üç astronotu Ay’a gönderdi.
Nihayetinde bu büyük hamle gölgesini elbette sinemaya da aksettirdi. Bu konuda çok sayıda film, dizi çekildi, mesele neredeyse her yanıyla ele alındı. Bu hafta gösterime giren ‘Beni Ay’a Uçur’ (Fly Me to the Moon) da sürecin farklı bir yanına odaklanıyor. Yönetmenliğini Greg Berlanti’nin üstlendiği, senaryosunu da Keenan Flynn, Rose Gilroy ve Bill Kirstein üçlüsünün kaleme aldığı yapımda hikâyeyi iki ana karakter sürüklüyor.
Cephenin bir yanında Ay’a gitme projesini kamuoyuna duyurma ve promosyon faaliyetleriyle halka sevdirme görevini üstlenen Kelly Jones adlı reklamcıyı görüyoruz. Tuttuğunu koparan ve meselelere pratik çözümler getiren bu kadın projenin inşa edildiği bölgeye adım attığında, karşısında bir kafede tesadüfen tanıştığı Cole Davis’i buluyor.
Ay’a gitme faaliyetinin yürütücüsü olan Davis, bu meselenin bilimsel ve tarihsel yanları itibariyle bir reklam kampanyasına dönüştürülmesi konusunda sert bir tavır gösteriyor. Jones ise kendi yöntemleri ve gönülçelen kişiliğiyle başta NASA çalışanları olmak üzere astronotları da kendi cephesine çekiyor. Senatörleri mali yardım konusunda ikna ediyor ve faaliyetlerini başarıyla yürütüyor. Bu süreçte ikili arasında bir gönül ilişkisi de başlıyor.
Ama filmdeki asıl denklem harekâtın sahte görüntülerle halka aktarılması aşamasında kıyıya vuruyor. Jones’u bir anlamda yukarıdan gelen bir emirle bu projeye atayan Moe Berkus devreye giriyor. Richard Nixon yönetimindeki Beyaz Saray olası bir başarısızlığa karşı önlem olarak simülasyon kabilinden Ay’a ayak basma projesinin stüdyo koşullarında ‘sahte’ görüntüler ve astronotlarla yeniden yaratılmasını istiyor. Çünkü Vietnam Savaşı’nda işler iyi gitmiyor, ABD bu bataklıkta çabaladıkça daha çok dibe iniyor, onca askerini kaybediyor. Nixon hükümeti ‘Ay’a ayak basmayı’ diğer cephelerdeki sorunları örtbas etmek için de kullanmayı planlıyor.

AY’A DAHA İYİ SEYAHATLER OLDU
Kelly Jones’un görevi, Armstrong, Aldrin ve Collins üçlüsünün yolculuğunun sekteye uğraması durumunda stüdyoda yaratılan görüntülerle ‘Project Artemis’ adı verilen bu çalışmanın başarılıymış gibi görünmesini sağlamak. Ve bu projeye Berkus’un tehditleri sonucu gönül ilişkisi olduğu Cole Davis’e haber ver(e)meden dahil oluyor.
‘Beni Ay’a Uçur’ komedi formatında bir yapım. Genel çerçevesiyle, daha doğrusu projenin masabaşı yanlarında gezindiği öyküsüyle NASA içinde görev yapan siyah kadın matematikçilerin meseleye katkılarını anlatan ‘Gizli Sayılar’la (Hidden Figures, 2016) akrabalıklar taşıyor. Lakin o film tarihsel gerçeklere alabildiğine bağlıydı, bu filmse girişinde belirtildiği gibi ‘çoğunlukla gerçek bir hikâye’. Sorun anlatılanların gerçekle bağlantısının derinliği değil elbette. ‘Beni Ay’a Uçur’ kimi anlarında hafiften gülümsememizi sağlasa da toplamda gezindiği duraklarda karikatürize bir çaba olmaktan öteye gidemiyor.
Cole Davis’in Kore’de savaşan eski bir pilot oluşu, Ocak 1967’de fırlatma testi sırasında mürettebat kapsülünde çıkan yangın sonucu üç astronotun ölümlerindeki payı, Kelly Jones’un dolandırıcılık geçmişi gibi unsurlar az biraz drama katmayı hedeflemiş ama dediğim gibi film vasatın üzerine çıkamıyor. Espriler cephesinde birkaç yerde yapılan ‘Stanley Kubrick’ vurguları da pek güldürmüyor.
Performanslara gelince; Kelly Jones’ta Scarlett Johansson fena değildi, görünüş açısından Marilyn Monreo havası yaydığı karakterinde üzerine düşeni yapmış. Cole Davis’te Channing Tatum da ‘idare eder’ bir iş çıkarmış. Moe Berkus’ta da Woody Harrelson gayet iyiydi. Sonuç itibariyle bizler sinema vasıtasıyla daha önce Ay’a çok daha iyi ‘seyahatler’ yapmıştık.
Meraklısı için: Sovyetler bir zamanlar ABD’nin Ay’a inmediğini, bu filmdekine benzer sahte görüntülerle yolculuğu gerçekmiş gibi gösterdiğini iddia etmişti. Öte yandan Türkiye’de bir dönem kimileri benzer görüşü paylaşmış ve bu ‘komplo teorisi’ konusunda ısrarcı olmuştu. UĞUR VARDAN (HÜRRİYET/13.07.2024)



Diğer Yazılar