SHYAMALAN UYARMIŞTI!
Covid-19 virüsü Uzakdoğu’da varlığını gösterip gerçeğimize girdiğinden beri aklımda tek bir film dolaşıp duruyor: Mistik Olay/ The Happening… Milenyumun hemen öncesinde “Altıncı His / The Sixth Sense” ile benzersiz bir başarı yakalayan M. Night Shyamalan, 2006 yapımı “Sudaki Kız / Lady in the Water” ile çaptan düşmeye başlamıştı. Eh, her film bir başyapıt olamayacağına göre, sevenleri Shyamalan’dan ümidini kesmemeyi sürdürdü. 2008 yapımı “Mistik Olay” bu bekleyişte ortaya çıktı. Bir hayli 1950’lerin B sınıfı filmlerine benzeyen, kötü bir Alfred Hitchcock taklidi olarak nitelenen film hiç de ilgi uyandırmadı. Üzerinden 12 yıl geçtikten sonra filmi yeniden izlediğimde filmin hataları kadar olumlu yönleri de dikkatimi çekti.
Her şey sıradan bir New York sabahında, Central Park’ta başlıyor. Hayatın içinde akarken birdenbire kendilerini öldüren insanlar, tuhaf bir salgının ilk habercileri. Bu intiharlar önce bir terör saldırısı (!) sanılıyor. Malum 11 Eylül’ün üzerinden henüz 7 yıl geçmiş ve halkın teröre dair paranoyası tazeliğini koruyor. Arıların neden yok olduğuna dair öğrencilerine beyin fırtınası yaptıran öğretmen Elliot (Mark Whalberg) eşi Alma (Zooey Dechanel) yakın dostu öğretmen Julian (John Leguizamo) ve Julian’ın kızı Jess (Ashlyn Sanchez) boşaltılan New York’tan kurtulmak için yola çıkıyor ve kendilerini birkaç saat sonra Filadelfiya kırsalında buluyor. Burada eşini aramak için ayrılan ve kızını genç çifte emanet eden Julian, salgının kurbanı olmaktan kurtulamayacak. Elliot, Alma ve Jess ise hayatta kalmayı başaracak. Hepi topu 24 saatlik bir salgın bu. Yolda tanışıp birlikte kaçtıkları sera sahibi bir adam, salgını bitkilerden yayılan bir kimyasala bağlayacak. Rüzgarla yayıldığı düşünülecek. Kalabalık grupların yakalanma riskinin fazla olduğunu ileri süren Elliot grupları küçültecek. Bazen rüzgar bu grupların yanından geçip gidecek bazen de etkisine alıp korkunç ölümlere neden olacak. Bir bilim adamı, doğa ananın biz insanoğlunun dünya üzerinde yarattığı yıkıma karşı uyarıda bulunduğunun altını çizecek.
Shyamalan filmografisinin en zayıflarından biri olsa da (karakterlerin derinliksiz tasvirlerine, diyalogların zayıflığına, bilhassa Alma ve Elliot ilişkisinin işlenişindeki beceriksizlik başta olmak üzere yapılan olumsuz eleştirilere; salgının yayılma biçimine dair tutarsızlıkları da eklemek mümkün) “Mistik Olay” Amerikan halkına dair isabetli öngörülere sahip. Örneğin salgın nedeniyle silaha sarılan ve hayatta kalma konusunda bencilce davrananların saçtığı dehşet, son aylarda Korona salgını nedeniyle devletlerin birbirlerinin sağlık malzemelerine el koyması, marketlerin bencilce yağmalanması gibi biçimlerde karşımıza çıktı. Tabii, Amerikalılar’ın silah satın alma yarışı da Korona salgınının gerçeklerinden biri. Şüphesiz bunlar sadece Shayamalan’ın öngörüleri değildi, bugüne dek pek çok kıyamet sonrası hikayeler işleyen filmler izledik. Gene de insanoğlunun doğaya karşı kibirli ve benmerkezci tavrına dair uyarı niteliği taşıyan filmin kendine özgü atmosferinden etkilenmemek zordu. Bildiğimiz neden sonuç ilişkilerinin dışında böyle bir salgınla ya da fenomenle karşılaşsak hayatımız neye dönüşürdü? Öte yandan filmde salgının aniden bitivermesi bir yandan umut verici bir yandan da dehşete düşürücüydü. Acaba gerçekten bitmiş miydi? Yeniden başlar mıydı? (Shyamalan filmin finalinde salgını Paris’e taşıyordu.) Başka bir salgına dönüşür müydü? Etkisi güçlenir ya da zayıflar mıydı? Şimdi bu soruları Korona virüsü için de sormak mümkün. EBRU ÇELİKTUĞ