Konuk Yazar

RUHLAR ALEMİNE GİRİŞ...

17 Eylül 2023 Pazar 10:15
RUHLAR ALEMİNE GİRİŞ...

Yıl 1947… Ünlü dedektif Hercule Poirot kendini emekli ilan etmiş ve Venedik’e yerleşmiştir. Çatısından bütün şehri ve kanalları gören yeni mekânında huzur dolu, sessiz sakin günlerin beklentisi içindedir. Ne var ki kitaplarında kullandığı karakterle kendisini daha da popüler kılan Amerikalı polisiye yazarı Ariadne Oliver ziyaretine gelir ve bir anlamda ‘uyuyan dev’i tekrar ayağa kaldıracak hamlelerin işaret fişeğini yakar. Zengin bir dulun kızı olan Alicia Drake birtakım hayaletler gördüğünü iddia ettikten sonra intihar etmiştir. Annesi Rowena ‘Cadılar Bayramı’ döneminde evinde vereceği parti sonrası tanınmış medyum Joyce Reynolds öncülüğünde bir ruh çağırma seansı düzenleyecektir. Ariadne bu seansa Poirot’yu davet ederek hemen olayla ilgili soruşturma yapmasını ister hem de doğaüstü güçlere inanmayan dedektifi ‘spiritüel’ sularla (!) tanıştırmayı hedefler.

Yönetmenlik serüveninin ilk adımlarında yönettiği (ve aynı zamanda rol de aldığı) ‘Henry V’ ve ‘Dead Again’ gibi filmlerden dolayı ‘Dâhi’ sıfatıyla anılan ama sonrasında kimi etkileyici yapımlara imza atsa da genel olarak ortalama çizgilerde dolaşan Kenneth Branagh, kariyerinin son demlerinde kendisine yeni bir meşguliyet edinmiş görünüyor: Agatha Christie yapıtlarını sinemaya uyarlamak… 2017’deki ‘Doğu Ekspresi’nde Cinayet’le (Murder on the Orient Express) başlayan bu yeni dönemde ikinci adım 2022’de ‘Nil’de Ölüm’le (Death on the Nile) gelmişti. Şimdi sahne sırası üçüncü hamle ni-
teliğindeki ‘Venedik’te Cinayet’te (A Haunting in Venice).

VASATI GEÇEMİYOR

Daha önceki iki uyarlamasına ilişkin yazılarımda da belirttiğim gibi İngiliz edebiyatının belki de Shakespeare’den sonraki en çok tanınan ve en verimli yazarı olan Agatha Christie’nin bu ilginç karakterini seyirciyle bir kez daha buluştururken Branagh, ‘Belçikalı dedektif’i kendine özgü bir yorumla sunmuştu. Geçmişte Albert Finney, Peter Ustinov, David Suchet, Tony Randall, Ian Holm, John Malkovich, Alfred Molino gibi isimlerin canlandırdığı Hercule Poirot, Kuzey İrlandalı sinemacının adaptasyonlarında ‘hınzır, sarkastik ve romantik’ bir profilde huzurlarımıza geldi. Bu portre ‘devamlılık’ gereği son filmde de mevcudiyetini koruyor elbet!

Senaryosunu Michael Green’in kaleme aldığı ve Christie’nin Türkçeye ‘Elmayı Yılan Isırdı’ ismiyle çevrilen ‘Hallowe’en Party’ adlı romanından uyarlanan ‘Venedik’te Cinayet’in önceki adımlardan farkı şu: Öykü İngiltere’den İtalya’ya, sular altındaki Venedik’e taşınmış ve kimi karakterlerde oynamalara gidilmiş. Örneğin orijinal yapıtta Joyce Reynolds 13 yaşındaki bir kızken burada medyum karakterine dönüştürülmüş; keza Poirot’nun korumasını üstlenen eski bir İtalyan polis olan Vitale Portfoglio öyküye eklenmiş vs.

Kenneth Branagh, ağırlıklı olarak tek bir mekânda kurguladığı ve tek bir günde (gecesi uzun) geçirdiği bu son filmde, kendisinin canlandırdığı o muhteşem bıyıklı ‘ateist’ Poirot’nun bir anlamda ‘iman’a gelip gelmeyeceği üzerinden bir öykü de anlatıyor. Evde yaşadığı varsayılan hayaletler (ya da ruhlar), bir medyum aracılığıyla düzenlenen seansta öte âleme gidip gelmeler derken Belçikalının zihni ve inanç dünyası şöyle bir sarsılıyor, işin içine ‘acaba’lar giriyor. Filmin bence en kayda değer yanı da burası olmuş.

Öte yandan üç uyarlama da eski usul polisiyelerin tadını içinden geçtiğimiz ‘postmodern’ çağın izleyicisiyle buluşturma görevini de üstleniyor. Lakin üçünde de Branagh ortalama çizginin üzerine çıkamıyor ve tatlı kıvılcımların ötesinde etkileyici noktalara ulaşamayan yapıtlara imza atmış görünüyor. Son romanları beğenilmeyen ve bu yüzden eski popülaritesine kavuşmak için Poirot’yu basamak olarak kullanan Ariadne Oliver karakteri bir nebze ‘Amaca giden yolda her şey mubahtır’ diyen zamanımızın ‘ilgi manyakları’na gönderme olabilir ama genel olarak ‘Venedik’te Cinayet’ vasatı geçemiyor.

UĞUR VARDAN (HÜRRİYET/16.09.2023)



Diğer Yazılar