Konuk Yazar

'O'NUN BALONLARI VAR...

08 Eylül 2019 Pazar 09:33
'O'NUN BALONLARI VAR...

Malum, Amerikan sinemasının en bereketli kaynaklarından biridir Stephen King. Neredeyse yazdıklarının hepsinin beyazperdede bir yansımasını görürüz. Son birkaç yıldır Başkan Trump’a karşı yükselen en sert seslerin başında gelen ve muhalefetini özellikle Twitter üzerinden sürdüren emektar yazarın 1986 tarihli romanı ‘O’ (‘It’), 1990’da mini bir TV serisine dönüştürülmüş ve Tommy Lee Wallace imzalı yapım çok beğenilmişti. Hollywood metne 2017’de bir kez daha uğradı ve romanı uzun metraja çevirirken, projeyi de daha çok ‘Mama’ adlı filmiyle tanınan Andy Muschietti’ye teslim etti. Yeni ‘O’ serüveninin ilk adımı belki dizi kadar çarpıcı bulunmasa da (en azından benim için) belli ölçülerde geren ve etkileyici sahneler barından bir yapım olarak zihinlerdeki yerini aldı.

İki yıllık bir aranın ardından ‘devam filmi’ niteliğindeki ‘O Bölüm 2’ (‘It Chapter 2’) huzurlarımızda. Hatırlanacağı gibi ilk hamle, romandaki zamandan farklı olarak 80’lere taşınmıştı. Küçük kardeşi Georgie’yi, kırmızı balonlara ve tuhaf, irkiltici bir kahkahaya sahip olan Pennywise isimli katil palyaçonun yok etmesinin travmasıyla başa çıkmakta zorlanan ve toplam yedi kişiye ulaşan ‘Kaybedenler’ adlı çetesi sayesinde zorlukların üstesinden gelen Bill odaklı ilk filmin peşi sıra yeni serüvende ana karakterlerin 27 yıl sonraki halleriyle baş başayız. Ekip üyesi altı kişi olayların merkezi konumundaki Maine’e bağlı Derry adlı kasabayı terk etmiş ve farklı yerlerle yeni hayatlarını kurmuştur. Merkezde kalan Mike, işlenen bir cinayet ve yörede kaybolan kimi çocukların ardından Pennywise’ın yıllar sonra ortaya çıktığını düşünür ve vakti zamanında verilen sözlere istinaden çeteyi tekrar ‘göreve’ çağırır. Ekip, geçen zaman dilimi içinde birbirleriyle ilişkilerini koparmıştır ve ilk kez kasabadaki bir Çin lokantasında buluşurlar ve palyaçonun yeniden peşlerinde olduğunu anlarlar...

Geçmiş zamanda çok zaman kaybediyor!

İlk filmde olduğu gibi yönetmenliğini Andy Muschietti’nin üstlendiği bu ‘devam’ niteliğindeki yapımda bir tür hatırlatma babından öykü sık sık geçmişe uzanıyor ve yetişkinlerin, önceki filmdeki halleriyle buluşuyoruz. Bu durum da elbette süreye yansımış; şimdiki zaman, geçmiş, yedi yetişkinin bir tür ‘Flatliners’da olduğu gibi kendi günahlarıyla buluşması (ki bu tek tek anlatıldığı için yine külliyatlı bir süre tutuyor) derken huzurlarımızda iki saat 49 dakikalık bir yapım var. Lakin ‘Bölüm Bir’deki üçlü senaryo ekibinden sadece Gary Dauberman’ın kaleme aldığı metin, bir noktadan sonra sıkıcı bir hal alıyor. İşin korkutma-germe bölümü de ilk adım kadar etkileyici değil, zamane gerilimlerinin özel efekt yardımlı imajları, istenilen sonucu sağlamaktan uzak. İlk film 80’ler esprisi içinde ‘E.T.’den mülhem bisikletli çocuk çetelerine (ya da gruplarına) selam göndermiş, bir tür saygı duruşunda bulunmuştu. Ki bu hamleye daha önce J.J. Abrams’ın ‘Super 8’inde rastlamıştık, ayrıca ‘Stranger Things’ dizisinin de aynı sularda yüzdüğünü söyleyelim...

Tim Burton karakterleri gibi

Yetişkin Beverly’nin büyüdüğü evi ziyaret etme sahnesinde az biraz gerilim kalitesini yükselten ‘O Bölüm 2’, homofobiye karşı tavrıyla da alkışı hak ediyor. Lakin öykü kendi giriftliğinde (bunu zorluk anlamında söylemiyorum) kayboluyor ve gereksiz uzatmalar sonucu hem dikkat dağıtıyor hem de atmosfer anlamında istediği dünyayı kurmakta zorlanıyor. Pennywise’ın sürekli değişen formları da bana kalırsa fazla karikatürize olmuş ve sanki kimi yerlerde sarkastik takılan Tim Burton karakterlerinin halini almış. ‘Bölüm İki’ belli noktalarda King’in bizde ‘Düş Kapanı’ olarak bilinen ‘Dreamcatcher’ını da andırıyor.�Ben filmde en çok yetişkin Bill’in yazar olmasını, romanlarındaki beğenilmeyen finale ilişkin etraftan yapılan eleştirileri ve Stephen King’in kısa ama öz rolde (antikacı) karşımıza çıkarak bu duruma ilişkin iğnelemelerini beğendim...

Oyunculuk cephesinde James McAvoy, Jessica Chastain, Bill Hader, Isaiah Mustafa gibi isimlerin başarılı performanslarıyla filmi sürüklediklerini, Xavier Dolan’ın kısa bir rolde huzurlarımıza geldiğini, yetişkin Eddie’yi canlandıran James Ransone’un bazı mimikleriyle Jim Carrey’yi hatırlattığını, Pennywise’da Bill Skarsgard’ın ağır makyaj eşliğinde yine harikalar yarattığını belirtmeliyim.  

Sonuç itibariyle ilk film, dizinin yanında daha alt çizgideydi, ‘O Bölüm 2’ de ‘Pennywise külliyatı’nın en zayıf halkası olmuş... UĞUR VARDAN (HÜRRİYET/07.09.2019)



Diğer Yazılar