Konuk Yazar

İNSANLIK İÇİN DE BİZİM İÇİN DE BÜYÜK BİR ADIMDI...

23 Ekim 2022 Pazar 23:55
İNSANLIK İÇİN DE BİZİM İÇİN DE BÜYÜK BİR ADIMDI...

Bandırma Şehit Mehmet Gönenç Lisesi öğrencisi Güngör Gezer, Artuğ Sayıner, Osman Caran, Atilla Yedikardeşler ve Adnan Zambak’tan oluşan ekibin kurduğu ‘Bandırma Füze Kulübü’ zamanla lise çatısı altından ayrılarak ‘Bandırma Havacılık ve Uzay Araştırma Derneği’ ismini alır. 1950’lerden 60’lara uzanan bu dönem ‘Soğuk Savaş’ın uzaydaki tezahürü olarak ABD ve Sovyetler Birliği gökyüzünde de rekabet ederken Rus kanadı Sputnik’le ilk adımı atar. Gelişmeler gençler için ilham kaynağı olur ve ‘Marmara’ adını verdikleri füzenin denemeleri giderek daha yüksek irtifalara ulaşır.

Gayretleri yurtdışına taşar, yabancı basın kendileriyle söyleşi yapar. Ama asıl destek İTÜ Makine Mühendisliği Bölümü’nün akademisyeni Kirkor Divarcı’dan gelir. Biliminsanı, gençlere hem bilgi hem de bizatihi para yardımı yapar. Dönemin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in de takdirlerini alan ekip çalışmalarını hızlandırır. 1966’da katıldıkları bir sergide Amerikalı bir kuruluş tarafından kendilerine hediye edilen maket uçak üzerinden ‘Amerikan yandaşı’ olarak suçlanırlar. Akabinde Divarcı’nın evinde çıkan bir yangınla projelerine ilişkin döküman yok olur. Vakanın ardından Divarcı çalışmalara dair şevkini kaybeder, hayata küser. Ekip de dağılır ve tarihimiz için çok müstesna olan bir oluşum ivmesini kaybeder.
Yaşanmış olayları ve tarihsel figürlerin biyografilerini perdeye taşıyan ‘Dijital Sanatlar’, yine bir ‘Bir Mustafa Uslu yapımı’ çalışmayla yukarıda özetlediğimiz gerçek öyküyü kurgusal motiflerle sinemaya uyarlamış. Ömer Faruk Sorak’ın yönettiği ‘Bandırma Füze Kulübü’nde Mert Dikmen, Ayberk Olgay ve Mustafa Uslu imzalı senaryo, meseleye romantizm katmış.

Öykünün iki ana karakteri Umut’la Leyla arasında, Leyla’nın yörenin gazetelerinden ‘Bandırma Güneşi’nin sahibi olan babasının izin vermediği bir aşk ilişkisi söz konusu. Hademe-çalgıcı Necati karakteri ve Deli Yusuf, gönül abideleri olarak hikâyenin diğer romantik kanadı. Kirkor Divarcı öyküye dahil edilmemiş. Bu konudaki savunu “Biz grubun lise dönemini anlatıyoruz” olabilir elbet. Leyla’nın babasının yazdığı makale de zamanında Cumhuriyet’te Cevat Fehmi Başkurt’un gençleri tiye alan yazısını andırıyor. Bu bir film, elbette kurgusal değişiklikler olabilir ama öykünün ‘kötü adamı’ olarak sahaya sürülen gazeteci kılığındaki ABD ajanı fazla karikatürize, hele de gençlere ilişkin yazdığı raporunu, üzerine ‘Central Intelligence Agency’ (CIA) yazdığı bir zarfa koyup Bandırma Postanesi’nden Amerika’ya yolladığı sahne çok gerçeküstücüydü! Ayrıca hem söz konusu tarihlerde (yani Menderes dönemi) Türkiye, antikomünist bir yaklaşımla ABD’den yana bir tutum içerisindeydi. Keza ABD, uzay çalışmaları ve roket teknolojisi alanında dünyadaki parlak isimleri (başta Wernher von Braun olmak üzere) bir tür ‘beyin göçü’yle kendi ideolojisine katıyordu. Dolayısıyla Türkiye’den çıkan bu zeki gençleri de engellemek yerine onlardan yararlanmayı seçerdi. Yani senaryonun ‘Amerikan karşıtı’ duruşu zorlama bir çaba olmuş. Daha sonra NASA’ya uzanan öykü de yine fazla hayalci ve öykünün kendi içindeki tutarlılığını zedeleyen bir unsur gibi geldi bana (CIA’in engellediği gençleri yetişkinliklerinde NASA takdir ediyor).   UĞUR VARDAN (HÜRRİYET/ 22.10.2022)



Diğer Yazılar