Konuk Yazar

'HELALLEŞME' ÜZERİNE BİR FİLM...

05 Aralık 2021 Pazar 21:41
'HELALLEŞME' ÜZERİNE BİR FİLM...

Babadan kalan arazinin paylaşımında çıkan anlaşmazlığın mahkeme kararıyla çözülmesinin ardından ağabeyi Muzaffer’le 20 yıldır küs olan Hasan, eşi Emine’yle kendine ait bir dünya kurmuştur. Mirastaki payını değerlendirerek domates ve elma üreten başarılı bir çiftçi konumuna yükselmiştir. Günün birinde tarlasında gördüğü elektrik idaresinden yetkililer hayatının huzur dolu gidişatına sekte vurur. Çünkü arazisinden trafo geçecek ve ortaya devasa bir direk dikilecektir. Hasan, başlarda çözümsüz görünen bu meseleyi hatırlı tanıdıkları vasıtasıyla çözmek ve direği ağabeyinin atıl duran arazisine aldırmak için girişimlere başlar. Öte yandan oğlundan gelen bir telefon üç yıldır bekledikleri bir müjdenin ifadesidir: Hac sırası onlara da gelmiştir. Lakin asıl mesele burada başlar. Çünkü diğer sorunlar bir şekilde çözülür de yolculuğa çıkmadan önce etrafla olan ‘helalleşme’ süreci nasıl halledilecektir?
Semih Kaplanoğlu’nun ‘Yumurta’, ‘Süt’ ve ‘Bal’dan sonraki ikinci üçlemesinin yeni adımı ‘Bağlılık Hasan’, Çanakkale kırsalında orta ölçekli bir çiftçinin hayatı üzerinden bir hesaplaşma öyküsü anlatıyor.
Kaplanoğlu filmografisini ve onun ideolojik çizgisini takip edenler, özellikle iki önceki yapıtı ‘Buğday’la birlikte ‘inanç sineması’na gönül verdiğine ya da bu yoldaki yürüyüşünü çok net çizgilere ulaştırdığına tanıklık etmişlerdi. ‘Buğday’ distopik bir öykü fonunda ‘tasavvufi meseleler’de dolaşsa da benim için ‘laik’le ‘muhafazakâr’ın, nihayetinde sekülerin, inançlının cephesine geçtiği bir yolculuğun ifadesiydi. Son filmi ‘Bağlılık Aslı’ ise kapitalizm taarruzu altında annelik görevini üstlenmekte zorlanan ‘kariyerist’ bir annenin hikâyesiydi ve yine yönetmenin projeksiyonları ekonomik düzen kadar sekülerizmin üzerineydi.

‘MENFAATSEL’ DEĞİŞİMLER...
‘Bağlılık Hasan’ bu iki yapımdan sonra meselelere daha sakin, daha serinkanlı, daha hakkaniyetli yaklaşan bir tavra sahip. Kimi yönetmenler ‘inanç sineması’ndaki öneminden dolayı, kimileri de sinemasal tarzına hayranlığı sebebiyle Andrey Tarkovski’yi özel bir yere koyar. ‘Rus büyük usta’, Kaplanoğlu’nun sinematografik vizyonu içinde de önemli bir yer teşkil eder ve yapıtlarına bir şekilde sızar. Yine atmosfer olarak bu refleksleri görsek de hikâye ve açmazları açısından ‘Bağlılık Hasan’da ahlaki ve vicdani karmaşanın içinde zeminini kaybeden karakterler, Asghar Farhadi’nin kahramanlarını andırıyor. Öte yandan Hasan’ın din eksenindeki kendini temize çekme çabasının ona yaşattığı zorluklar, çelişkiler, kapatılması gereken (metaforik ve maddi) eski borçlar da Kieslowski’nin ‘On Emir’den yola çıkarak çektiği ‘Dekaloglar’ serisindeki yapıtların izini sürüyor sanki. Bir çağrıştırma da tabii ki bu filmin Kaplanoğlu’nun ‘Ahlat Ağacı’ olabileceği yönünde ama bunu bir öykünme olarak söylemiyorum; Nuri Bilge Ceylan’ın filminin kronolojik açıdan daha önce çekilmesinin türevi anlamında belirtiyorum.
Trafo hadisesiyle ‘küçük hayatlara dokunan devlet denen büyük mekanizma’ motifine de değinen ‘Bağlılık Hasan’ bürokrasinin işleyişinin ve sistemin çeşitli kademelerinde yer alan insanların ‘menfaatsel’ değişimlerinin de altını çiziyor. Keza Hasan ve ağabeyi Muzaffer’in çocukluk yoldaşı koca bir ağacı gövdesinden çıkarıp yerine yüksek gerilim hattı diken, daha çok verim almak için geleneksel tarımla yollarını ayıran zihniyetler de senaryonun hedef tahtasında. Ama öykü bir noktadan sonra sistemden ziyade karakterlerin yol ayrımlarına odaklanıyor. Bu aşamada da Emine’nin örgücü kadınla olan sahnesi, Hasan’ın aldığı botun kalan parasını vermek için gittiği ayakkabıcıda yaşadıkları ve sonrası, şeftali bahçelerinin Seyfi adlı çiftçiden ucuza kapatılma sekansı filmin akılda kalıcı izleri. Ben çobanın “Sen önce kendinden kurtul’ ve Hasan’ın iftira attığı eski çalışanı Turgut’un “Çok geç, ben, seni Allah’a havale ettim” dediği yerleri de çok beğendim.
Oyunculuklara gelince: Hasan’da Umut Karadağ’ın, Emine’de Filiz Bozok’un çok çok iyi performanslar ortaya koyduğu yapımda çoban rolündeki Mehmet Avdan’la Turgut’ta Bedir Bedir ve de ağabey Muzaffer’de Mahir Günşiray, kısa ama derin iz bırakmayı başarmışlar.

YILIN EN İYİLERİNDEN
İçinden geçtiğimiz siyasal iklimde CHP’nin ortaya attığı ‘helalleşme’ mesajı gündemdeyken ‘Bağlılık Hasan’ın da aynı tezler etrafında dolaşan bir meseleye sahip olması zamanlama bakımından ilginç... Bu arada Kaplanoğlu külliyatı içinde çokları için ‘Bal’ en üst sıradadır, benim gönlümse ‘Süt’ten yanadır. Ama şunu söyleyebilirim, dünya prömiyeri Cannes Film Festivali’nde, ülkemizdeki ilk gösterimi Antalya Altın Portakal’da yapılan ve Oscar’larda Türkiye’yi temsil edecek bu yapım Semih Kaplanoğlu’nun filmografisinin en iyi yapıtı olabilir diye düşünüyorum.
Öte yandan Kaplanoğlu, sinema yazarı dostum Olkan Özyurt’a verdiği söyleşide “Benim bu sistemle bir derdim var” diyor. Ben de bu filmin tortularını da katarak yönetmenin kişisel yolculuğu eşliğinde şu soruyu sormadan edemiyorum: İnsanların ranta gözünü dikmesinde, kararların kişilere göre uygulanmasında (trafonun yerinin değişmesi mesela) ya da o koca ağaçların kesilmesinde üzerimizdeki sistemin (yani siyasal iklimin) kimi uygulamalarının da payı yok mu? Bu konudaki ‘helalleşme’ nasıl olacak?
İtiraz şerhlerimizi düştükten sonra şöyle toparlayalım: Öncelikle Özgür Eken’in görüntü yönetmenliğinin katkısını belirtelim, sonra da ‘Bağlılık Hasan’ın yılın en iyi filmlerinden biri olduğunu söyleyelim; özetle kaçırmayın derim... UĞUR VARDAN (HÜRRİYET/04.12.2021)



Diğer Yazılar