Konuk Yazar

'BULBBUL'UN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

04 Temmuz 2020 Cumartesi 22:29
'BULBBUL'UN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Sinemamız sizce nasıl? Anlatılan hikayeler? Türlere dağılışı? Yönetmenlerin anlatmak istedikleri? Dertleri, tezleri, işaret ettikleri, sordukları sorular, bizlere göstermek istedikleri? Bireye dair hikayeleri mi toplumsal dertleri anlatan hikayeleri mi seviyorsunuz? İzlediklerinizden memnun musunuz? Bu soruları sormamın nedeni, Anvita Dutt imzalı gerilim filmi “Bulbbul” oldu.

Daha doğrusu epeydir kafamda dolanıp duran sorular bunlar ama hani son yıllarda sinemamızda bir korku filmi furyası başlamıştı ya, 1970’lerdeki seks filmleri furyası gibi, ortaya da dişe dokunur bir film çıkmamıştı. Korku filmi enflasyonu! Enflasyonist ortamlarda da kaliteden bahsetmek güçtür. Belki Alper Mestçi imzalı “Musallat”ı bir kenara koymalı. Eksiği var ama, diğerlerine nazaran ön plana çıkıyor bir şekilde.

“Bulbbul”, ormanda yaşayıp erkekleri öldüren bir cadıya dair mitle açılıyor. Kahramanımız ise filme adını veren küçücük bir gelin adayı. Çocuk gelinlerin Hindistan’daki varlığını duymuşsunuzdur. Bulbbul’ün hikayesi de onu büyüten dadısından ayrılması, varlıklı ve yaşça büyük bir adamın malikanesine gitmesi, yolda kendisinden biraz daha büyük müstakbel kayınbiraderi Satya ile arkadaş olmasıyla başlıyor. İki çocuk birbirlerine ormanda yaşayan cadıyla ilgili masallar anlatarak eğleniyor. Gerdek içinse daha var.

Bulbbul (Tripti Dimri) genç ve güzel bir kadına dönüştüğünde Satya’ya (Avinash Tiwary) olan sevgisi de aşka dönüşüyor. Kocası Indranil (Rahul Bose) ise bunu fark ettiğinde olanlar oluyor. Fakat filmin ikinci kısmında bunları görüyoruz. Zaman atlamalarıyla hikayesini kurgulayan ve ilk yönetmenlik denemesinde senaryoyu da kaleme alan Anvita Dutt, korku filminde eksikliğine tahammül edemediğimiz alt metin olgusunu es geçmemiş. Bir yandan ayakları ters, uçabilen ve kanlı cinayetler işleyen cadı miti, bir yandan bir çocuk gelinin yaşadığı dramı harmanlayan Dutt, filmin görselliğiyle de etkili bir gerilim filmi çekmeyi başarmış. Dört başı mamur bir başyapıt olmasa da derdini rahat anlatan ve izledikten sonra insanın içinde buruk bir tat bırakan bir film var karşımızda.

Başta da yazdığım gibi, “Bulbbul”ü izleyince son 15 yıldır bolca çekilen korku filmlerimizi düşünmeden edemedim. Üç harfli denen cinlerin başrolde olduğu, korkutucu göz makyajlarıyla kadınların çığlık çığlığa hezeyan halinde okuduğu tuhaf dualarla bezeli filmlerden başka da aklıma bir şey gelmedi…

EBRU ÇELİKTUĞ



Diğer Yazılar