BU GELECEKTE 'İHTİYARLARA HİÇ YER YOK'
Yüzyılımızın sonları… İklim krizi ve kıtlık nedeniyle gezegenimiz eski güzelliklerinden artık yoksundur. Bu dayanılmaz ortamda hayatta kalabilen az sayıda insan yeraltına kurulmuş bloklarda koloniler halinde yaşamayı sürdürmeye çalışır. Siyasal erki elinde tutan ‘Genç Yönetim’in sisteme dair en önemli uygulaması ‘Kıtlık Kanunları’dır ve bu çerçevede yeni gelen bir hayatın varlığını devam ettirmesi eski neslin yok edilmesini zorunlu kılar. Yeraltındaki varlığını sürdüren bir ailede yeni doğacak bir bebeğin telaşı vardır. Bu telaşın asıl nedeni taze mutlulukları kadar birlikte yaşadıkları büyükannenin de kanun gereği aralarından ayrılmak zorunda olmasıdır…
Serpil Altın, senaryosunu Korhan Uğur’la birlikte kaleme aldığı ilk uzun metrajı ‘Bir Zamanlar Gelecek: 2121’de distopik bir öyküyü perdeye taşıyor. İçinden geçtiğimiz zaman diliminde çok da önemsemediğimiz ama gelecek kuşakların varlığını tehlikeye sokan onca iklimsel tehlikenin, insan eliyle yok edilen doğanın en nihayetinde büyük bedeller ödettiği bir gelecekte geçen yapım, yeraltı sığınakları tadı taşıyan mekânlarda hayatlarını sürdürmek zorunda kalan bir aile odağında bugünlere kendince uyarılarda bulunuyor. Hikâyenin ana ekseninde karşımıza çıkan topluluk aslında ‘çekirdek aile’nin ifadesi. Bu görüntüyü ‘ideal’den uzaklaştıran tek bir unsur var, o da eski neslin temsilcisi konumundaki büyükanne.
‘Bir Zamanlar Gelecek: 2121’ öyküsü itibariyle aynı güzergâhtan daha önce geçen kimi bilimkurguları hatırlatıyor elbet. Başta ‘1984’ olmak üzere ‘Fahrenheit 451’ gibi klasikler ya da bizim kuşağın ilk olarak bir TV dizisi olarak hatırlayıp bildiği, daha sonra da filmi izlenen ‘Logan’ın Kaçışı’ gibi örnekler mesela… Serpil Altın imzalı yapımın asıl erdemiyse Türk sineması genel parantezinde bu türün adımlarının çok seyrek olması ve bu açıdan bile önem arz etmesi. 1955 tarihli ‘Uçan Daireler İstanbul’da’dan başlamak üzere bu kulvarda çok az sayıda eser var. İşin distopya kısmında ise Ramin Matin’in ‘Canavarlar Sofrası’ (2011), Semih Kaplanoğlu’nun 2017 tarihli, aslında derdini bir inanç meselesi etrafında oluşturan ‘Buğday’ı, Erdem Tepegöz’ün ‘Gölgeler İçinde’si (2020) ve Tolga Örnek’in bu yıl vizyon gören ‘Mucize Aynalar’ı dışında pek bir hamle yok. Dolayısıyla ‘Bir Zamanlar Gelecek: 2121’ belki genel havası itibariyle eski usul distopyalara yakın dursa da sinemamız adına yeni ve taze bir adım…
Kostümler, müzik, mekân iyi
Filmin karakterlerinin genel görüntüsü, saç kesimleri, giysileri, hal ve tavırları robotik bir hayat modelinin yansımaları. Anne sistemi sorgulamayan, itaatkâr, düzenin bütün kurallarıyla uygulanmasından yana bir kişiliğe sahip. Baba düzenden yana ama fırsatını bulduğunda ‘küçük kaçamaklar’a yeltenmekten kaçınmayan bir portre. Nitekim film onun çalıştığı yerden ‘kaçak’ getirdiği elmanın akşam yemeklerine tattığı lezzetin aileye yaşattığı hazzı gösterdiği sahnelerle açılıyor (Aslında buradaki elmanın Âdem ile Havva’nın başına gelenlere ve ‘Cennet’ten kovulmaya giden süreçteki önemine göndermede bulunduğunu sonraki gelişmelerle farkına varıyoruz)… Kızları da sistemin tüm ‘hurafelerine’ uymakta ısrarlı bir prototip; gençliği, yeniliği temsil ederken düzenin gelecekteki koruyucusu olma kimliğini de üzerine çoktan geçirmiş durumda.
Yeni üyenin aralarına karışmasıyla kurallar gereği hayatının sonlandırılması gereken büyükanne ise içlerinde ‘insan’ denen varlığın bütün ‘güzelliklerini’, hata ve doğruluklarını, neşe ve hüznünü barındıran tek temsilci adeta. En önemli vasfı ‘eskiyi’ hatırlıyor, biliyor, unutmuyor, geçmişin tadı ve kokusu hâlâ üzerinde. Dolayısıyla varlığıyla bile tehlike ve onu yok etmek için ‘Yeni bir hayat gelince en eskisi gider’ kuralı son derece pratik bir vesile oluyor. Bu yanıyla öykü kıtlık ve yoksulluk nedeniyle 70 yaşına gelen bireylerin, ailelerine daha fazla yük olmamak için köylerinin yakınındaki dağa giderek burada açlık ve soğuk eşliğinde ölümü beklemelerini anlatan, Shohei Imamura’nın 1983 tarihli klasiği ‘Narayama Türküsü’nü (Narayama bushiko) andırıyor.
Selen Öztürk’ün anneyi, Çağdaş Onur Öztürk’ün babayı, Sukeyna Kılıç’ın genç bireyi canlandırdığı yapımda büyükanneye de Ayşenil Şamlıoğlu hayat vermiş. Diğer karakterlerin öykünün yapısı gereği fazlasıyla ‘robot’ durduğu çalışmada Şamlıoğlu yaşlı temsilciye hayat, neşe, yaşama sevinci katmada son derece maharetli bir çaba ortaya koymuş… Tüm bireylerin birbirlerine ‘Mutlu hayatlar’ ifadesiyle seslendiği, gençliğin öne çıkarılıp kutsandığı, yaşlılığın ve eskiliğin hayatın genel akışına uymadan dışlandığı, yok edildiği bir ortamda geçen bir öyküye sahip yapımda ben kostümleri, mekân düzenlemelerini ve en çok da Cihan Güçlü imzalı müziği beğendim. Büyükannenin zamanında gerçekleştirilen genç devrime inancı, sonradan iktidara gelenlerin öncekilere dönüşümü, faşizmin her tarafı esir alışı, totaliter rejimlerin en temel özgürlüklere düşmanlığı, baskısı, hayvan beslemeye bile izin verilmemesi gibi meseleler filmin uğradığı diğer duraklar.
‘Bir Zamanlar Gelecek: 2121’i yaratan ekip bu filmin bir üçlemenin orta kısmı olduğunu belirtiyor. Eğer gerekli mali bütçe sağlanırsa öykünün öncesini ve sonrasını anlatan parçalarını da tamamlamak istiyorlar… Bunu da bir bilgi notu olarak düşeyim. UĞUR VARDAN (HÜRRİYET/ 29.06.2024)