Konuk Yazar

ALAYINA İSYAN!

02 Mart 2020 Pazartesi 08:59
ALAYINA İSYAN!

Avustralyalı kanun kaçağı, polis katili ve çete reisi Ned Kelly, zamanla ikonik bir figüre dönüşen popüler bir halk kahramanı oldu. İrlandalı kökenleri itibariyle İngiliz uzantılı sisteme karşı başkaldırısı, sınıfsal savaşı onu ‘Robin Hood’vari bir motife dönüştürdü. Belki iyi bir yazım tekniğine ve ifade gücüne sahip değildi ama düşüncelerini ve yaşadıklarını kaleme almayı başarmıştı. Geride bıraktıklarından ‘Jerilderie Mektubu’ olarak adlandırılan metin, kimilerince bir ‘komünist manifesto’ydu. Bugünden bakıldığında ise Ned Kelly bir grup tarihçiye göre bir halk kahramanı, bir başka gruba göre de hiçbir özel statüyü ve sevgiyi hak etmeyen bir katil...

Çocuğuma mektuplar...

Kısa süren bir hayatın içine sıkıştırılan onca olay ve ayrıntı, kuşkusuz sinemanın ilgisine mazhar olacaktı. Nitekim bu ilgi çekici hikâye yolun çok başlarında, 1906’da sinema tarihinin ilk uzun metrajlarından biri sayılan ‘The Story of the Kelly Gang’ adlı filmle perdeye taşındı. Charles Tait imzalı bu öncü yapımı ‘The Glenrowan Affair’ (yönetmeni Rupert Kathner, yapım yılı 1951) izledi. Tony Richardson aynı limana 1970 yapımı ‘Ned Kelly’yle uğrarken ana karakteri rock yıldızı Mick Jagger canlandırıyordu. 2003 tarihli ‘Ned Kelly’de ise kamera arkasında Gregor Jordan vardı ve ünlü kanun kaçağına bu kez ‘müteveffa’ Heath Ledger hayat veriyordu.

2020’deyiz ve bir kez daha 1800’lerin ikinci yarısına uzanarak sistemin kendilerine biçtiği rolün üstesinden gelmeye çalışan ve bunu ancak kanundışı olarak gerçekleştirmekten başka çaresi kalmayan genç bir adamın yaşadıklarında geziniyoruz. Justin Kurzel imzalı ‘Kelly Çetesi’nin Gerçek Hikâyesi’ (‘True History of the Kelly Gang’), yetişkin Ned Kelly’nin çocuğuna seslenişler ve gelecekte kendisini değerlendirirken ele alacağı kriterleri işaret ettiği ifadeler de içeren metinden (‘Jerilderie Mektubu’ yani) alıntılar eşliğinde açılıyor. Peşi sıra haydudun çocukluğuna dönüyor ve ne tür koşullarda yetişip nasıl ve neden kanundışına çıktığını, hangi haksızlıklara isyan ettiğini ve mücadeleye karar verdiğini izliyoruz... Nihayetinde de parantez kapanırken çizgidışı bir hayatın neredeyse bütün izlerini sürüyor ve Ned Kelly’nin seçimlerini anlayabiliyoruz.

Film, Peter Carey’nin ‘Man Booker’ ödüllü, 2001 tarihli aynı adlı romanından Shaun Grant’in uyarladığı senaryodan çekilmiş. Perdede 2 saat 4 dakika boyunca Ned Kelly’nin çocukluğuna, babasına, güçlü anne figürüne, Harry Power tarafından yetiştirilerek suç dünyasına adım atışına, gençliğinde boksör olarak ringlerde boy göstermesine, polis memuru Fitzpatrick’le bir randevuevinde tanışıp dostluktan ayrı noktalara düşmelerine, kardeşleri ve yakın arkadaşı Joe Byrne’la birlikte çete kurmasına ve nihayetinde acılı sonuna doğru yol alışına tanıklık ediyoruz. Bütün süreçte ‘Macbeth’ ve ‘Assassin’s Creed’ gibi filmleriyle tanıdığımız Justin Kurzel, son derece dinamik ve etkileyici üslubunu -kahramanın kaotik hayatını daha iyi resmetmesi bakımından gren tonların ağırlıklı olduğu bir görsellik eşliğinde- karanlık bir atmosferle beslemiş. Öykünün ana damarı ise anaerkil bir ailede yetişen Ned’in, son derece güçlü bir kadın motifi olarak öne çıkan annesi Ellen Kelly’ye duyduğu olağanüstü sevgi ve bağlılık üzerinden biçimleniyor. Ana-oğul arasındaki zaman zaman uçlarda gezinen (mesela onu çok küçük yaşlarda soyguncu Harry Power’a bir tür ‘çırak’ olması için para karşılığı satıyor) bu bağ, Ned Kelly’yi bir anlamda ayakta tutan en önemli motivasyon kaynağına dönüşüyor.

Kurzel’in grafik anlatımı, Ari Wegner’in olağanüstü kadrajları (özellikle girişteki, finale de bağlanan drone çekimleri) ve sınıfsal meselelere vurgu yapan senaryosuyla ‘Kelly Çetesi’nin Gerçek Hikâyesi’ bence -evet, daha başındayız ama- şu an itibariyle 2020’de vizyona giren filmlerin açık ara en iyisi...

Performanslara gelince: Oscar adayı ‘1917’de de boy gösteren ama asıl oyunculuk gösterisine burada soyunan George MacKay, muhteşem bir Ned Kelly portresi ortaya koyuyor. Anne Ellen Kelly’de Essie Davis (ki aynı zamanda yönetmen Kurzel’in eşi) son derece etkileyici bir karakter çiziyor. Harry Power’da Russell Crowe kısa, öz ve muhteşem. Keza polis memuru Fitzpatrick Nicholas Hoult dikkat çekici, küçük Kelly’de de Orlando Schwerdt çok iyi.

Joyce ve Beckett damarı

Filmin benim açımdan en ilginç yanlarından biri de Kelly’nin rehin aldığı bir İngilizce öğretmenine yazdıklarını okuttuğu ve yorumlamasını istediği bölümdü. Burada öğretmenle edebiyat ve üslup üzerine bir muhabbet var. Kelly’nin yazdıkları imla kuralları açısından yer yer sorunlu ama coşkulu, akıcı ve içten. Filme kaynaklık eden romanın yazarı Peter Carey de özellikle ‘Jerilderie Mektubu’nu analiz ederken “Belki abartıyorum ama Kelly’nin yazdıklarında James Joyce ve Beckett’la benzer bir damar olduğunu düşündüm” türünde saptamalarda bulunuyor (malum, iki yazar da Kelly gibi İrlandalı).

Sonuç? Hayatına mal olan tren baskınında giydiği zırhla da tarihe geçen bu ilginç karakterin öyküsünü kesinlikle kaçırmayın derim. UĞUR VARDAN (HÜRRİYET/28.02.2020)



Diğer Yazılar