UYKUYA DÖNÜK YÜZÜMÜZ
10 Mayıs 2021 Pazartesi 08:14
Birsen Tezer’in “İkinci Cihan”ı aynen birinci “Cihan” gibi; acele etmeden, telaşa kapılmadan, yükle(n)meden ele geçiriyor dinleyeni. Sakince, yavaş yavaş.
Bazı yorumcular öyledir, şarkılarını söyler ve bırakır orta yere; ihtiyacı olanların nasılsa gelip alacağını bilerek, hatta bundan emin olarak. 2009’un Temmuz’unda çıkmıştı ilk “Cihan”. Çok sayıda insan bu albümün çıkışıyla birlikte haberdar oldu Birsen Tezer’den ama çok sayıda eski bilen, hatta çok iyi tanıyan ve çok seven de vardı.
Albüm yeniydi ama yıllardır sahnelerde olan biriydi; 90’lı yıllardaki pop patlamasında, çokça pop albüm yapma teklifi almış ama her birini ısrarla reddetmiş, “Olmaz!” demişti. Şan ve şöhret işleriyle yoktu bir yakınlığı, bir an önce ünleneyim de para kazanayım gibi, istek ya da niyetlerle de. O yalnızca şarkı söylemek istiyordu; üstadların yanında yoğrularak, pişerek, acele etmeden görerek, öğrenerek. Bu istek ve niyetle seçti birlikte çalışacağı isimleri; Bülent Ortaçgil’i de, Gündoğarken’i de bu nedenlerle, böyle bir niyetle seçti.
YOK Kİ HALİMİZ
İlk albümünde de öyleydi, ikincisinde de; müziğe tıpkı kendisi gibi bakan insanlarla çalışıyor Tezer; müziği gündelik bir şey olarak görmeyen, yarını bugünden inşa edebilen bir şey gibi kabul edenlerle.
Ve bu kadronun tek bir albüm, tek bir isim etrafında toplanabilmesi için, işin merkezinde ancak Birsen Tezer gibi birinin olması gerekirdi; yalnızca sade dinleyiciyi değil, kırk yıllık müzisyenleri de heyecanlandırabilen biri. İşin şifresi budur işte; Birsen Tezer çok farklı ve kimselere benzemez biridir ve bu nedenle de, dünyanın parası ya da imkanı önlerine dökülse dahi bir araya getirilemeyecek böyle bir kadro, Tezer’in etrafını sarmış, can-ı gönülden çalmış söylemiş.
Albümdeki 9 şarkının 5’i sanatçının bizzat kendisi tarafından yazılmış. Zafer Cımbıl (“Delikanlı”), Sami Batok (“Boşver”), İlhan Şeşen (“Ne Tuhaf”) ve Gürol Ağırbaş ile Bülent Ortaçgil de (“Eylül”) diğer yaratıcılar. İlginç (ya da bu zamanlarda paha biçilmez) olan, hem Tezer’in hem de diğerlerinin yazdığı her harf ve notanın, eski zamanlarda var olan ama çoktandır tarihe karışmış “albüm bütünlüğü” dediğimiz (ve aslında olmazsa olmaz) çerçeveye hizmet ediyor oluşu.
Konuklardan biri ya da Tezer’in kendisi yazmış olsun farketmez, her bir şarkı, kendisini “çılgın kalabalıktan uzak” bir yerlerde düşleyenlerin, içinde sonsuza kadar kulaç atmak isteyebilecekleri bir deryaya dönüşmüş.
Başta bakış açısı ve algılama biçimi olmak üzere, her ama her şey o kadar farklı ki bu albüm ve şarkılarında, neredeyse bu dünyadan (ya da en azından, bu ülkeden) birileri yazmış/söylemiş gibi durmuyor, görünmüyor. Yazanın ya da söyleyenin önce kendisine, ardından da etrafındakilere bakış açısı çok farklı. Sami Batok’un “Boşver”deki şu dizeleri, bu farklı algı ya da bakış açısını özetlemeye yeter: “Boşver, boşver bize iç/İç, bizi boşver/Ben de öyle yaptım zaten.”
YETER Kİ BIRAKIP TEMELLİ GİTMESİN
“Nihayet” ve “Kim Galip Çıkar” adlı iki albüm yayınlayıp, bir o kadarını da demo halinde bırakıp İstanbul’u ve biz hayranlarını terketmiş gibi görünen Zeynep Casalini de, (nihayet) geri döndü. Sezen Aksu’nun ilk dönem bestelerinden (ve Saadet Sun’un hayat verdiği) “Yeter ki”, şimdi Casalini’nin sesinden yayılmakta dört bir yana.
Tezer’in aksine, Casalini’nin şarkısı fiziki bir format üzerinde değil, dijital olarak yayınlandı. Günümüzün emrettiği de bu artık; müzik, giderek daha fazla dijital dünyaya hapsoluyor. Şarkı, dijital alanın önde gelen oyuncularından ttnet’in sitesinden (http://www.ttnetmuzik.com.tr/ss/287416/3321641) ücretsiz olarak indirilebiliyor. Açık Radyo’da katıldığı bir programda, bundan sonra şarkılarını bu yolla dinleyicisine ulaştırmaya karar verdiğini söyledi Casalini ve ekledi; “şarkılar birikince, koleksiyoncuları düşünüp, belki az sayıda CD de çıkarabilirim.”
Öyle oldu artık; eski usulde/biçimde müzik dinlemek, koleksiyonculara, müziği saklamak ve biriktirmek isteyenlere özgü bir şey kabul edilmeye başlandı. mp3’lerle, i bilmem nelerle müziği dinlememek, bir tür “dinozorluk” göstergesi dahi sayılır oldu.
Formatlar değişir, dinleme biçimleri ve usulleri de. Farketmez; yeter ki her iki cihanda da müzik olsun. Yeter ki bizi bırakıp, temelli gitmesin.
Birsen Tezer, İkinci Cihan, Ada
Zeynep Casalini, Yeter ki, Pasaj
NAİM DİLMENER
[email protected]
Diğer Yazılar
17 Aralık 2024 Salı 21:13
EMI, Türk popunun emektarlarından Hurşit Yenigün’ün önderliğinde çok parlak çok da sıra dışı bir projeye imza attı. EMI, Türk popunun altın çağı olan 70’lerden, o döneme sahiden damgasını vurmuş sanatçı ve şarkılardan bir demeti tek bir albümde getirdi önümüze. Nur Yoldaş, Banu, Melike Demirağ, İskender Doğan, Ercan Turgut, Kartal Kaan, Güzin ile Baha, Esmeray, Semiha Yankı ve Atilla Atasoy; o zamanlar bile bir araya gelememişken, bu sefer Hurşit Yenigün’ün önderliğinde toplandılar ve en önemli şarkılarını, Türk popunın tarihinde zaten çoktan yerini almış şarkılarını yeniden söylediler. Hepsi birden; Hurşit Yenigün’ün Sezen Aksu tarafından söylenmiş “Gölge Etme” adlı şarkısının üstüne yeniden yazılmış “Çok şükür tekrar kavuştuk birbirimize, bir hüzünlü şarkı oldu ayrılık bize” dizeleri ile açıyor albümü ve sırayla, birer birer en önemli şarkılarını söylemeye geçiyorlar.
11 Aralık 2024 Çarşamba 16:27
Kitsch’ten bol bir şey yoktur Türk topunda. Ama ‘en, en, en kitsch?’ diyecek olursanız Rana ve Selçuk Alagöz diyebilirim. Bütün bir müzik geçmişlerini, bizi eğlendirmek, keyiflendirmek, güldürmek üzerine kurdular… Bütün o kılık kıyafetler, şarkı sözleri, plak kapakları, Kızılderili tabloları, ‘Stüdyo Taç’ fotoğrafları, Malabadi Köprüsü’nde başlayan ve biten aşkların öyküleri, Edremit’ten Van’a bakmalar. Hepsi, hepsi parmak ısırtacak güzellikte. Alagözler koca bir tarihi böyle kurdular ve hâlâ devam ediyorlar.
17 Kasım 2024 Pazar 10:16
Tam dört yıl önce kaybetmiştik Hamiyet Yüceses’i, 10 Temmuz 1996 tarihinde. Türk Sanat Müziği’nin bu ‘ölmez’ şarkıcısı, 80’li yaşlarının hemen başında aramızdan ayrılmıştı. Yazılarımda; ‘ölmez’, ‘muhteşem’, ‘mükemmel’, ‘inanılmaz’ gibi sıfatları çok sık kullandığımı bu konuda cimrilik etmek bir yana aksine son derece bonkör davrandığımı herkes bilmekte. Ama doğrusunu söylemek gerekirse, kimi zamanlar; okurun, bu sıfatları uygun bulduğum insanlara dudak büktüğünü ya da burun kıvırdığını hissetmiyor ya da duymuyor değilim. Benim ‘muhteşem’im, herkesin ‘muhteşem’i olmuyor kimi zamanlar. Bu, yazmakta ya da anlatmakta olduğum kişinin bu sıfatı hak etmiyor olmasından değil, herkesin, benim kadar abartmaya niyetli olmamasından kaynaklanmakta. Ama bu sefer, herkesin, hepinizin, benimle hemfikir olacağınızdan asla şüphe duymadan uçuşturacağım en şahane sıfatları... Yazının konusu Hamiyet Yüceses, öyle olunca da akan sular herkes için durmakta...
03 Kasım 2024 Pazar 09:24
Esmeray, tam da “Eski Dostlar” projesi içinde yer almış, çalışmanın – şarkı söylemenin tadını yeniden çıkartabilmeye başlamıştı. Hayat, daha fazlasına izin vermedi. Türk popunun gelmiş geçmiş en renkli şarkıcılarından biri olan Esmeray, daha yapacağı onlarca şey varken, genç sayılabilecek bir yaşta aramızdan ayrıldı. Şarkıcının anısına, geçtiğimiz günlerde özel bir gece düzenlendi. Bu gecede, başta, vefa duygusu en gelişmiş sanatçılarımızdan Sezen Aksu olmak üzere, epey sayıda isim sahneye çıktı, Esmeray şarkıları söyledi. Şimdi de, Tan Müzik, “Unutamadık Seni / Unutama Beni” adlı bir albüm verdi piyasaya. Otuz yıla yakındır şarkı söyleyen Esmeray’ın, müzikal geçmişinin en önemli anları – noktaları yer almakta bu albümde.
07 Ekim 2024 Pazartesi 22:49
Hepimizin ağzında aynı cümleler, aynı sloganlar: “Müzik piyasamız çöktü! Artık kim, neden albüm (ya da şarkı) yapsın ki? ADSL’ler, 3G’ler gürül gürül, daya aletini bedava doldur!” DMC’nin başındaki Samsun Demir’in bir televizyon programında söylediği gibi her şey; “Musluklardan bedava meyve suyu, gazoz, ayran aktığını düşünün; bunlara para verip de alan çıkar mı hiç? Müzik de öyle, musluklardan bedava akıyor şimdi.”
Demir’in metaforu doğru ve zekice. Şarkılar “Her şey serbest!” diye sular seller gibi (bedava elbette) kapışılıyorsa, içinde akrep olsun olmasın, kim elini cebine atar ki? Artık öyle olduğu içindir ki, daha az yazılıyor-yaratılıyor, bunların da daha azı yayınlanabiliyor. Çünkü kimsede moral-motivasyon kalmadı.
28 Eylül 2024 Cumartesi 19:52
Şu ‘Popstar’ ve benzeri yarışmalar, bir sürü şeyin yanında şunu da gösterdi: Herkes ünlü olmak istiyor. Şarkıcı, olmadı oyuncu, o da olmadı dizici, sunucu ya da futbolcu. Eh, kimseye “Ne gerek var şimdi, otur oturduğun yerde!” demeye hakkımız yok, isterler elbet; renkli hayat-eğlence bu işte, para bu işte. Böyle bir toplu isteğin elbette tatsız bir yanı da var. Hiç normal seyirci – dinleyici kalmayabilir geriye…
Ama, “Rekabet bunu gerektiriyor zaten” der, birbirimizi dinler ya da seyrederiz artık, bu saçma durum da böyle çözülür. Ünlü olmanın yolunu bir şekilde açmış olanlardan ikisinin, Bayhan ve Sezen’in albümleri henüz yayınlandı. Bayhan ilk, Sezen ise ikinci Ahmet Özden postasından.
15 Eylül 2024 Pazar 09:44
Yıl 2002: Alpay, “Küçük Bir Öykü... Best of (Volume One)” adlı albümünü DMC’den çıkartıyor. Türk popunun temelini atanların en başında gelen sanatçı, kırk küsur yıllık bir zamanı; hiç geri çekilmeden, arkalara kalmadan sürdürebilen tek kişi olarak müzikal yaşamını sürdürmekte. 60, 70 ve 80’lerde hep başa oynamış bu ulu çınar, tıpkı 90’larda yaptığı gibi, 2000’lerde de, genç kuşak şarkıcılara meydan okuyor, “ben hala buradayım” diyor. Geçen yıl, müzikal yaşamının en güzel albümlerinden biri olan “Tango & Latin”i yayınlamıştı, bu yıl da bir “best of” ile karşımızda. Kırk küsur yıllık süre içerisinde, yüzlerce isim geldi geçti Türk popundan. Bırakın eski günleri, 90’ların ilk yarısında ortaya çıkan genç isimler bile sıralarını savdı, unutulup gitti. Alpay hala şarkı söylüyor, biz hala dinliyoruz.