NAİM DİLMENER'LE GEÇMİŞ ZAMANIN İZİNDE

SEVİYORUM DE SARIL BANA

08 Kasım 2020 Pazar 18:51
NAİM DİLMENER'LE GEÇMİŞ ZAMANIN İZİNDE

Türk popunun emekterlarından Norayr Demirci, “iki kıtayı birleştirmek“ iddiası ile döndü aramıza. Türk Popu’nun ilk günlerinden itibaren var olup, 70 sonlarında Amerika’ya gidene kadar resmen (tabir caizdir) arı gibi çalışmış olan Norayr Demirci, bugüne kadar yaptıklarından farklı bir proje ile çıktı karşımıza geçen yaz. Long Island’daki evini, normal olacağı üzere, mükellef bir stüdyoya dönüştürmüş olan müzisyen, Neşe Karaböcek için yaptıklarından fırsat bulduğu zamanlarda kendisi için çalışmış ve “Anadolu Rüzgarları“ adını verdiği bu albümü hazırlamıştı. Yurt dışında da iş yapabilme ihtimali de olduğundan (ki ancak böyle birleşebilecek kıtalar), albüm, “The Winds of Anatolia“ gibi bir alt başlık da taşıyor. 
Bu albümün, bizden çok, yurt dışında bulunanların işine yarayacağını hemen, en baştan söyleyelim. Norayr Demirci ’new age’ yaptım diyor olmasına rağmen, albümün olağanüstü hiçbir yanı yok, hatta rahat rahat, sıradan, çok sıradan bile denebilir. “Yemen Türküsü“, “Hekimoğlu“ ve “Olam Boyun Kurbanı“ başta olmak üzere, bu toprakların çok bildik on türküsünü seçmiş Norayr Demirci ve evindeki stüdyoda, bunların üzerinde günlerce çalışarak yeni bir bileşime varmayı denemiş. Ama ortaya çıkanların, Hurşit Yenigün’ün yapmayı adet edindiklerinden farklı olduğunu söylemenin imkanı yok.
Düz ve temiz bir şekilde yeniden çalınabilmiş bu şarkılar, tek yapılabilen bu. Ne yeni bir fikir, ne yeni bir tını, ne başka şey. Albümün tamamı neredeyse Long Island’ta tamamlanmış, yalnızca bendir ve benzeri bir-iki alet burada çalınıp mix edilmiş. Albüm bu haliyle, bir plakçıdan çok, turistik eşya satan mağazalara daha çok yakışır gibi duruyor. Fesler, kilimler, minik halılar, hançerler, lüle taşı pipolar arasında fazla sırıtmaz, satın alana müzikal yapımız hakkında iyi – kötü bir fikir verir, verilen parayı da ferah ferah hak eder.

KULAKLARIMIZDA SESİN
Adını “oryantalin babası“ na çıkarmış olan Norayr Demirci, Türk popunun en çalışkan isimlerinin başında geliyor. 60 ve 70’li yıllarda yapılmış plakların büyük bir bölümünün altında “düzenleme Norayr Demirci“ imzası görülür. Müzisyenin (kendi deyişiyle) “basçı Norayr“ olarak nam salmasından, orkestrası ile başta Almanya olmak üzere bütün Avrupa ülkelerini dolaşmasından sonra, Grunberg grubundan gelen teklif her şeyi boydan boya değiştirir. Başta; Odeon ve Regal olmak üzere, bünyesinde birçok önemli şirketi barındıran Grunberg grubu, Norayr Demirci’ye, devamlı olarak kendi firmalarında çalışma teklifi yapmıştır. Sürekli olarak, bu firma ile çalışan şarkıcılara çalacak, onların plaklarını organize edecek, buradaki şarkıların düzenlemelerini yapacaktır. 
Orkestrasında, Onno Tunç ve Cezmi Başeğmez gibi sonradan efsane haline gelecek isimleri de barındıran Norayr Demirci, bu teklifi kabul eder ve 70 sonlarına kadar durmadan sürecek ağır bir koşturmaca başlar. Ama hep aynı firmada değil; Norayr Demirci’nin yaptığı ve ağız tadımıza çok uygun şarkılar, plaklar çok satınca, teklifler arka arkaya gelmeye başlar ve 70 ortalarında, müzisyenimiz İstanbul Plak’a geçer. Tarkan ile 90’lı yıllarda büyük başarı elde edebilmiş olan İstanbul Plak (o dönem, ortaklarından biri de Orhan Gencebay’dı), o dönem, neredeyse herkesi bünyesinde toplamayı becermiş bir firmaydı. Başta Ajda Pekkan, Semiramis Pekkan ve Kamuran Akkor olmak üzere, Türk Popu’nun en baba isimleri bu firmanın kanatları altındaydı o yıllar. Bu nedenle, “Dert Ortağım“ ile ortalığı birbirine katmış bir ismin, “Dert Bende“, “Kaderimin Oyunu“ gibi şarkılarla yeni bir oryantal çağ açmak üzere olan bir firmanın gözünden kaçması imkansız gibiydi, onlar da kaçırmadı. Plak, üstüne plak yapılıyor, müzik piyasamız kendisini yeni sarmış Eurovision heyecanı ile dört dönüyorken, müzisyenimiz apansız Amerika’ya yerleşmeye karar verir, tam 1979 yılında da bunu yapar.
“Baktım durum karışık, ben de artık gideyim, şansımı deniyeyim, eğer muvaffak olursam ailemi de götürürüm“ diyor Norayr Demirci o günler için. Gidiyor; bir sürü yerde çalıyor, başta İsrailli sanatçılar olmak üzere (ki, “Sev Kardeşim“ in asıl sahibi koca İlyanit’e bile çalmış) herkese eşlik ediyor ve bir süre sonra kendi stüdyosunu kuracak kadar “muvaffak“ oluyor.
Ondan sonra da keyifli günler başlamış zaten. Aile dostu olduğu Neşe Karaböcek’in bütün çalışmaları orada yapılmış, bitirilmiş; buradan onu sormayı akıl edenlerin işleri (başta Ajda Pekkan’ın “Sarıl Bana“ sı olma üzere) orada halledilmiş, arta kalan zamanda da, yukarda sözünü ettiğimiz albümüne girecek şarkılar üzerinde çalışmış, hala da öyle yapıyor. Norayr Demirci ile,
Universal’in bir odasında karşı karşıya geldim ve bu yazıya ancak binde biri sızabilmiş uzun bir görüşme yaptım. Tam beklediğim gibi biriydi Norayr Demirci. Tombul, şeker bir adam. Kendisi ile barışık, hayattan artık çok şey beklemeyen biri. Bu albümü ile kuş kondurmadığını o da biliyor. Tek istediği, artık çok uzak olduğu bu topraklara yeni bir iz bırakmak. Eski yaptıkları ile onu kimsenin hatırlamayacağını, anmayacağını düşünüyor olmalı. Haksız da değil, ben anmaya kalktım da ne oldu, koca albümü kilimlerin arasına göndermekten hiç imtina etmedim. Belki de, öyle ya da böyle, “iz“ izdir.


BULURSANIZ KAÇIRMAYIN

Dert Ortağım / Semiramis Pekkan – Odeon – 45’lik

Dert Ortağım / Nermin Candan – Elif – 45’lik

Benim Bekleyenim Var / Mualla Akın – Ömer – 45’lik

Kulaklarımda Sesin / Kamuran Akkor – Sahibinin Sesi – 45’lik

Özledim Seni / Atınç – Odeon – 45’lik

Ajda’93 / Ajda Pekkan – Raks – CD

Anadolu Rüzgarları / Norayr Demirci – Universal – CD

NAİM DİLMENER


[email protected]



Diğer Yazılar