PARAMPARÇA GÖNÜLLER
1990’lı yılların en yaratıcı isimlerinden biri olan Ümit Sayın, uzun bir ara sonrası “Mai” adlı albümü ile yeniden aramızda. Plakçı vitrinlerinde – raflarında, Candan Erçetin’in pembeli albümü ile özellikle yan yana tutulan maviler içerisindeki bu albüm, hem bir ‘şarkıcı’ hem de bir ‘şarkı yazarı’ olarak mükemmel işler çıkarmış Ümit Sayın’ın (çok genç yaşına rağmen) bir olgunluk dönemi çalışması. Gündelik hayatın sözcükleri ile örülmüş olmasına rağmen dinleyeni bir – seksen yere seren dizeler, başlamış – bitmiş aşkların – ilişkilerin her türden duygusunu daha ilk notası ile birlikte karşı tarafa geçiren şarkılar yazmış – yaratmış bir isim Ümit Sayın. Başta Tarkan olmak üzere, genç dalganın en önemli isimlerinin, şarkılarını söylemek – seslendirmek için yarıştığı biri de aynı zamanda. Ve bütün bunları o yapmıyormuş gibi sakin, ya da bütün bunlar (şu çağda ve bu piyasada) çok olağan şeylermiş gibi sessiz biri. Kulüp kulüp gezmiyor, kameralara kendi kendini ihbar ederek yakalatmıyor, ne kadar ‘çapkın’ olduğunu sabah akşam yüzümüze haykırmıyor, o manken – (bir an önce ünlenmeye hevesli) bu yeniyetme şarkıcı arasında mekik dokumuyor. Yani kendi gününü gün, bizimkini gece etmiyor. (Albüm kapağında özellikle belirtilmiş olduğu gibi) Kavacık ya da İdealtepe’deki evinde oturuyor, yaşanan ya da yaşanacak olan ‘duygular’ üzerinde kafa yoruyor ve önümüze her biri bir sahicilik abidesi sayılması gereken şarkılarını sürüyor: “Gönül yareler içinde hüzünler şehrine yürüyor” ya da “Mavi gecelerde kavuşmak” özlemi ile yanıp tutuşuyor da olsa fark etmiyor; bu önünüze sürülen şarkıların bir bölümü ya da hepsi o saniye sizin şarkılarınız oluyor, yaşadıklarınıza eşlik etmeye başlıyor. O kadar duru, o kadar inandırıcı şarkılar bunlar. Yazanın, bütün bunları yaşamış olup olmadığıyla ilgilenmeksizin, hatta bu soruyu aklınızdan geçirmeksizin kapılıp gidiyorsunuz. Şu sentetik ilişkiler çağında, gece başlayıp sabah biten aşklardan dahi bir ‘tarih’, bir ‘destan’ çıkarılabilmesi için çekildikleri kulelerinde ‘çılgın kalabalık’ için slogan üretmekle meşgul nice tüccarın aksine, Ümit Sayın; birilerinin peşinde kendisini koyverip gidenler için de, kapıyı çekip çıkmış ya da kapılar yüzüne çarpılmışlar için de tutunacak bir dal uzatıyor, ayakta kalmayı – tümden yok olup gitmeyi engelleyecek sihirli sözcükleri fısıldıyor: “Ben senden geçerim sevdalı denizim...”
HİCRAN OLUR GÖNÜL MESKENİ
90 ortalarında, (Tarkan, Özlem Tekin ve Mirkelam gibi) kayda değer bir dolu ismi çatısı altında toplamayı becermiş İstanbul Plak’a bağlı olarak çalışan isimlerden biri olan Ümit Sayın, bir ‘besteci’ olarak ünlenmesinin hemen ardından, bir kısmını Ozan Çolakoğlu ile birlikte yazdığı şarkılardan oluşan ilk albümünü yayınlamıştı. 1996 tarihli bu albüm, “Kıyafetler: Bahar Korçan, Kuaför: Zeki Doğulu” ve benzeri albüm kapağı notlarından dolayı ilk elde yeni bir ‘mamul’ ile karşı karşıya olduğumuz hissiyatını uyandırmaktaydı ama bunun böyle olmadığını, herkes çok kısa bir süre içinde anlayacaktı. Başta “Hicran” ve (Ümit Sayın’ın belki de ‘slogan’a hafifçe göz kırptığı tek şarkı olan) “Caneylom” olmak üzere ‘aşk dolu şarkılar’ çalmaya başladığında, bu ‘yeni gelen’in bir fabrika imalatı olmayıp, emekle – sabırla (Fikret Şeneş’in Canan’a yazdığı o benzersiz dizede olduğu gibi) “gönül tezgahında aşk okuyan – aşk dokuyan” biri olduğu netleşecek ve her geçen gün Ümit Sayın takıntılı - tutkunu kişilerin sayısı artacaktı. Bu albümü, büyük çoğunlukla Ümit Sayın şarkılarından oluşan Zeynep Dizdar’ın “Yolun Açık Ola” albümü takip etti. “Mai”de, “Aşk bitmiyor, şarkılar bitmiyor, hayat geçiyor, sen, bitmiyor” denilerek altı çizilmiş, dosta – düşmana ilan edilmiş ‘sonsuz bir aşk’ın ilk yıllarının bir ürünü olan bu albüm sonrası, Ümit Sayın 1999 yılında (yine isimsiz, ya da yine ‘Ümit Sayın’ olarak adlandırılmış) ikinci albümünü yayınladı. En çok – en sahici – en inandırıcı seven yine oydu: “Bu dünyada en çok kim sever, bu yerlere göklere kim sığdıramaz?” sorusunun cevabını hepimiz bir ağızdan vermiştik: O tabii ki, o tabii ki!.. O günden bugüne beş yıl geçti. Sayın’ın eski firması ile yaşadığı sorunlardan dolayı, üçüncü bir albüm için bu kadar çok beklemek gerekti. Sony Türkiye’nin başına geçen Şemsettin Göktaş’ın, yaratıcı olana prim veren yönetim anlayışının bir sonucu olarak Sony’nin bünyesine dahil olan Sayın’ın bu son albümü yine hayatın her anından süzülüp yaratılmış şarkılarla dolu. Sony’nin yetkin isimlerinden biri olan Emre Aksu’nun da büyük çabaları sonrası önümüze gelebilmiş “Mai”de, Sayın, ağırlıklı olarak, birlikteyken harikalar yarattığı Ozan Çolakoğlu ile çalışmış. Sadun Ersönmez, Mehmet Ali Sanlıkol ve (Sayın’ın bir başka eski tanıdığı olan) Özgür Buldum albümün diğer temel taşları. Ama ‘dev kadro’ o kadarla sınırlı değil. Erdem Sökmen’den İsmail Soyberk’e, Mehmet Akatay’dan Sibel Gürsoy’a, Zeynep Dizdar’a kadar, her şarkının altında yetkin imzalar var. Albümün açılış şarkısı “Mavi Geceler”i delicesine dayanılmaz kılan bir ‘geri vokal’ kadrosu var: Ercüment Vural, Yeşim Vatan, Tuba Önal, Cihan Okan, Sarper ve Sibel Gürsoy... Her biri, şu an zirvede duran bir dolu isimden daha iyi ‘ses’, daha iyi ‘şarkıcı’ olan bu isimlerin hak ettikleri yerde olmamalarının suçlusu kendileri değil, ‘müzik’siz dönmek için azami gayreti harcamaya başlamış olan şu müzik piyasamızın bizzat kendisi. Hele hele Sibel Gürsoy... Böyle bir şarkıcıyı arka planda tutmak için herkesin delirmiş olması gerekir ki, galiba durum şu an tam olarak böyle... Kapağın bir yerine “Mai: Eski dilde mavi, Arapça’da su ile ilgili, suya ilişkin” açıklamasını bile gayet artistik bir şekilde yerleştirmeyi becermiş Oya Karabal’ın, kapak tasarımı ise olağanüstü. Şarkıların ruhuna çok uygun bir tasarım bu, üstelik çok da görsel. Ön kapakta, bir bilge, bir çelebi tavrı ile durmakta olan Ümit Sayın, böyle bir ‘duruş’u gerçekten hak eden nadir isimlerden bir tanesi. Bu şarkılara karışmak, içlerinden geçmek ya da içinizden geçirmek için yalnızca bir kere kulak vermek yeterli. Gerisini onlar hallediyor. Öylesine mucizevi bir tarafı var Ümit Sayın’ın.
BULURSANIZ KAÇIRMAYIN
Ümit Sayın’ın her şeyi
Bendeniz’in de her şeyi ama en çok “Gönül Yareler İçinde”si
Zeynep Dizdar’ın (başta “Vazgeç Gönül” olmak üzere) bütün şarkıları
SAKIN YAKLAŞMAYIN
Size, severken ya da nefret ederken ne yapmanız gerektiğini kelime kelime dikte ettiren şarkılar – şarkıcılar
“Üç sloganda aşk ve ayrılık” reçetesini evirip çevirip önünüze süren besteciler
Aşkı ‘gündelik bir hikaye’ sanan ya da sizin öyle sanmanız için çırpınan sözde görmüş geçirmişler
“Siyah – beyaz film gibi” şarkılar yazma iddiası ile yola çıkıp Barbara Cartland’a toslayanlar
“Pazara kadar – mezara kadar” şarkı söylese bile, bir tek anında inandırıcı olamayacak elektronik – teknolojik beyefendiler
“Beni unut” deyip, aslında unutsanız da – unutmasanız da umurunda olmayacak gibi gözüken sentetik kumaş tutkunu bluzlular - gömlekliler
NAİM DİLMENER