OTURURKEN DOSTLARLA BİR MASADA BAŞ BAŞA
13 Mart 2022 Pazar 13:04
Köklü gruplarımızdandır Yeni Türkü; geçmişi 70’lerin sonlarına kadar uzanır. Ankara Fen Lisesi kökenli Selim Atakan, lise ve üniversite arkadaşlarından birkaçını yan yana getirerek oluşturmuştu grubu. Atakan’ın müzikal geçmişi ise çok daha eskilere uzanmaktaydı, 60’ların ikinci yarısına kadar. 1967 yılında, Milliyet’in düzenlediği “Liselerarası Hafif Batı Müziği Yarışması”nda, Ankara Fen Lisesi’ni temsil eden grubun içindeydi.
Yeni Türkü, 70’ler bitmeden yayımlanan ilk albümü “Buğdayın Türküsü” (ki bu albüm de yeniden yayımlanmak üzere; her şeyin dijitale evrilebildiği bir çağda bile, bu mükemmel ilk albüm karanlıkta kalmıştı) ile önce ODTÜ’yü, ardından diğer okul ve üniversiteleri, sonra da bütün Ankara’yı ateşe verdi. Yükselen faşist dalgalar, sertleşen çizme sesleri nedeniyle bir “vaha” vazifesi görmüştü bu albüm ve sığınan sığınanaydı.
Ardından “Akdeniz Akdeniz” gibi, memleketin gelmiş geçmiş en iyi albümlerinden biri geldi. Ama böyle olmasına rağmen grubun Ankara’dan dışarı taşması için daha fazla beklememiz gerekti. Cuntanın iktidardan (“yan cebime koy” biçiminde de olsa) sıkılmasını, sivilimsi bir idareye kavuşulmasını bekledik. Bu olunca patladı Yeni Türkü; koltuklarının altında o güne kadar yaptıkları muhteşem albümlerle geldiler müziğin merkezi İstanbul’a ve beklenen oldu: Yaktılar gemileri, dönüş yoktu artık geri.
Şarkılarla Dalga Dalga Efkar
Henüz herkesin kendisini saçma sapan pop şarkılara teslim etmediği zamanlardı. Hatta çoğunluğun henüz teslim etmediğinden söz edilebilirdi. Bu nedenle Yeni Türkü’nün (onlar için eski/bizim için yeni) şarkıları hepimize ilaç gibi geldi. Badireler atlatmış, içerde ve dışarda türlü imtihanlardan geçmiştik ve tek istediğimiz, kendi başımıza kalmak, kendimizi dinlemek, hayatımızı nasıl sürdürebileceğimize karar vermekti. Ve işte Yeni Türkü de, tam bu türden duygu ve isteklerimize cevap vermişti. Sanki (her birimizi ayrı ayrı olmak üzere) bizi anlatıyordu: “Sanma ki yaralı uçmaz bir daha, takılmış kanadı göçmen buluta, anlatır eski beni şimdiki bana…” Dört elle sarıldık onlara. Albümleri baskı üzerine baskı yaptı, şarkılarını hep bir ağızdan söyler olduk.
Memlekette her şey insanları bir arada tutmamak üzerine kuruludur ya, aynısı müzik grupları için de geçerlidir. Bir zaman sonra Selim Atakan gruptan ayrıldı ve direksiyonun başına Derya Köroğlu geçti.
Köroğlu ve (bir kısmı yeni) arkadaşları, öncelikle grubun hayatta ve ayakta olduğunu (hem dinleyici hem de prodüktörlere) anlatmak için mücadele verdiler. Ardından da Yeni Türkü’nün “yeni” yanını diri tutmak için büyük bir gayret harcadılar. Kısacık ama çok şey anlatan bir isimle (“Yeni”) albüm yayımladılar önce; ardından da türlü çeşitli sahnelerde, mekanlarda, festivallerde imtihan üzerine imtihan verdiler. Ve başardılar. Onlara inandık; Yeni Türkü hala yeni hatta yepyeniydi ve bizimleydi.
Şarkılarla Dalga Dalga Hayat
“Şimdi Ve Sonra” adlı (kapak tasarımı da bir sanat eseri seviyesinde olan) yeni albümleri ise, bütün bu bildiğimiz durumun ötesine taşıyor. Sözcüğün mutlak anlamıyla “yeni”, yepyeni şarkılarla çıktılar karşımıza. Bir yandan, o paha biçilmez sound’larına hala çok sadıklar. Ama bir yandan da, (hepimiz ya da çoğumuz gibi) yeni çağın basiretsizliğini, kaypaklığını, sentetikliğini kavramış ve karşısında nasıl durulabileceğini keşfetmişler.
Sözleri Funda Çetin ve (“Sorma Bana”nın mükemmel şairi) Turgay Fişekçi’ye ait “Eyvallah” ile mükemmel bir açılış yapıyor albüm. Bu şarkı, Yeni Türkü’nün en sevilen şarkılarının arasına yerleşebilecek bir şarkı; “Aşk Yeniden”in, “Günebakan”ın, “Vira Vira”nın hemen yanına. Diğer şarkılar da öyle; hiçbiri, başka bir albümden gelmiş de, bu albüme karışmış gibi değil. Hepsi, o “bütünlük” dediğimiz ve nerdeyse tarihe karışmak üzere olan yapının, eşsiz birer parçası. Söz ve müziği Köroğlu’na ait şarkılar da (“İmkansız”, “Sevgi Özleyendir”), başka isimlerle ortak yaratılanlar da (“Böyle Gitmez”, “Şimdi ve Sonra”); hepsi ama hepsi emsalsiz.
İki büyük sürpriz de var. Biri Ümmüşen’in “(Seni yerlerde göklerde bulamazlarken, bende gizli olduğunu) Sezenler Olmuş”u. Diğeri ise Haris Alexiou’nun “Telli Telli”, “Maskeli Balo” ve “Olmasa Mektubun”un orijinallerini de içinde bulunduran (Manos Loizos’la yaptığı) “Ta Tragoudia Tis Haroulas” albümünden seçilmiş bir başka şarkı (“Sevda mıdır Yoksa”). Bu ikinci şarkı Gülay’ın “Cesaretin Var mı?” adlı albümünde mevcuttu ama grubun el atmasıyla birlikte, mükemmel bir Yeni Türkü şarkısına dönüşmüş oldu.
Şimdi ve sonra ya da çok çok sonra, hiç farketmez; Yeni Türkü bizi yalnız bırakmamaya kararlı. Biz de (kendimizi kollamak adına) aynısını yapıyoruz.
Şimdi Ve Sonra, Yeni Türkü, DMC
NAİM DİLMENER
Diğer Yazılar
17 Aralık 2024 Salı 21:13
EMI, Türk popunun emektarlarından Hurşit Yenigün’ün önderliğinde çok parlak çok da sıra dışı bir projeye imza attı. EMI, Türk popunun altın çağı olan 70’lerden, o döneme sahiden damgasını vurmuş sanatçı ve şarkılardan bir demeti tek bir albümde getirdi önümüze. Nur Yoldaş, Banu, Melike Demirağ, İskender Doğan, Ercan Turgut, Kartal Kaan, Güzin ile Baha, Esmeray, Semiha Yankı ve Atilla Atasoy; o zamanlar bile bir araya gelememişken, bu sefer Hurşit Yenigün’ün önderliğinde toplandılar ve en önemli şarkılarını, Türk popunın tarihinde zaten çoktan yerini almış şarkılarını yeniden söylediler. Hepsi birden; Hurşit Yenigün’ün Sezen Aksu tarafından söylenmiş “Gölge Etme” adlı şarkısının üstüne yeniden yazılmış “Çok şükür tekrar kavuştuk birbirimize, bir hüzünlü şarkı oldu ayrılık bize” dizeleri ile açıyor albümü ve sırayla, birer birer en önemli şarkılarını söylemeye geçiyorlar.
11 Aralık 2024 Çarşamba 16:27
Kitsch’ten bol bir şey yoktur Türk topunda. Ama ‘en, en, en kitsch?’ diyecek olursanız Rana ve Selçuk Alagöz diyebilirim. Bütün bir müzik geçmişlerini, bizi eğlendirmek, keyiflendirmek, güldürmek üzerine kurdular… Bütün o kılık kıyafetler, şarkı sözleri, plak kapakları, Kızılderili tabloları, ‘Stüdyo Taç’ fotoğrafları, Malabadi Köprüsü’nde başlayan ve biten aşkların öyküleri, Edremit’ten Van’a bakmalar. Hepsi, hepsi parmak ısırtacak güzellikte. Alagözler koca bir tarihi böyle kurdular ve hâlâ devam ediyorlar.
17 Kasım 2024 Pazar 10:16
Tam dört yıl önce kaybetmiştik Hamiyet Yüceses’i, 10 Temmuz 1996 tarihinde. Türk Sanat Müziği’nin bu ‘ölmez’ şarkıcısı, 80’li yaşlarının hemen başında aramızdan ayrılmıştı. Yazılarımda; ‘ölmez’, ‘muhteşem’, ‘mükemmel’, ‘inanılmaz’ gibi sıfatları çok sık kullandığımı bu konuda cimrilik etmek bir yana aksine son derece bonkör davrandığımı herkes bilmekte. Ama doğrusunu söylemek gerekirse, kimi zamanlar; okurun, bu sıfatları uygun bulduğum insanlara dudak büktüğünü ya da burun kıvırdığını hissetmiyor ya da duymuyor değilim. Benim ‘muhteşem’im, herkesin ‘muhteşem’i olmuyor kimi zamanlar. Bu, yazmakta ya da anlatmakta olduğum kişinin bu sıfatı hak etmiyor olmasından değil, herkesin, benim kadar abartmaya niyetli olmamasından kaynaklanmakta. Ama bu sefer, herkesin, hepinizin, benimle hemfikir olacağınızdan asla şüphe duymadan uçuşturacağım en şahane sıfatları... Yazının konusu Hamiyet Yüceses, öyle olunca da akan sular herkes için durmakta...
03 Kasım 2024 Pazar 09:24
Esmeray, tam da “Eski Dostlar” projesi içinde yer almış, çalışmanın – şarkı söylemenin tadını yeniden çıkartabilmeye başlamıştı. Hayat, daha fazlasına izin vermedi. Türk popunun gelmiş geçmiş en renkli şarkıcılarından biri olan Esmeray, daha yapacağı onlarca şey varken, genç sayılabilecek bir yaşta aramızdan ayrıldı. Şarkıcının anısına, geçtiğimiz günlerde özel bir gece düzenlendi. Bu gecede, başta, vefa duygusu en gelişmiş sanatçılarımızdan Sezen Aksu olmak üzere, epey sayıda isim sahneye çıktı, Esmeray şarkıları söyledi. Şimdi de, Tan Müzik, “Unutamadık Seni / Unutama Beni” adlı bir albüm verdi piyasaya. Otuz yıla yakındır şarkı söyleyen Esmeray’ın, müzikal geçmişinin en önemli anları – noktaları yer almakta bu albümde.
07 Ekim 2024 Pazartesi 22:49
Hepimizin ağzında aynı cümleler, aynı sloganlar: “Müzik piyasamız çöktü! Artık kim, neden albüm (ya da şarkı) yapsın ki? ADSL’ler, 3G’ler gürül gürül, daya aletini bedava doldur!” DMC’nin başındaki Samsun Demir’in bir televizyon programında söylediği gibi her şey; “Musluklardan bedava meyve suyu, gazoz, ayran aktığını düşünün; bunlara para verip de alan çıkar mı hiç? Müzik de öyle, musluklardan bedava akıyor şimdi.”
Demir’in metaforu doğru ve zekice. Şarkılar “Her şey serbest!” diye sular seller gibi (bedava elbette) kapışılıyorsa, içinde akrep olsun olmasın, kim elini cebine atar ki? Artık öyle olduğu içindir ki, daha az yazılıyor-yaratılıyor, bunların da daha azı yayınlanabiliyor. Çünkü kimsede moral-motivasyon kalmadı.
28 Eylül 2024 Cumartesi 19:52
Şu ‘Popstar’ ve benzeri yarışmalar, bir sürü şeyin yanında şunu da gösterdi: Herkes ünlü olmak istiyor. Şarkıcı, olmadı oyuncu, o da olmadı dizici, sunucu ya da futbolcu. Eh, kimseye “Ne gerek var şimdi, otur oturduğun yerde!” demeye hakkımız yok, isterler elbet; renkli hayat-eğlence bu işte, para bu işte. Böyle bir toplu isteğin elbette tatsız bir yanı da var. Hiç normal seyirci – dinleyici kalmayabilir geriye…
Ama, “Rekabet bunu gerektiriyor zaten” der, birbirimizi dinler ya da seyrederiz artık, bu saçma durum da böyle çözülür. Ünlü olmanın yolunu bir şekilde açmış olanlardan ikisinin, Bayhan ve Sezen’in albümleri henüz yayınlandı. Bayhan ilk, Sezen ise ikinci Ahmet Özden postasından.
15 Eylül 2024 Pazar 09:44
Yıl 2002: Alpay, “Küçük Bir Öykü... Best of (Volume One)” adlı albümünü DMC’den çıkartıyor. Türk popunun temelini atanların en başında gelen sanatçı, kırk küsur yıllık bir zamanı; hiç geri çekilmeden, arkalara kalmadan sürdürebilen tek kişi olarak müzikal yaşamını sürdürmekte. 60, 70 ve 80’lerde hep başa oynamış bu ulu çınar, tıpkı 90’larda yaptığı gibi, 2000’lerde de, genç kuşak şarkıcılara meydan okuyor, “ben hala buradayım” diyor. Geçen yıl, müzikal yaşamının en güzel albümlerinden biri olan “Tango & Latin”i yayınlamıştı, bu yıl da bir “best of” ile karşımızda. Kırk küsur yıllık süre içerisinde, yüzlerce isim geldi geçti Türk popundan. Bırakın eski günleri, 90’ların ilk yarısında ortaya çıkan genç isimler bile sıralarını savdı, unutulup gitti. Alpay hala şarkı söylüyor, biz hala dinliyoruz.