OTURURKEN DOSTLARLA BİR MASADA BAŞ BAŞA
Köklü gruplarımızdandır Yeni Türkü; geçmişi 70’lerin sonlarına kadar uzanır. Ankara Fen Lisesi kökenli Selim Atakan, lise ve üniversite arkadaşlarından birkaçını yan yana getirerek oluşturmuştu grubu. Atakan’ın müzikal geçmişi ise çok daha eskilere uzanmaktaydı, 60’ların ikinci yarısına kadar. 1967 yılında, Milliyet’in düzenlediği “Liselerarası Hafif Batı Müziği Yarışması”nda, Ankara Fen Lisesi’ni temsil eden grubun içindeydi.
Yeni Türkü, 70’ler bitmeden yayımlanan ilk albümü “Buğdayın Türküsü” (ki bu albüm de yeniden yayımlanmak üzere; her şeyin dijitale evrilebildiği bir çağda bile, bu mükemmel ilk albüm karanlıkta kalmıştı) ile önce ODTÜ’yü, ardından diğer okul ve üniversiteleri, sonra da bütün Ankara’yı ateşe verdi. Yükselen faşist dalgalar, sertleşen çizme sesleri nedeniyle bir “vaha” vazifesi görmüştü bu albüm ve sığınan sığınanaydı.
Ardından “Akdeniz Akdeniz” gibi, memleketin gelmiş geçmiş en iyi albümlerinden biri geldi. Ama böyle olmasına rağmen grubun Ankara’dan dışarı taşması için daha fazla beklememiz gerekti. Cuntanın iktidardan (“yan cebime koy” biçiminde de olsa) sıkılmasını, sivilimsi bir idareye kavuşulmasını bekledik. Bu olunca patladı Yeni Türkü; koltuklarının altında o güne kadar yaptıkları muhteşem albümlerle geldiler müziğin merkezi İstanbul’a ve beklenen oldu: Yaktılar gemileri, dönüş yoktu artık geri.
Şarkılarla Dalga Dalga Efkar
Henüz herkesin kendisini saçma sapan pop şarkılara teslim etmediği zamanlardı. Hatta çoğunluğun henüz teslim etmediğinden söz edilebilirdi. Bu nedenle Yeni Türkü’nün (onlar için eski/bizim için yeni) şarkıları hepimize ilaç gibi geldi. Badireler atlatmış, içerde ve dışarda türlü imtihanlardan geçmiştik ve tek istediğimiz, kendi başımıza kalmak, kendimizi dinlemek, hayatımızı nasıl sürdürebileceğimize karar vermekti. Ve işte Yeni Türkü de, tam bu türden duygu ve isteklerimize cevap vermişti. Sanki (her birimizi ayrı ayrı olmak üzere) bizi anlatıyordu: “Sanma ki yaralı uçmaz bir daha, takılmış kanadı göçmen buluta, anlatır eski beni şimdiki bana…” Dört elle sarıldık onlara. Albümleri baskı üzerine baskı yaptı, şarkılarını hep bir ağızdan söyler olduk.
Memlekette her şey insanları bir arada tutmamak üzerine kuruludur ya, aynısı müzik grupları için de geçerlidir. Bir zaman sonra Selim Atakan gruptan ayrıldı ve direksiyonun başına Derya Köroğlu geçti.
Köroğlu ve (bir kısmı yeni) arkadaşları, öncelikle grubun hayatta ve ayakta olduğunu (hem dinleyici hem de prodüktörlere) anlatmak için mücadele verdiler. Ardından da Yeni Türkü’nün “yeni” yanını diri tutmak için büyük bir gayret harcadılar. Kısacık ama çok şey anlatan bir isimle (“Yeni”) albüm yayımladılar önce; ardından da türlü çeşitli sahnelerde, mekanlarda, festivallerde imtihan üzerine imtihan verdiler. Ve başardılar. Onlara inandık; Yeni Türkü hala yeni hatta yepyeniydi ve bizimleydi.
Şarkılarla Dalga Dalga Hayat
“Şimdi Ve Sonra” adlı (kapak tasarımı da bir sanat eseri seviyesinde olan) yeni albümleri ise, bütün bu bildiğimiz durumun ötesine taşıyor. Sözcüğün mutlak anlamıyla “yeni”, yepyeni şarkılarla çıktılar karşımıza. Bir yandan, o paha biçilmez sound’larına hala çok sadıklar. Ama bir yandan da, (hepimiz ya da çoğumuz gibi) yeni çağın basiretsizliğini, kaypaklığını, sentetikliğini kavramış ve karşısında nasıl durulabileceğini keşfetmişler.
Sözleri Funda Çetin ve (“Sorma Bana”nın mükemmel şairi) Turgay Fişekçi’ye ait “Eyvallah” ile mükemmel bir açılış yapıyor albüm. Bu şarkı, Yeni Türkü’nün en sevilen şarkılarının arasına yerleşebilecek bir şarkı; “Aşk Yeniden”in, “Günebakan”ın, “Vira Vira”nın hemen yanına. Diğer şarkılar da öyle; hiçbiri, başka bir albümden gelmiş de, bu albüme karışmış gibi değil. Hepsi, o “bütünlük” dediğimiz ve nerdeyse tarihe karışmak üzere olan yapının, eşsiz birer parçası. Söz ve müziği Köroğlu’na ait şarkılar da (“İmkansız”, “Sevgi Özleyendir”), başka isimlerle ortak yaratılanlar da (“Böyle Gitmez”, “Şimdi ve Sonra”); hepsi ama hepsi emsalsiz.
İki büyük sürpriz de var. Biri Ümmüşen’in “(Seni yerlerde göklerde bulamazlarken, bende gizli olduğunu) Sezenler Olmuş”u. Diğeri ise Haris Alexiou’nun “Telli Telli”, “Maskeli Balo” ve “Olmasa Mektubun”un orijinallerini de içinde bulunduran (Manos Loizos’la yaptığı) “Ta Tragoudia Tis Haroulas” albümünden seçilmiş bir başka şarkı (“Sevda mıdır Yoksa”). Bu ikinci şarkı Gülay’ın “Cesaretin Var mı?” adlı albümünde mevcuttu ama grubun el atmasıyla birlikte, mükemmel bir Yeni Türkü şarkısına dönüşmüş oldu.
Şimdi ve sonra ya da çok çok sonra, hiç farketmez; Yeni Türkü bizi yalnız bırakmamaya kararlı. Biz de (kendimizi kollamak adına) aynısını yapıyoruz.
Şimdi Ve Sonra, Yeni Türkü, DMC
NAİM DİLMENER