KÜÇÜK BAHÇELERİN BÜYÜK İÇİNDE
02 Temmuz 2023 Pazar 17:48
“Harika Çocuk” İlhan Erşahin, bu sefer de prodüktör kimliği ile karşımızda. Erşahin’in, “Müziğin bağımsızlığını korumak amacıyla” giriştiği “Nublu” projesi kapsamında açtığı mekanda; Norah Jones ve Bebel Gilberto gibi sonraları ünleri alıp yürüyecek isimleri ilk kez dinleyiciye sunmuş ve hem yenilikçi tavrı hem de geleceği görme konusundaki isabetli kararları ile dikkatleri çekmişti. Erşahin’in huzurlara çıkardığı Norah Jones, şimdi sekiz Grammy’li bir star. Brezilyalı ünlü gitarist Joao Gilberto’nun kızı olan Bebel Gilberto ise, 2000 yılında yayınlanan “Tanto Tempo” adlı albümü ile (başı Grammy’e ermese de) epeyce ses getirmiş ve oldukça fazla sayıda hayran edinmişti. Gilberto, aşağı yukarı bir yıl sonra, aynı albümün bu sefer remix versiyonu (“Tanto Tempo Remixes”) ile daha da geniş yığınlara ulaştı. “Tanto Tempo” şarkılarının remix versiyonlarının bir bölümü, eleştirmenler tarafından “biraz Sade etkisinde kalmış” şeklinde değerlendirilmiş olmasına rağmen, albümün bu farklı yüzü çoğu insana cazip geldi ve Gilberto, standart versiyonlar ile giremediği farklı mekanların da kapısını araladı... İlhan Erşahin, şimdi de, iki disklik “The Temple of Soul Sessions” adlı albüm ya da projede; elektronik müziğin (Kraftwerk ve benzerlerinin yaptığı) çok naif ilk örneklerden başlayıp, günümüze kadar aldığı bütün yolu özetlemeye – harmanlamaya niyetlenmiş. Erşahin, zaten yeterince zor olan bu işle de yetinmemiş. Müzisyenimiz, elektronik alt yapının içine; caz, hip – hop ve “club” (house) gibi (yanyana getirilemez değil ama) getirilmesi bayağı bir emek ve beceri isteyen türleri – eğilimleri katmış ve hepsini birbirinin içinden geçirip çok zor varılabilir (sağlam) bir noktaya varmış. Üstelik birbirinden ilginç denemeler yapmayı ve (bir zaman sonra ünleneceklerine hiç şüphe olmayan) yeni sesleri – yetenekleri bize sunmayı da ihmal etmemiş. Yetenekli doğmanın – olmanın yetmediğini, ancak deneyerek – çalışarak bir basamak daha yukarı çıkılabileceğini en iyi bilenlerden İlhan Erşahin. Her zaman böyle düşünmüş, böyle yapmıştır.
BU BAHÇEDE MÜZİK
İlhan Erşahin’i hiç ticari olmayan her türlü projesinde desteklemekten hiç geri durmamış Doublemoon ve Golden Horn firmalarının web sitelerine göre; Erşahin, 1965 Stockholm doğumlu. Tenor saksofon ile 16 yaşında tanışmış. Berklee’den alınan bir burs ile Amerika kapısı aralanıyor ve asıl hikaye de o zaman başlıyor... Hem Amerika hem Türkiye’de (Bodrum ve İstanbul’da sahneye çıkmalar; Tuna Ötenel, İmer Demirer, Nezih Yeşilnil ve Nüket Ruacan ile ortak işler...) yapılan sayısız çalışmadan sonra, nihayet 1995 yılında ilk albüm yayınlanıyor: “She Said”. İlhan Erşahin’in kendi şarkılarının üzerine Aşık Veysel’in “İnce uzun Bir Yoldayım”ını eklediği bu albüm, birkaç yıl sonra yurt dışında basılacak albümü olan “Our Song”a da kaynak teşkil etti. “Home”, “Virgo” ve “Wax Poetic” adlı albümlerle günümüze ulaşan Erşahin’in geçen yıl da, “Love Trio” adlı çalışması yayınlanmıştı. Şimdi de “The Temple of...” çalışması ile karşımızda. İlhan Erşahin, Thor Madsen, Charles Stella, Daniel Wyatt ve Avram Gleitsman tarafından yazılıp onlarca müzisyen – şarkıcı tarafından hayat verilmiş tam 20 şarkının bulunduğu bu projede en çarpıcı renk, DJ Cil’in bazı şarkılarda estirdiği oryantal rüzgarlar. Muhtemelen Arap kökenli olan DJ’imiz, çok tanıdık nağmeler savuruyor. Albümlerin minik bir kulak tırmalayan noktası var. Birinci albümün yedinci şarkısı olan “So Much Machine” (bir parça da, vokalde yer alan Diana’nın katkısı ile) Abba’nın “Day Before You Came” adlı şarkısına epeyce paralel gidiyor. Ama o kadar kusur herkeste (ya da o kadar ince eleme – sık dokuma her eleştirmende) bulunuyor artık.
Farklı bir sese kulak vermek ve (yeni bir Norah Jones olamasalar bile) gelecekte mutlaka karşımıza çıkacak çok yetenekli epeyce sayıda ismi işin ta en başından tanımak için bulunmaz bir fırsat bu iki albümlük proje. (Aman aman aman) kaçırmayın.
BULURSANIZ KAÇIRMAYIN
Our Song – Golden Horn – CD
Home – Doublemoon – CD
Virgo – Doublemoon – CD
Wax Poetic – Doublemoon – CD
Wonderland – Doublemoon – CD
Love Trio – Numoon – CD
The Temple of Soul Sessions Vol. 1, 2 – Numoon – CD
NAİM DİLMENER
Diğer Yazılar
17 Aralık 2024 Salı 21:13
EMI, Türk popunun emektarlarından Hurşit Yenigün’ün önderliğinde çok parlak çok da sıra dışı bir projeye imza attı. EMI, Türk popunun altın çağı olan 70’lerden, o döneme sahiden damgasını vurmuş sanatçı ve şarkılardan bir demeti tek bir albümde getirdi önümüze. Nur Yoldaş, Banu, Melike Demirağ, İskender Doğan, Ercan Turgut, Kartal Kaan, Güzin ile Baha, Esmeray, Semiha Yankı ve Atilla Atasoy; o zamanlar bile bir araya gelememişken, bu sefer Hurşit Yenigün’ün önderliğinde toplandılar ve en önemli şarkılarını, Türk popunın tarihinde zaten çoktan yerini almış şarkılarını yeniden söylediler. Hepsi birden; Hurşit Yenigün’ün Sezen Aksu tarafından söylenmiş “Gölge Etme” adlı şarkısının üstüne yeniden yazılmış “Çok şükür tekrar kavuştuk birbirimize, bir hüzünlü şarkı oldu ayrılık bize” dizeleri ile açıyor albümü ve sırayla, birer birer en önemli şarkılarını söylemeye geçiyorlar.
11 Aralık 2024 Çarşamba 16:27
Kitsch’ten bol bir şey yoktur Türk topunda. Ama ‘en, en, en kitsch?’ diyecek olursanız Rana ve Selçuk Alagöz diyebilirim. Bütün bir müzik geçmişlerini, bizi eğlendirmek, keyiflendirmek, güldürmek üzerine kurdular… Bütün o kılık kıyafetler, şarkı sözleri, plak kapakları, Kızılderili tabloları, ‘Stüdyo Taç’ fotoğrafları, Malabadi Köprüsü’nde başlayan ve biten aşkların öyküleri, Edremit’ten Van’a bakmalar. Hepsi, hepsi parmak ısırtacak güzellikte. Alagözler koca bir tarihi böyle kurdular ve hâlâ devam ediyorlar.
17 Kasım 2024 Pazar 10:16
Tam dört yıl önce kaybetmiştik Hamiyet Yüceses’i, 10 Temmuz 1996 tarihinde. Türk Sanat Müziği’nin bu ‘ölmez’ şarkıcısı, 80’li yaşlarının hemen başında aramızdan ayrılmıştı. Yazılarımda; ‘ölmez’, ‘muhteşem’, ‘mükemmel’, ‘inanılmaz’ gibi sıfatları çok sık kullandığımı bu konuda cimrilik etmek bir yana aksine son derece bonkör davrandığımı herkes bilmekte. Ama doğrusunu söylemek gerekirse, kimi zamanlar; okurun, bu sıfatları uygun bulduğum insanlara dudak büktüğünü ya da burun kıvırdığını hissetmiyor ya da duymuyor değilim. Benim ‘muhteşem’im, herkesin ‘muhteşem’i olmuyor kimi zamanlar. Bu, yazmakta ya da anlatmakta olduğum kişinin bu sıfatı hak etmiyor olmasından değil, herkesin, benim kadar abartmaya niyetli olmamasından kaynaklanmakta. Ama bu sefer, herkesin, hepinizin, benimle hemfikir olacağınızdan asla şüphe duymadan uçuşturacağım en şahane sıfatları... Yazının konusu Hamiyet Yüceses, öyle olunca da akan sular herkes için durmakta...
03 Kasım 2024 Pazar 09:24
Esmeray, tam da “Eski Dostlar” projesi içinde yer almış, çalışmanın – şarkı söylemenin tadını yeniden çıkartabilmeye başlamıştı. Hayat, daha fazlasına izin vermedi. Türk popunun gelmiş geçmiş en renkli şarkıcılarından biri olan Esmeray, daha yapacağı onlarca şey varken, genç sayılabilecek bir yaşta aramızdan ayrıldı. Şarkıcının anısına, geçtiğimiz günlerde özel bir gece düzenlendi. Bu gecede, başta, vefa duygusu en gelişmiş sanatçılarımızdan Sezen Aksu olmak üzere, epey sayıda isim sahneye çıktı, Esmeray şarkıları söyledi. Şimdi de, Tan Müzik, “Unutamadık Seni / Unutama Beni” adlı bir albüm verdi piyasaya. Otuz yıla yakındır şarkı söyleyen Esmeray’ın, müzikal geçmişinin en önemli anları – noktaları yer almakta bu albümde.
07 Ekim 2024 Pazartesi 22:49
Hepimizin ağzında aynı cümleler, aynı sloganlar: “Müzik piyasamız çöktü! Artık kim, neden albüm (ya da şarkı) yapsın ki? ADSL’ler, 3G’ler gürül gürül, daya aletini bedava doldur!” DMC’nin başındaki Samsun Demir’in bir televizyon programında söylediği gibi her şey; “Musluklardan bedava meyve suyu, gazoz, ayran aktığını düşünün; bunlara para verip de alan çıkar mı hiç? Müzik de öyle, musluklardan bedava akıyor şimdi.”
Demir’in metaforu doğru ve zekice. Şarkılar “Her şey serbest!” diye sular seller gibi (bedava elbette) kapışılıyorsa, içinde akrep olsun olmasın, kim elini cebine atar ki? Artık öyle olduğu içindir ki, daha az yazılıyor-yaratılıyor, bunların da daha azı yayınlanabiliyor. Çünkü kimsede moral-motivasyon kalmadı.
28 Eylül 2024 Cumartesi 19:52
Şu ‘Popstar’ ve benzeri yarışmalar, bir sürü şeyin yanında şunu da gösterdi: Herkes ünlü olmak istiyor. Şarkıcı, olmadı oyuncu, o da olmadı dizici, sunucu ya da futbolcu. Eh, kimseye “Ne gerek var şimdi, otur oturduğun yerde!” demeye hakkımız yok, isterler elbet; renkli hayat-eğlence bu işte, para bu işte. Böyle bir toplu isteğin elbette tatsız bir yanı da var. Hiç normal seyirci – dinleyici kalmayabilir geriye…
Ama, “Rekabet bunu gerektiriyor zaten” der, birbirimizi dinler ya da seyrederiz artık, bu saçma durum da böyle çözülür. Ünlü olmanın yolunu bir şekilde açmış olanlardan ikisinin, Bayhan ve Sezen’in albümleri henüz yayınlandı. Bayhan ilk, Sezen ise ikinci Ahmet Özden postasından.
15 Eylül 2024 Pazar 09:44
Yıl 2002: Alpay, “Küçük Bir Öykü... Best of (Volume One)” adlı albümünü DMC’den çıkartıyor. Türk popunun temelini atanların en başında gelen sanatçı, kırk küsur yıllık bir zamanı; hiç geri çekilmeden, arkalara kalmadan sürdürebilen tek kişi olarak müzikal yaşamını sürdürmekte. 60, 70 ve 80’lerde hep başa oynamış bu ulu çınar, tıpkı 90’larda yaptığı gibi, 2000’lerde de, genç kuşak şarkıcılara meydan okuyor, “ben hala buradayım” diyor. Geçen yıl, müzikal yaşamının en güzel albümlerinden biri olan “Tango & Latin”i yayınlamıştı, bu yıl da bir “best of” ile karşımızda. Kırk küsur yıllık süre içerisinde, yüzlerce isim geldi geçti Türk popundan. Bırakın eski günleri, 90’ların ilk yarısında ortaya çıkan genç isimler bile sıralarını savdı, unutulup gitti. Alpay hala şarkı söylüyor, biz hala dinliyoruz.