HİKMETİNDEN SUAL OLUNMAZ
İlhan İrem’in yeni albümü “Cennet İlahileri” nihayet yayınlandı. Sanatçının uzun bir süredir üzerinde çalıştığı bilinen, duyulan bu albümü birkaç anlamda yeni bir ‘dönem’ ya da ‘çağ’ın işareti. Bu albümle birlikte, İrem uzun süredir birlikte çalışıyor olduğu EMI’den ayrıldı, 2000’li yılların nitelikli ve çalışkan firmalarından TMC’ye geçti. Bu, yeni başlamış dönem ya da çağ ile ilgili ‘teknik’ bir ayrıntı; ama basit ya da o kadar da sözü edilmeye değmez bir ayrıntı değil. Çünkü ‘gönderme’ ve ‘simge’lerin adamı İlhan İrem, aynı zamanda sık sık ‘yeni bir beyaz sayfa’ açmanın da peşinde olmuş ve muhtemelen bu firma değişikliği de, özellikle (ya da bile isteye) bu ‘ilahi’ son albüme denk getirmiştir. Ama yeni dönemin asıl belirleyici unsuru hiç şüphesiz İrem’in müzikal anlamda geldiği ‘son nokta’, ya da yanaştığı yeni ‘liman’…
1973 yılından beri bizi değişmeye zorlayan, her şeyi olduğu ya da göründüğü gibi değil de sağını, solunu, altını, üstünü kurcalayarak kavramamızı öğütleyen İlhan İrem “Cennet İlahileri” ile yeni bir tepe noktasında!.. Yola 1973 yılında “bütün ellerin birleşmesi,” gibi naif ötesi bir duygu ile yola çıkmış, geçen zaman içinde hem kendisi değişmiş hem de dinleyicisini eğitmiş ve değiştirmiş (ve bir ‘bilge adam’ olarak kabul edilip bağırlara basılmış) sanatçı, artık bir parça daha ‘sakin’.
İlhan İrem’in müzikal yaşamının kırılma noktası, 80’li yılların başına denk gelir. İrem o yıllarda, yeni bir başlangıç yapmak için eski defterleri dürmek gerektiğini düşünmüş ve hesabı “Bezgin” albümünün üzerinden görmüş, halletmişti. Müzik dünyasının geleneksel standartlarına hiçbir zaman yüz vermemiş olan İrem, bu albüm sonrası kendisi için piyasa tarafından çizilmiş ‘kabul edilebilir’ limitleri de kollamaktan vazgeçmiş, ardına dahi bakmadan bildiğini okumaya başlamıştı. “Patlarsa patlasın,” deyip mayınlara basmış, işin “Ve Ötesi”ne geçmişti. “Işık ve sevgiyle” beslenmiş düşünce ve duyguların daha kapalı, daha simgesel bir biçimde dile getirildiği bir dönem başlamıştı “Bezgin” sonrası. “Beni tanıyan anlayacaktır,” diye düşündü İrem ve yanılmadı. Açılan yeni ‘pencere’, geniş çok geniş bir kapı gibi kabul edildi, zaman içinde İrem’in ardından yürüyenlerin sayısı yüz binleri buldu. Onu bir ‘bilge’ olarak kalbine basanların sayısı günümüzde de çok fazla. Zaten İrem’i ayakta tutan da, peşinden gelen, onu takip eden kitlenin derin bağlılığı, sevgisi, desteği. O söylüyor, anlatıyor, onlar da dinliyor ve her söylenenden feyz alıyorlar. “Cennet İlahileri” belki de en çok onlara bir şeyler söylüyor olacak.
PENCERE, KAPI VE ÖTESİ
Ama bu sefer İrem, sanki bundan fazlasını istiyor, ya da bekliyor gibi. Bu bilinen, çok iyi tanınan kitlenin dışına da taşmak, şarkılarını daha geniş bir kesime yaymak istiyor sanki. Belki de bu nedenle, ya da bu ve başka nedenlerle o alıştığımız ‘kapalı’ ya da ‘simgesel’ dünya (çoğu unsuruyla baki kalmak şartıyla) biraz daha anlaşılır, biraz daha içine kolay girilebilir olmuş. “Işık ve sevgi” unsurları elbette hala baki ama şu netlikte, açıklıkta dizeler de var: “Allahım aç kapılarını,” ya da “Hikmetinden sual olunmaz, sıfatların saymakla bitmez…”
“Aşk Kapıları” ve “Hu” şarkılarının içinden çekip aldığımız bu dizeler Hansu İrem’e ait. Belki de Hansu İrem kaç yıldır İlhan İrem ile birlikte söylüyor, söylemeye çalışıyor olduklarının adını koymuş oldu böylelikle. Belki. Ama emin değiliz! Belki de, Hansu ve İlhan İrem yalnızca “Bir parça daha…” açık olmaya karar verdiler, tamamen değil de bir parça daha açık. Bu ‘bir parça daha açık olma’ tahmini yalnızca ‘söz’ ya da anlatılanlarla ilgili değil. Müzikal yapı (ya da ‘sound’) da, İrem’in daha önceki albümlerine göre daha ‘sade’ ya da daha anlaşılır. Hatta İrem’in bu albümdeki vokal biçimi de hesaba katıldığında, 80 başındaki “Bezgin” günlerine (geriye dönüş değil de) bir köprü atıldığı da söylenebilir.
Şüphesiz İrem’in dünyasında artık “Giderken bıraktığım, asmalar üzüm olmuş!” açıklık ya da netliğinde dizeler hiç olmayacak… Ama öyle ya da böyle, açık ya da kapalı, anında anlaşılır ya da içine asla sirayet edilemez, yani nasıl olursa olsun, (bu satırların yazarı, “Boşver boşver arkadaş, başka bulursun…” günlerinden beri sıkı bir İlhan İrem hayranı hatta fanatiği olduğu için bu sözleri büyük bir inançla sarfetmekte) her türlü İlhan İrem şarkısı yaşamı zenginleştirir, dinleyenin önünde başka ‘yarın’lar, başka ‘dünya’lar açar. Bu sefer de öyle olacak! Büyüklüğü gerçekten hak etmiş ‘büyük ve çelebi bir üstad’ın kaç yıldır üzerinde çalıştığı, bin bir emek ve zorlukla, yaratıcılık kriziyle tamamladığı bu albüm, bu şarkılar; nerede duruluyorsa durulsun, hangi pencereden bakılıyorsa bakılsın, herkesi ama herkesi etkileyebilecek, dönüştürebilecek bir güce sahip. Yeter ki kulak verilebilsin.
BULURSANIZ KAÇIRMAYIN
İlhan İrem’in (başta ilk dönem 45’likleri olmak üzere) nesi var, nesi yoksa
Ama en çok en çok “Birleşsin Bütün Eller”, “Anlasana”, “Son Selam” ve “Sensiz de Yaşanıyor” şarkıları
“Pencere… Köprü… Ve Ötesi…” kitabı
SAKIN YAKLAŞMAYIN
Bu toprakların gördüğü en ‘hesaplı kitaplı korsan projesi’ olan İlham İren ve Gerçekler Orkestrası’nın “Elveda Sevgilim” 45’liği
KEŞKE OLSA
(Mesela “Havalar Nasıl Sizin Şehirde” adlı şarkıda) bir İlhan İrem-Göksel düet’i
KEŞKE OLMASA
‘N’ ve ‘M’nin yerlerini değiştirmeye bel bağlamış ‘korsan’lar (hatta ‘buluş’larını iade etme niyetiyle söylersek: ‘korsam’lar)
‘Elveda’ ya da (İrem kızımızı durduk yerde karalamak olacak ama öyle değil; hem ‘İrem’ bağlantısı var, hem de şarkı gerçekten bir facia) ‘hayalet sevgilim’ler
NAİM DİLMENER