GÜRELİ’NİN ODASI
02 Mayıs 2021 Pazar 20:17
Mehmet Güreli de alem adam. Boydan boya “odalarda ışıksızım” teması üzerine kurulmuş bir müzik piyasasına “kendi odası” ile girmeye kalkışıyor. Bu da yetmiyor, albüm sonrası söylediklerinde-anlattıklarında; bu odada keyfinin yerinde olduğunu, kimse dokunmasa, kendi kendine bin yıl yazabileceğini – çizecebileceğini söylüyor. “Keyfi yerinde” dedim ise lafın gelişi elbette. Odaya yapılan yolculuğun en önemi nedeni bir “keyif alma” isteğinden ziyade; bunalımların, sıkıntıların, vazgeçişlerin, terkediş ya da edilişlerin; başkalarını araya katmadan, bir başına, “bir odada” anlatılmaya - atlatılmaya çalışılması… Yaşananların, başkalarının hayatını işgal etmemesi, yakın arkadaşlar üzerinde duygusal bir şantaja dönüşmemesi için (Kayahan ve benzerlerinin aksine) elinden geleni ardına koymama çabası… Bu sebepledir ki; Mehmet Güreli’nin, her bir anı, notası, sözcüğü, dizesi çok doğal, çok sahici… On parmağında bin marifet olan sanatçılardan Mehmet Güreli. Her yaptığı, ancak Mehmet Güreli’nin yapabileceği (belki anlayabileceği) kadar çok kişisel, çok ayrıksı olmasına rağmen, karşısındakini umursayan – kollayan biri aslında. Her şey; başıyla bu dünya ile dertte olan herkese, tutunabileceği bir dal, sarılabileceği bir “şey” uzatma niyeti – isteği ile yapılmakta. Yazılanlar-çizilenler hep bunun için. Resimler, kitaplar, dergiler ve albümler de.
Bu memlekette, başı belada olan herhangi bir kişinin, herhangi bir noktada yolunun Mehmet Güreli ile kesişmemiş olması bana hiç mümkün görünmüyor. “Hava kararmadan da gecenin güzel olduğunu” bilenler, “bir haber almadan yollara” çıkamayanlar, “yıllardır neden söz ettikleri bilinmemiş şarkıları dinlemeyi” sürdürenler, “özlemekten, istemekten, beklemekten” perişan olanlar, sessizlikte boğulan ya da sessizliği boğanlar için Mehmet Güreli tılsımlı bir isim. İçinden geçecekleri, isterlerse kısmen, isterlerse tepeden tırnağa değişip çıkacakları şeyler sunuyor onlara Güreli. Bazen bir Simenon kitabı ile başlarını kuma göbebileceklerini, her şey biraz daha anlaşılır ve baş edilebilir bir noktaya geldiğinde de, kaldıkları yerden devam edebileceklerini öğütlüyor onlara…
Bazen de, bir saniye vakit kaybının bile ölümcül olabileceğini, elden gelen her şeyin o an yapılmasını, kapının çarpılıp hemen çıkılmasını, ya da kapıyı kilitleyip kimsenin gitmesine izin verilmemesini… Sonrası, “kişinin kendi odası”na yapacağı yolculuğa kalıyor. Bu yolculuk, “gidip de dönmemek, dönüp de görmemek” ihtimali göz önünde bulundurularak yapılabiliyor ancak. Onu-bunu unutarak, kendinize ne kadar açılabileceğinize bağlı her şey. Dibe de vurabilir ya da insan içine çıkar, üstelik sırtınızı dönebilir bir durumda güçlü kulaçlar da atabilirsiniz.
UÇURTMANIN KAÇIŞI
Mehmet Güreli’nin son albümü “Odamda Yolculuk”, her şeye ve herkese rağmen sonu iyi getirilmiş bir yolculukta olup bitenleri anlatıyor bize. İhtiyacımız olduğunda bakalım, başımız sıkıştığında paniğe kapılmayalım, ayaklarımızın üzerinde sağlam duralım diye bize anlatılan bir yolculuk bu. Güreli’nin odası bir “panik odası” değil. Bu nedenle; kaçmak, kurtulmak, gizlenmek için değil bu oda. Saymak-dökmek ve ufalanma pahasına hesap görmek için bu oda. Görkem Yeltan, Güreli’nin notalarını, muhtemelen Güreli’nin bizzat kendisini bile şaşırtacak bir yetkinlikte aktarmış şarkı sözlerine. Bu çapta bir kafa ve duygu birliğine bugüne kadar rastlanmamış olması da ihtimal dahilinde. Güreli’nin şarkıları, taşıdıkları ağır hüzün havasına rağmen, bu sefer biraz daha melodik ve daha çabuk öğrenilebilir bir biçime bürünmüşler. Şarkı dendiğinde; “duygu uydurmak” değil, gerçekten olup biteni yazmak gerektiğini düşünmüş bir sanatçının, bu sefer bütün kapılarını, büyük bir cesaretle dışarıya açmasının bir örneği bu albüm.
Bir Romy Schneider, Jimi Hendrix ya da Marilyn Monroe posterinin altında, elinde gitarı, tek başına kalmayı seçmiş birinin zayıflığı – gücü – zenginliği ile kurulmuş bir dünyadan süzülüp bize ulaştırılmış bir mesaj bu albüm. Mesajı almayı bir saniye bile ertelemeyin.
BULURSANIZ KAÇIRMAYIN
Vapurlar – Ada - CD
Cihangir’de Bir Gece – Ada – CD
Yağmur – Ada – CD
Odamda Yolculuk – Ada – CD
Kent Ozanları 1 (Derleme) – Ada – CD
Başucu Şarkıları (Zuhal Olcay) – Ada – CD
NAİM DİLMENER
[email protected]
Diğer Yazılar
11 Aralık 2024 Çarşamba 16:27
Kitsch’ten bol bir şey yoktur Türk topunda. Ama ‘en, en, en kitsch?’ diyecek olursanız Rana ve Selçuk Alagöz diyebilirim. Bütün bir müzik geçmişlerini, bizi eğlendirmek, keyiflendirmek, güldürmek üzerine kurdular… Bütün o kılık kıyafetler, şarkı sözleri, plak kapakları, Kızılderili tabloları, ‘Stüdyo Taç’ fotoğrafları, Malabadi Köprüsü’nde başlayan ve biten aşkların öyküleri, Edremit’ten Van’a bakmalar. Hepsi, hepsi parmak ısırtacak güzellikte. Alagözler koca bir tarihi böyle kurdular ve hâlâ devam ediyorlar.
17 Kasım 2024 Pazar 10:16
Tam dört yıl önce kaybetmiştik Hamiyet Yüceses’i, 10 Temmuz 1996 tarihinde. Türk Sanat Müziği’nin bu ‘ölmez’ şarkıcısı, 80’li yaşlarının hemen başında aramızdan ayrılmıştı. Yazılarımda; ‘ölmez’, ‘muhteşem’, ‘mükemmel’, ‘inanılmaz’ gibi sıfatları çok sık kullandığımı bu konuda cimrilik etmek bir yana aksine son derece bonkör davrandığımı herkes bilmekte. Ama doğrusunu söylemek gerekirse, kimi zamanlar; okurun, bu sıfatları uygun bulduğum insanlara dudak büktüğünü ya da burun kıvırdığını hissetmiyor ya da duymuyor değilim. Benim ‘muhteşem’im, herkesin ‘muhteşem’i olmuyor kimi zamanlar. Bu, yazmakta ya da anlatmakta olduğum kişinin bu sıfatı hak etmiyor olmasından değil, herkesin, benim kadar abartmaya niyetli olmamasından kaynaklanmakta. Ama bu sefer, herkesin, hepinizin, benimle hemfikir olacağınızdan asla şüphe duymadan uçuşturacağım en şahane sıfatları... Yazının konusu Hamiyet Yüceses, öyle olunca da akan sular herkes için durmakta...
03 Kasım 2024 Pazar 09:24
Esmeray, tam da “Eski Dostlar” projesi içinde yer almış, çalışmanın – şarkı söylemenin tadını yeniden çıkartabilmeye başlamıştı. Hayat, daha fazlasına izin vermedi. Türk popunun gelmiş geçmiş en renkli şarkıcılarından biri olan Esmeray, daha yapacağı onlarca şey varken, genç sayılabilecek bir yaşta aramızdan ayrıldı. Şarkıcının anısına, geçtiğimiz günlerde özel bir gece düzenlendi. Bu gecede, başta, vefa duygusu en gelişmiş sanatçılarımızdan Sezen Aksu olmak üzere, epey sayıda isim sahneye çıktı, Esmeray şarkıları söyledi. Şimdi de, Tan Müzik, “Unutamadık Seni / Unutama Beni” adlı bir albüm verdi piyasaya. Otuz yıla yakındır şarkı söyleyen Esmeray’ın, müzikal geçmişinin en önemli anları – noktaları yer almakta bu albümde.
07 Ekim 2024 Pazartesi 22:49
Hepimizin ağzında aynı cümleler, aynı sloganlar: “Müzik piyasamız çöktü! Artık kim, neden albüm (ya da şarkı) yapsın ki? ADSL’ler, 3G’ler gürül gürül, daya aletini bedava doldur!” DMC’nin başındaki Samsun Demir’in bir televizyon programında söylediği gibi her şey; “Musluklardan bedava meyve suyu, gazoz, ayran aktığını düşünün; bunlara para verip de alan çıkar mı hiç? Müzik de öyle, musluklardan bedava akıyor şimdi.”
Demir’in metaforu doğru ve zekice. Şarkılar “Her şey serbest!” diye sular seller gibi (bedava elbette) kapışılıyorsa, içinde akrep olsun olmasın, kim elini cebine atar ki? Artık öyle olduğu içindir ki, daha az yazılıyor-yaratılıyor, bunların da daha azı yayınlanabiliyor. Çünkü kimsede moral-motivasyon kalmadı.
28 Eylül 2024 Cumartesi 19:52
Şu ‘Popstar’ ve benzeri yarışmalar, bir sürü şeyin yanında şunu da gösterdi: Herkes ünlü olmak istiyor. Şarkıcı, olmadı oyuncu, o da olmadı dizici, sunucu ya da futbolcu. Eh, kimseye “Ne gerek var şimdi, otur oturduğun yerde!” demeye hakkımız yok, isterler elbet; renkli hayat-eğlence bu işte, para bu işte. Böyle bir toplu isteğin elbette tatsız bir yanı da var. Hiç normal seyirci – dinleyici kalmayabilir geriye…
Ama, “Rekabet bunu gerektiriyor zaten” der, birbirimizi dinler ya da seyrederiz artık, bu saçma durum da böyle çözülür. Ünlü olmanın yolunu bir şekilde açmış olanlardan ikisinin, Bayhan ve Sezen’in albümleri henüz yayınlandı. Bayhan ilk, Sezen ise ikinci Ahmet Özden postasından.
15 Eylül 2024 Pazar 09:44
Yıl 2002: Alpay, “Küçük Bir Öykü... Best of (Volume One)” adlı albümünü DMC’den çıkartıyor. Türk popunun temelini atanların en başında gelen sanatçı, kırk küsur yıllık bir zamanı; hiç geri çekilmeden, arkalara kalmadan sürdürebilen tek kişi olarak müzikal yaşamını sürdürmekte. 60, 70 ve 80’lerde hep başa oynamış bu ulu çınar, tıpkı 90’larda yaptığı gibi, 2000’lerde de, genç kuşak şarkıcılara meydan okuyor, “ben hala buradayım” diyor. Geçen yıl, müzikal yaşamının en güzel albümlerinden biri olan “Tango & Latin”i yayınlamıştı, bu yıl da bir “best of” ile karşımızda. Kırk küsur yıllık süre içerisinde, yüzlerce isim geldi geçti Türk popundan. Bırakın eski günleri, 90’ların ilk yarısında ortaya çıkan genç isimler bile sıralarını savdı, unutulup gitti. Alpay hala şarkı söylüyor, biz hala dinliyoruz.