ÇIKALIM YAYLALARA SEVDALIKLAR EDELİM
29 Ekim 2023 Pazar 21:13
Hayatının baharında, daha 34 yaşındayken kaybettiğimiz Kazım Koyuncu’nun kardeşi Niyazi Koyuncu “Muço Pa!” adlı ilk albümünü geçtiğimiz günlerde yayımladı.
Kazım Koyuncu’yu kaybettiğimiz günden beri unut(a)madık. Bunda vakitsiz çekip gidişi de rol oynamaktaydı ama asıl sebep, mükemmel bir insan ve daha da mükemmel bir müzisyen oluşuydu. Biz hayranları, “Daha neler neler yapacak, daha ne şarkılar, ne albümler dinleyeceğiz ondan” der ya da düşünürken kaybedivermiştik onu. Eksikliğini, o gün bugündür kimseler giderebilmiş ya da kapatabilmiş değil. Çünkü o hakikaten bambaşkaydı.
Niyazi Koyuncu’nun Kazım Koyuncu gibi kalplere damgasını vurmuş birinin kardeşi oluşu bir yandan avantaj ama bir yandan da değil. İstese de istemese de hep ağabeyi ile karşılaştırılacak ve bu durum, hak ettiği ilginin, sevginin bir parça törpülenmesine sebep olacak. Ama öte yandan da, yıllardır kimseler yakıştırılamamış Kazım Koyuncu’nun yerine baş aday olabilir. Bu yalnızca kardeşi olduğundan değil, hatta tamamen bundan bağımsız olarak, duruşu ve şarkılarıyla bunu hak ettiği, edeceği içindir.
Nasıl Yapalım?
Hem anonim halk ezgileri hem de bestelerden oluşturulmuş repertuvarıyla “Muço Pa!” (“Nasıl Yapalım”) son derece özgün bir albüm. Rock’un merkeze alındığı bir albüm bu; ve tıpkı Kazım Koyuncu’da olduğu gibi Karadeniz’in sesi, nefesi, enstrümanı şarkıların tamamına (rastgele değil) layıkıyla yerleştirilmiş.
Çok değil bir yirmi yıl öncesine kadar Karadeniz, (şimdiki gibi beton yığını değil) gerçekten “zümrüt yeşili” bir cennetti. Bir on-on beş yıl öncesine kadar da faşistlerin güç savaşlarına, bilek mücadelelerine giriştiği bir yer değil, insandan yana olanların insanca bir yaşamı her şeyin üzerinde tuttukları bir bölgeydi. Ama işte memleketi esir almış çürüme oraya da sirayet etti. Ama bütün bunlara rağmen (Hopa’da olup bitenlerin de gösterdiği gibi) Karadeniz, diğer bölgelerimiz kadar kolay bırakmıyor kendisini. Her alanda olduğu gibi müzikte de bu böyle.
Üniversiteyi Eskişehir’de okuyan ve tam bu sıralarda müzik ile tanışan Niyazi Koyuncu da, kendisini kolay bırakmayan bu bölgenin müzik alanındaki son temsilcisi…
Albümde Kazım Koyuncu’nun kitleleri havalara uçurma gücüne sahip “Hayde”si de bulunmakta; hem de tam merkeze yerleştirilmiş. Anonim ezgiler “Köprü Ortası”, “Heydane”, “Deli Bulut”, “Kar Yağdı” ve “Kuça Kuça Davdivar” muhtemelen orijinal halleriyle de çok can yakmış, çok fazla kişinin hislerine tercüman olup durmuşlardı. Ama Niyazi Koyuncu’nun ellerinde, dünyanın neresinde çalınırsa çalınsın yadırganmayacak, aksine akışlarına teslim olunacak bir hal almışlar.
Nereye Gidiyor Bu zaman?
“So ulun ham ora, so ulun ham duliya, kriyana? Ti mele var iziren nana, muço pa ham serepe votana (Nereye gidiyor bu zaman, nereye gidiyor bu iş, bu dünya? İlerisi görünmüyor anne, nasıl yapayım, karanlıkları aydınlatayım?” diye soruyor Niyazi Koyuncu albüme ismini veren şarkısında. Ve çokdilli bir biçimde hep bu sorunsalın etrafında dolanıyor: “Ne oluyor, nereye gidiyoruz?”
Bu şarkı ve yazımızın başlığını aldığımız Erol Alkan’ın şarkısı “Nuriye”, küçük Koyuncu’nun ilk albümünün en müthiş, en dokunaklı noktaları. Her iki şarkı da, genç Niyazi Koyuncu’nun şarkı söylemek ya da albüm yapmaktaki muradını açık bir biçimde aktarıyor. (Tıpkı ağabeyi gibi) daha iyi günler için söylüyor şarkılarını. Daha insanca bir yaşam sürülebilecek, sırt sırta ya da omuz omuza verilerek ulaşılacak bir yarın için.
Böyle müzisyenler var oldukça da, bundan umudu kesmememiz gerek. Hayat bildiğini okuyacak, zalimleri gömecektir; biz olmasak da benzerlerimiz, bu ve buna benzer şarkılar eşliğinde kutlayacaktır o günleri; horonlarla, halaylarla.
Muço Pa!, Niyazi Koyuncu, Beyoğlu Metropol
NAİM DİLMENER
Diğer Yazılar
17 Aralık 2024 Salı 21:13
EMI, Türk popunun emektarlarından Hurşit Yenigün’ün önderliğinde çok parlak çok da sıra dışı bir projeye imza attı. EMI, Türk popunun altın çağı olan 70’lerden, o döneme sahiden damgasını vurmuş sanatçı ve şarkılardan bir demeti tek bir albümde getirdi önümüze. Nur Yoldaş, Banu, Melike Demirağ, İskender Doğan, Ercan Turgut, Kartal Kaan, Güzin ile Baha, Esmeray, Semiha Yankı ve Atilla Atasoy; o zamanlar bile bir araya gelememişken, bu sefer Hurşit Yenigün’ün önderliğinde toplandılar ve en önemli şarkılarını, Türk popunın tarihinde zaten çoktan yerini almış şarkılarını yeniden söylediler. Hepsi birden; Hurşit Yenigün’ün Sezen Aksu tarafından söylenmiş “Gölge Etme” adlı şarkısının üstüne yeniden yazılmış “Çok şükür tekrar kavuştuk birbirimize, bir hüzünlü şarkı oldu ayrılık bize” dizeleri ile açıyor albümü ve sırayla, birer birer en önemli şarkılarını söylemeye geçiyorlar.
11 Aralık 2024 Çarşamba 16:27
Kitsch’ten bol bir şey yoktur Türk topunda. Ama ‘en, en, en kitsch?’ diyecek olursanız Rana ve Selçuk Alagöz diyebilirim. Bütün bir müzik geçmişlerini, bizi eğlendirmek, keyiflendirmek, güldürmek üzerine kurdular… Bütün o kılık kıyafetler, şarkı sözleri, plak kapakları, Kızılderili tabloları, ‘Stüdyo Taç’ fotoğrafları, Malabadi Köprüsü’nde başlayan ve biten aşkların öyküleri, Edremit’ten Van’a bakmalar. Hepsi, hepsi parmak ısırtacak güzellikte. Alagözler koca bir tarihi böyle kurdular ve hâlâ devam ediyorlar.
17 Kasım 2024 Pazar 10:16
Tam dört yıl önce kaybetmiştik Hamiyet Yüceses’i, 10 Temmuz 1996 tarihinde. Türk Sanat Müziği’nin bu ‘ölmez’ şarkıcısı, 80’li yaşlarının hemen başında aramızdan ayrılmıştı. Yazılarımda; ‘ölmez’, ‘muhteşem’, ‘mükemmel’, ‘inanılmaz’ gibi sıfatları çok sık kullandığımı bu konuda cimrilik etmek bir yana aksine son derece bonkör davrandığımı herkes bilmekte. Ama doğrusunu söylemek gerekirse, kimi zamanlar; okurun, bu sıfatları uygun bulduğum insanlara dudak büktüğünü ya da burun kıvırdığını hissetmiyor ya da duymuyor değilim. Benim ‘muhteşem’im, herkesin ‘muhteşem’i olmuyor kimi zamanlar. Bu, yazmakta ya da anlatmakta olduğum kişinin bu sıfatı hak etmiyor olmasından değil, herkesin, benim kadar abartmaya niyetli olmamasından kaynaklanmakta. Ama bu sefer, herkesin, hepinizin, benimle hemfikir olacağınızdan asla şüphe duymadan uçuşturacağım en şahane sıfatları... Yazının konusu Hamiyet Yüceses, öyle olunca da akan sular herkes için durmakta...
03 Kasım 2024 Pazar 09:24
Esmeray, tam da “Eski Dostlar” projesi içinde yer almış, çalışmanın – şarkı söylemenin tadını yeniden çıkartabilmeye başlamıştı. Hayat, daha fazlasına izin vermedi. Türk popunun gelmiş geçmiş en renkli şarkıcılarından biri olan Esmeray, daha yapacağı onlarca şey varken, genç sayılabilecek bir yaşta aramızdan ayrıldı. Şarkıcının anısına, geçtiğimiz günlerde özel bir gece düzenlendi. Bu gecede, başta, vefa duygusu en gelişmiş sanatçılarımızdan Sezen Aksu olmak üzere, epey sayıda isim sahneye çıktı, Esmeray şarkıları söyledi. Şimdi de, Tan Müzik, “Unutamadık Seni / Unutama Beni” adlı bir albüm verdi piyasaya. Otuz yıla yakındır şarkı söyleyen Esmeray’ın, müzikal geçmişinin en önemli anları – noktaları yer almakta bu albümde.
07 Ekim 2024 Pazartesi 22:49
Hepimizin ağzında aynı cümleler, aynı sloganlar: “Müzik piyasamız çöktü! Artık kim, neden albüm (ya da şarkı) yapsın ki? ADSL’ler, 3G’ler gürül gürül, daya aletini bedava doldur!” DMC’nin başındaki Samsun Demir’in bir televizyon programında söylediği gibi her şey; “Musluklardan bedava meyve suyu, gazoz, ayran aktığını düşünün; bunlara para verip de alan çıkar mı hiç? Müzik de öyle, musluklardan bedava akıyor şimdi.”
Demir’in metaforu doğru ve zekice. Şarkılar “Her şey serbest!” diye sular seller gibi (bedava elbette) kapışılıyorsa, içinde akrep olsun olmasın, kim elini cebine atar ki? Artık öyle olduğu içindir ki, daha az yazılıyor-yaratılıyor, bunların da daha azı yayınlanabiliyor. Çünkü kimsede moral-motivasyon kalmadı.
28 Eylül 2024 Cumartesi 19:52
Şu ‘Popstar’ ve benzeri yarışmalar, bir sürü şeyin yanında şunu da gösterdi: Herkes ünlü olmak istiyor. Şarkıcı, olmadı oyuncu, o da olmadı dizici, sunucu ya da futbolcu. Eh, kimseye “Ne gerek var şimdi, otur oturduğun yerde!” demeye hakkımız yok, isterler elbet; renkli hayat-eğlence bu işte, para bu işte. Böyle bir toplu isteğin elbette tatsız bir yanı da var. Hiç normal seyirci – dinleyici kalmayabilir geriye…
Ama, “Rekabet bunu gerektiriyor zaten” der, birbirimizi dinler ya da seyrederiz artık, bu saçma durum da böyle çözülür. Ünlü olmanın yolunu bir şekilde açmış olanlardan ikisinin, Bayhan ve Sezen’in albümleri henüz yayınlandı. Bayhan ilk, Sezen ise ikinci Ahmet Özden postasından.
15 Eylül 2024 Pazar 09:44
Yıl 2002: Alpay, “Küçük Bir Öykü... Best of (Volume One)” adlı albümünü DMC’den çıkartıyor. Türk popunun temelini atanların en başında gelen sanatçı, kırk küsur yıllık bir zamanı; hiç geri çekilmeden, arkalara kalmadan sürdürebilen tek kişi olarak müzikal yaşamını sürdürmekte. 60, 70 ve 80’lerde hep başa oynamış bu ulu çınar, tıpkı 90’larda yaptığı gibi, 2000’lerde de, genç kuşak şarkıcılara meydan okuyor, “ben hala buradayım” diyor. Geçen yıl, müzikal yaşamının en güzel albümlerinden biri olan “Tango & Latin”i yayınlamıştı, bu yıl da bir “best of” ile karşımızda. Kırk küsur yıllık süre içerisinde, yüzlerce isim geldi geçti Türk popundan. Bırakın eski günleri, 90’ların ilk yarısında ortaya çıkan genç isimler bile sıralarını savdı, unutulup gitti. Alpay hala şarkı söylüyor, biz hala dinliyoruz.