CENNET YOLUNDAN ŞARKILAR DİNLEDİNİZ
Ülkemizin en köklü firmalarından Odeon, “Ve Tanju Okan Sahnede” adlı bir albüm yayınlayarak sanatçıyı ölümünün 15. yılında anıyor. 1996 yılının Mayıs ayında kaybettiğimiz Tanju Okan, (kimselerin şüphe etmediği gibi) memleketin gelmiş geçmiş en güçlü seslerinden biriydi. Pop müziğimizin emekleme döneminde müzik piyasasına dahil olmuş ve büyük bir kafa karışıklığının yaşandığı o yıllarda, güçlü sesine ilaveten sağlam sezgileriyle de bu akımın yükselmesine katkıda bulunmuş Tanju Okan’ın son yayınlanan albümü, stüdyo değil “canlı” kayıtlardan müteşekkil. Odeon’un da basın bülteninde belirttiği gibi, “1965-1975 yıllarında İzmir’de”, o ya da bu sahnede söylenmiş kayıtların hemen hemen hepsi, (tabir çok caiz) “cam gibi”. Tertemiz ve yayınlanmasaymış büyük kayıp olurmuş.
2000’lerle birlikte bir parça hareketlenmiş “canlı kayıtlar” konusunda, aslında gayet fakir, hatta zavallı bir durumda sayılırız. Bunun 60’lar ve 70’ler ile, sonrasının sebepleri tamamen farklıdır. 60’lar ve 70’lerin canavar gibi orkestra, müzisyen ve yorumcularının bu tür kayıtlar yayınlamalarını engelleyen en önemli unsur; kayıt şartlarının zorluğu, bu iş için gerekli aletlerin yokluğu ya da kötülüğüydü. Stüdyo şartlarının bile çok iyi sayılmadığı o günlerde, yayınlanabilecek seviyede bir konser ya da sahne performansını elde etmek, hakikaten de zor, hatta imkansızdı. Yapılabildiği kadarını da, büyük bir kısmı mükemmeliyetçi olan müzisyen ve orkestra şefleri beğenmez, yok eder ya da rafa kaldırırlardı.
İspanya’dan İtalya’ya
1990’lar ve 2000’lerin ise kayıt alet edevatı konusunda bir eksği yoktu. Ama bu sefer de, daha çözümsüz (ya da imkansız) bir durum bahis konusuydu. Müzisyen ve grupların büyük bir kısmı, “defo”suz olamıyor/duramıyordu sahnede. Yani kayıtlar gayet temiz yapılabiliyordu da, ortada kayda değer bir şey olmuyordu. Çok az istisnası oldu bu durumun; biraz Duman, biraz Şebnem Ferah, biraz başkaları. Ama mesela kalkıp da (Pink Floydlu ya da Floydsuz) bir Serdar Ortaç konseri yayınlamak, “Alın size bir mizah şaheseri; doya doya gülün!” manasına gelebilirdi ki, hiçbir plak firması, kendisine bağlı bir sanatçıyı böyle bir seviyeye düşürmek istemezdi. Bu nedenle, aletler/kayıt sistemleri takla atmaya bile izin verebildiği halde, bu alanda yayınlanan albümlerin sayısı artamadı.
Murat Gültekin’in eşsiz kapak yazısı ile de zenginleştirilmiş Tanju Okan’ın “Ve…Sahnede” albümü, sırf bu nedenle çok mühim bir albüm. Ama yalnızca bu değil. Albümün repertuvarı da müthiş. Türkçe şarkıların yanında, İngilizce, İtalyanca ve İspanyolca şarkılar da mevcut. Popumuzun toplam repertuvarı o yıllarda (nicelik itibariyle) çok zayıf olduğu için, solist ve orkestraların hemen hemen tamamı, repertuvarlarına yabancı şarkı da alırdı. Tanju Okan’ın bu albümde seslendirdiği yabancı şarkıların bir kısmının Okan’ın sesinden değil ama başka şarkıcıların sesinden kaydı mevcuttu. “Tamo e T’amero” mesela; Erol Büyükburç’un ilk plaklarından birinde yer alıyordu (bir başka dev seslimiz olan Başar Tamer de, Kadri Ünalan orkestrası eşliğinde Türkçe versiyonunu yapmıştır: “Seviyorum Seveceğim”) ve 1964 yılında (Tanju Okan ve Tülay German ile birlikte) katıldığı Balkan Melodileri Festivali’nde seslendirdiği şarkılarından biriydi. O yıl, o festivalde “Sta Sera Pago Io” adlı bir şarkı seslendirmiş olan Okan, demek ki Büyükburç’un şarkısını da sahne repertuvarına almış, seslendirmiş.
Kadınım Roberta
O yıllarda çok ama çok popüler olan (“Roberta” ve “The Shadow Of Your Smile” gibi) başka şarkılar da var albümün repertuvarında. Ama bu yabancı kotasının en ilginç şarkısı “Non Pensare A Me”. İtalya’nın divalarından sayılan (ve “Berlusconi taraftarıyım” dediği için, son zamanlarda hayranları tarafından ağır bir biçimde protesto edilmiş) Iva Zanicchi’ye 1967 yılında Sanremo’da birincilik kazandırmış bu şarkı, her Sanremo şarkısı gibi popüler olmasına bizde de popülerdi ama genellikle (Ayten Alpman ve benzeri) kadın yorumcular tarafından repertuvara dahil edilmiş, memleket çapında bir bilinirlik/yaygınlık kazanamamıştı. Ama bu son albümden görülebildiği kadarıyla, bu emsalsiz şarkı Okan’ın sesinde de mükemmel bir hal almış. Alpman’ın nasıl söylediği konusunda bir fikrimiz yok çünkü herhangi bir kaydı mevcut değil ama Okan’ın versiyonu en az Zanicchi’ninki kadar yürek paralayıcı.
İşin Türkçe kısmı da yolunda. Zor düzenlendiği için hemen hemen herkesin “aynı türkü”yü yani bir biçimde düzenlenmiş olanı söylediği o yıllarda, meğer Okan da (Erol Büyükburç ve Tülay German gibi) “Kızılcıklar Oldu mu?”yu ve (Ayla Dikmen, Erkut Taçkın, Güneri Tecer, Nil Demirhan ve söylemediği hiçbir şey kalmamışa benzer Erol Büyükburç gibi) “Mühür Gözlüm”ü seslendirmiş. Bu versiyonların hepsi, müziğimizin geçmişi adına büyük zenginlik. İlaveten de, sanki stüdyoda seslendirilmiş kadar mükemmel “Kadınım”, “Şerefe” ve başka şarkılar, türküler. Bir tek sözlerini Mehmet Teoman’ın yazdığı “Yolculuk”un kaydı birazcık defolu; apansız bitiyor ve apansız bitiş belli olmasın diye “alkışlar” girmiş devreye. Ama bu kadarı, “kadı”nın bütün aile efradında bulunabilir.
“Ve…Sahnede” albümü, Tanju Okan’ı anmak için mükemmel bir fırsat. Bu kadar değil, şu da görülebiliyor: Meğer Okan, cennete giden yolları taş taş döşemiş sesiyle/nefesiyle.
Ve Tanju Okan Sahnede / Tanju Okan/Odeon
NAİM DİLMENER
[email protected]