BİR ONA VURUL
Türk popunun 90’lı yıllarının ikinci yarısının Mete Özgencil imzası ile dolu olduğu rahatlıkla söylenebilir. Genellikle basitliğin, bayağılığın, laçkalığın hakim olduğu bu piyasayı, elden geldiğince daha üst bir noktaya taşımak isteyen çok az sayıda insandan biri oldu Mete Özgencil. Bu az sayıda insanın da en şanslılarından biriydi ama. Beş parmağında on beş marifet olanlardandı sanatçı, bu nedenle de, birden fazla alanda düşündüklerini gerçekleştirebildi. Beste yaptı, söz yazdı, klip çekti, proje üretti, başkalarınca üretilmiş projelere el atıp derleyip toparladı, akıl verdi fikir verdi...
Öyle yaptı ve artık “vereceksen huzur ver...” safhasına gelmişken şarkı da söylemeye karar verdi, kendi albümünü hazırlamaya başladı. Özgencil’in “Olmalı” adlı albümü, Tarkan’ın tek başına sırtladığı İstanbul Plak’dan çıktı. 70’lerin bu en büyük firması, yattığı çok uzun kış uykusundan Tarkan ile birlikte uyanmış, şahlanmıştı.
Tarkan’ın yanında (Metin Arolat gibi) birkaç stara daha sahip olan firma, belli ki biraz daha açılmaya karar verip bünyesine Özgencil’i de katmış. Özgencil’in Devrim Karoğlu ile birlikte, kendi stüdyosunda ve bilgisayarın başında yarattığı bu albüm, herkesin ufkunu açacak gibi gözükmekte. Son derece sınırlı bir bütçe ve kısıtlı imkanlarla hazırlanmış olan bu projede, varılan sonuç maksadı aşmışa benziyor. Özgencil’in denemelerinden, şartları zorlama çabalarından son derece yenilikçi bir iş çıkmış ortaya. ATB, Sash!, Michael Cretu (Enigma) ve Robert Miles çizgisinde ama aynı zamanda oldukça da bizden bir albüm bu. Türk popunun çok da parlak olmayan “elektronik” alanını zenginleştirecek, dönüştürecek bir çalışma. Bu alanda, bugüne kadar epeyce şey deneyen isim çıkmamış değildi. Ama Gökhan Kırdar (ki onun da yazdığı sözler berbattı) ve Aylin Aslım dışındakiler, genellikle teneke sesleri çıkarabilmeyi becermişlerdi. Bu alanın en kayda değer ismi Alin Aslım’dı ve şimdi onun yanına Mete Özgencil’i de eklememiz gerek.
HEM HUZURLU HEM HUZURSUZ
Candan Erçetin’in ilk albümü “Hazırım” ile dikkatleri üzerine çekti Özgencil. Bu alandaki çalışmaları daha önce başlamış olmasına rağmen, ancak çok derli toplu bir proje olan ve Candan Erçetin’i müzik piyasasına temelli bir şekilde yerleştiren bu albüm ile duyuldu Mete Özgencil ismi. Bu albümün nerdeyse her şeyinin altında onun parmağı vardı. Albümden sonra çekilen kliplerde de... O güne kadar; kadının yanına bir adam, adamın yanına bir kadın konarak çekilip gitmekteydi kliplerimiz. Çift çift dağ–bayır geziliyor, şarkının her satırına bir başka manzara eşlik ediyordu. Mete Özgencil, bu anlayışı kökünden değiştirecek bir mantık ve anlayışla çekmişti Candan Erçetin’in kliplerini. Zaman zaman sıkıcı olmak pahasına, yalnızca şarkıyı kollayacak bir yol takip etmiş, hiçbir noktanın şarkının önüne geçmesine izin vermemişti. Klip dediğimiz şey, yalnızca bu şarkı için vardı ve olsa olsa tamamlayıcı bir unsur olabilirdi; şarkının önüne geçmemeli, başını alıp gitmemeliydi. Renk ve ışığın bambaşka bir şekilde kullanımı ile çok farklı bir dünya yaratılıyordu bu kliplerde. Bunun sonucunda da, bu alanın ilk yıldız ismi oldu Özgencil.
Sıra dışı bir klibe denk geldiğinizde, imzayı görmemiş bile olsanız “bu bir Mete Özgencil klibi” diyordunuz ve hiç yanılmıyordunuz. Metalik renkler, buz mavisi, turuncu, yeşil, kırmızı, siyah – beyaz bambaşka bir çerçevede sunuluyordu bize. Işık başka türlü aydınlatıyor, yıldızlarımız bu ışığın altında bir başka görünüyorlardı. Başta Nilüfer olmak üzere herkes onun peşindeydi artık. Haksız da değillerdi. Nilüfer’in “Mavilim”i, daha çok klip nedeniyle almış başını gitmişti... Her şey dört dörtlüktü orada. Her zaman çok iyi bir şarkıcı sayılmış ama genellikle çok güzel bir kadın olarak kabul edilmemiş Nilüfer, bir “dünya güzeli”ydi burada. Şarkının ritmine uygun olarak baş oynatıyor, göz kırpıyordu... Bilgisayar ile başı en hoş olan isimlerden biriydi Özgencil ve eline geçen her fırsatta bu desteğe baş vuruyordu. Çekimleri bir günde bitiriyor ama montaj ile on beş gün uğraşıyordu mesela. Nilüfer gibi çok fazla durgun birine o gözleri kırptırmak kolay şey değildi. Mete Özgencil, bilgisayarın başına çöküyor ve resmen kuş konduruyordu. Bilgisayarın bu kullanımı, Candan Erçetin’in ikinci albümü olan ve Türk popunun en iyi albümleri arasında sayılması gereken “Çapkın”da daha da ileri bir noktaya götürüldü. Şimdi de, sanatçının kendi albümü “Olmalı”yı boydan boya kapladı...
Çalışmak, denemek, yaratmak için birilerini beklemeye, destek görmeye pek de gerek olmadığını gösterdi bize Mete Özgencil. Bu iş için bir tek kişinin bile yetebileceğini söylemek istiyor bize. Yeter ki söyleyecek bir şeyiniz olsun, yeter ki bu söyleyeceklerinizi (tıpkı hayatın kendisinde olduğu gibi) kimi zaman sade, kimi zaman da karanlık bir şekilde dile getirebilin. Huzur ve huzursuzluğu aynı şarkıya sığdırabilmiş olanlardan Mete Özgencil. Hep böyleydi ve aslında herkes de böyle “olmalı”.
NAİM DİLMENER