AŞK İÇİN ÖLMELİ, AŞK O ZAMAN AŞK
31 Ekim 2022 Pazartesi 19:44
Hepimizin, kabaca “nostalji” olarak tabir ettiği geçmişe özlem dalgasını, hocamız Orhan Tekelioğlu, birkaç hafta evvel mükemmel bir biçimde tahlil etmişti bu sayfalarda. “İzleyici gördüğünü tekrar hatırlamak, hatırladığını tekrar hayal etmek, hüzünlenmek, gülmek, neşelenmek istiyor” diyordu, “bu durumun bir nostaljiden çok derin bir melankoliye tekabül ettiğini kimse fark etmiyor. Hızla değişen bir toplumun fertleri kendilerini, kendilerinin olmadığı bir geçmişte hayal ediyor ve yine, yaşantılarında olmayan bir şimdiki zamana bağlanmak istiyorlar…”
Eksiksiz ve zihin açıcı bir tahlil. Bir dolu gelişmeyi daha anlaşılır, daha ikna edici kılıyor. Cover patlamasını da, geçmiş günlerden şarkı kullanan televizyon dizilerinin ya da dizileri aratmayan “Issız Adam”ların reyting-gişe rekorlarını da.
İstanbul’da Son Tango
Ama tabii, her geçmişe el atanın ille de “para-pul” saikiyle hareket ettiğini söylemek mümkün değil. Mesela Mehtap Meral ve Sema; biri tangonun, diğeri ise kantonun baş köşede olduğu birer albüm yaptı. Sema’nın değil ama Mehtap Meral’in henüz ilk albümü üstelik. Her ikisi için de genel kabul görenin, yani para edenin, yani üç kuruş etmez o tek tip ritmlerin peşinden gitmek çocuk oyuncağı olabilecekken, bundan imtina ediyor ve zor olan yola sapıyorlar. Neden? Hiç mi akılları yok? Var. Hatta herkesten daha fazla var ve sorun tam da bu işte; fazla akıl, insana en akıl almaz şeyleri yaptırabiliyor.
Her ikisinin de derdi, banka hesaplarında/kilitli kasalarda istiflenir bir hale gelmiş “aşk”ın saf şarkılarını söyleyebilmek, aşka o eski günlerdeki kıymet ve itibarını iade etmek. Hani Sezen Aksu’nun hakikaten eşşiz bir şekilde tarif ettiği biçimiyle, uğruna ölünebilecek de olan aşk. İnsanın en saf hali ya da aşık olmayan birinin tarafından bakarak söylersek, su katılmamış bir delilik durumu.
Mümkün mü Unutmak
Müzik yaşamı küçük yaşlarda başlamış Mehtap Meral’in sesini ilk defa, Zülfü Livaneli’nin “Mutluluk” filminde, bu filmin albümünde duydu büyük bir kısmımız. Ve her duyanın da aklı kaldı bu güzel seste. “Keşke bir albüm yapsa” dedi (en azından) bir kısmımız, “bir albüm yapsa ve biz kana kana dinlesek…”
Ama o hiç acele etmedi. İşi gayet ağırdan alması yetmezmiş gibi bir de “Tango yapacağım” dedi. Neyse ki, hala bu tür istekleri (esasında, “hayalleri”) ciddiye alan yapımcı ve firmalar mevcut. Bülent Forta açtı Ada’nın kapılarını Meral’e, “Gel, yap” dedi.
Gürol Ağırbaş ile başlayan çalışmalar, bir süre sonra Baki Duyarlar ile yeni baştan, sıfırdan başladı. Ağırbaş ve Meral’in ritmleri, belki gündelik hayatın dayattıklarından, belki bu ve başka şeylerden dolayı bir türlü çakışamamıştı.
Muhtemelen (iki taraf için de) iyi oldu. Çünkü bir başka emsalsiz müzisyen olan Baki Duyarlar, resmen Meral’in içini okumuş. Ve bu okuma, Meral’in içinden kopup gelmiş şarkılara tarifsiz güzellikte kılıklar biçmiş. Albümdeki şarkıların büyük bir kısmı Mehtap Meral’e ait. Astor Piazzola’nın bir tangosuna bizzat kendisi söz yazarken, bir bestesi için de Füruğ’un kapısını çalmış. Bir de Aysel Gürel ve Selmi Andak’ın kapısını. Sezen Aksu’nun 80’lerin hemen başında seslendirdiği “Ben Her Bahar Aşık Olurum”, “Aşk”ın yalnızca saf hali olmakla kalmamış, en inandırıcı hallerinden biri de olmuş.
Efsane Kadınlar
Kaç zamandır hayatımızda ciddi bir yer işgal etmeye başlamış Sema’nın uzun isimli son albümü, bu sese/bu isme tam kalbimizin orta yerinden bağlanıvermemizin boşuna olmadığının kanıtı.
Seyyan Hanım, Deniz Kızı Eftalya, Lale ve Nergiz kardeşler başta olmak üzere, Cumhuriyet öncesi ve sonrasının (bu teşbihte hiç ama hiç hata yok) “ihtilalci” kadınlarının şarkılarını bugüne, hem de yepyenilermiş gibi taşıyan Sema’nın, Zamanımızın Bir Kahramanı olduğunu söylemek hiç abartılı olmaz. Öyle, çünkü kaç albüm, kaç konserdir, geçmişten çekip bugünlere taşıdığı her ses ve nefesin hem ait olduğu tarihini korudu hem de olabilecek en “yeni” yere taşıdı.
Sema ve benzerleri böyledir; üzerine fazladan bir şeyler eklemeyecekleri, yeni baştan yaratmayacakları hiçbir sesin/şarkının civarından geçmezler. Bu nedenle işte, Mavi Işıklar’ın sesiyle (“Öyle Bir Geçer Zaman ki” diizisinin katkılarıyla) dört bir yanımızı sarmış “Helvacı” da, kaç yıllık klasik “Sarhoş” da ve hatta (evet evet, bir tango) Necip Celal’in “Özleyiş”i de, henüz bugün yazılmış gibiler; taptaze.
Sema, Mehtap Meral ve benzerleri, efsane ses ve türlerden yola çıkıyorlar ve bizzat kendileri de, daha şimdiden, daha şu yaşlarında birer efsane haline geliyorlar.
Aşk, Mehtap Meral, Ada
İstanbullu Efsane Hanımların Dillerindeki Şarkılar 1895-1940, Sema, Kültür A.Ş.
NAİM DİLMENER
Diğer Yazılar
17 Aralık 2024 Salı 21:13
EMI, Türk popunun emektarlarından Hurşit Yenigün’ün önderliğinde çok parlak çok da sıra dışı bir projeye imza attı. EMI, Türk popunun altın çağı olan 70’lerden, o döneme sahiden damgasını vurmuş sanatçı ve şarkılardan bir demeti tek bir albümde getirdi önümüze. Nur Yoldaş, Banu, Melike Demirağ, İskender Doğan, Ercan Turgut, Kartal Kaan, Güzin ile Baha, Esmeray, Semiha Yankı ve Atilla Atasoy; o zamanlar bile bir araya gelememişken, bu sefer Hurşit Yenigün’ün önderliğinde toplandılar ve en önemli şarkılarını, Türk popunın tarihinde zaten çoktan yerini almış şarkılarını yeniden söylediler. Hepsi birden; Hurşit Yenigün’ün Sezen Aksu tarafından söylenmiş “Gölge Etme” adlı şarkısının üstüne yeniden yazılmış “Çok şükür tekrar kavuştuk birbirimize, bir hüzünlü şarkı oldu ayrılık bize” dizeleri ile açıyor albümü ve sırayla, birer birer en önemli şarkılarını söylemeye geçiyorlar.
11 Aralık 2024 Çarşamba 16:27
Kitsch’ten bol bir şey yoktur Türk topunda. Ama ‘en, en, en kitsch?’ diyecek olursanız Rana ve Selçuk Alagöz diyebilirim. Bütün bir müzik geçmişlerini, bizi eğlendirmek, keyiflendirmek, güldürmek üzerine kurdular… Bütün o kılık kıyafetler, şarkı sözleri, plak kapakları, Kızılderili tabloları, ‘Stüdyo Taç’ fotoğrafları, Malabadi Köprüsü’nde başlayan ve biten aşkların öyküleri, Edremit’ten Van’a bakmalar. Hepsi, hepsi parmak ısırtacak güzellikte. Alagözler koca bir tarihi böyle kurdular ve hâlâ devam ediyorlar.
17 Kasım 2024 Pazar 10:16
Tam dört yıl önce kaybetmiştik Hamiyet Yüceses’i, 10 Temmuz 1996 tarihinde. Türk Sanat Müziği’nin bu ‘ölmez’ şarkıcısı, 80’li yaşlarının hemen başında aramızdan ayrılmıştı. Yazılarımda; ‘ölmez’, ‘muhteşem’, ‘mükemmel’, ‘inanılmaz’ gibi sıfatları çok sık kullandığımı bu konuda cimrilik etmek bir yana aksine son derece bonkör davrandığımı herkes bilmekte. Ama doğrusunu söylemek gerekirse, kimi zamanlar; okurun, bu sıfatları uygun bulduğum insanlara dudak büktüğünü ya da burun kıvırdığını hissetmiyor ya da duymuyor değilim. Benim ‘muhteşem’im, herkesin ‘muhteşem’i olmuyor kimi zamanlar. Bu, yazmakta ya da anlatmakta olduğum kişinin bu sıfatı hak etmiyor olmasından değil, herkesin, benim kadar abartmaya niyetli olmamasından kaynaklanmakta. Ama bu sefer, herkesin, hepinizin, benimle hemfikir olacağınızdan asla şüphe duymadan uçuşturacağım en şahane sıfatları... Yazının konusu Hamiyet Yüceses, öyle olunca da akan sular herkes için durmakta...
03 Kasım 2024 Pazar 09:24
Esmeray, tam da “Eski Dostlar” projesi içinde yer almış, çalışmanın – şarkı söylemenin tadını yeniden çıkartabilmeye başlamıştı. Hayat, daha fazlasına izin vermedi. Türk popunun gelmiş geçmiş en renkli şarkıcılarından biri olan Esmeray, daha yapacağı onlarca şey varken, genç sayılabilecek bir yaşta aramızdan ayrıldı. Şarkıcının anısına, geçtiğimiz günlerde özel bir gece düzenlendi. Bu gecede, başta, vefa duygusu en gelişmiş sanatçılarımızdan Sezen Aksu olmak üzere, epey sayıda isim sahneye çıktı, Esmeray şarkıları söyledi. Şimdi de, Tan Müzik, “Unutamadık Seni / Unutama Beni” adlı bir albüm verdi piyasaya. Otuz yıla yakındır şarkı söyleyen Esmeray’ın, müzikal geçmişinin en önemli anları – noktaları yer almakta bu albümde.
07 Ekim 2024 Pazartesi 22:49
Hepimizin ağzında aynı cümleler, aynı sloganlar: “Müzik piyasamız çöktü! Artık kim, neden albüm (ya da şarkı) yapsın ki? ADSL’ler, 3G’ler gürül gürül, daya aletini bedava doldur!” DMC’nin başındaki Samsun Demir’in bir televizyon programında söylediği gibi her şey; “Musluklardan bedava meyve suyu, gazoz, ayran aktığını düşünün; bunlara para verip de alan çıkar mı hiç? Müzik de öyle, musluklardan bedava akıyor şimdi.”
Demir’in metaforu doğru ve zekice. Şarkılar “Her şey serbest!” diye sular seller gibi (bedava elbette) kapışılıyorsa, içinde akrep olsun olmasın, kim elini cebine atar ki? Artık öyle olduğu içindir ki, daha az yazılıyor-yaratılıyor, bunların da daha azı yayınlanabiliyor. Çünkü kimsede moral-motivasyon kalmadı.
28 Eylül 2024 Cumartesi 19:52
Şu ‘Popstar’ ve benzeri yarışmalar, bir sürü şeyin yanında şunu da gösterdi: Herkes ünlü olmak istiyor. Şarkıcı, olmadı oyuncu, o da olmadı dizici, sunucu ya da futbolcu. Eh, kimseye “Ne gerek var şimdi, otur oturduğun yerde!” demeye hakkımız yok, isterler elbet; renkli hayat-eğlence bu işte, para bu işte. Böyle bir toplu isteğin elbette tatsız bir yanı da var. Hiç normal seyirci – dinleyici kalmayabilir geriye…
Ama, “Rekabet bunu gerektiriyor zaten” der, birbirimizi dinler ya da seyrederiz artık, bu saçma durum da böyle çözülür. Ünlü olmanın yolunu bir şekilde açmış olanlardan ikisinin, Bayhan ve Sezen’in albümleri henüz yayınlandı. Bayhan ilk, Sezen ise ikinci Ahmet Özden postasından.
15 Eylül 2024 Pazar 09:44
Yıl 2002: Alpay, “Küçük Bir Öykü... Best of (Volume One)” adlı albümünü DMC’den çıkartıyor. Türk popunun temelini atanların en başında gelen sanatçı, kırk küsur yıllık bir zamanı; hiç geri çekilmeden, arkalara kalmadan sürdürebilen tek kişi olarak müzikal yaşamını sürdürmekte. 60, 70 ve 80’lerde hep başa oynamış bu ulu çınar, tıpkı 90’larda yaptığı gibi, 2000’lerde de, genç kuşak şarkıcılara meydan okuyor, “ben hala buradayım” diyor. Geçen yıl, müzikal yaşamının en güzel albümlerinden biri olan “Tango & Latin”i yayınlamıştı, bu yıl da bir “best of” ile karşımızda. Kırk küsur yıllık süre içerisinde, yüzlerce isim geldi geçti Türk popundan. Bırakın eski günleri, 90’ların ilk yarısında ortaya çıkan genç isimler bile sıralarını savdı, unutulup gitti. Alpay hala şarkı söylüyor, biz hala dinliyoruz.