AĞIR SİLAHLARA VEDA
16 Ekim 2022 Pazar 20:35
Kırk yıllık (esasen daha fazla) Mazhar Fuat Özkan’ın yeniden stüdyoya girdiği, yeni bir albüm hazırladığı duyulduğunda, heyecanlanmayan kimse olmuş mudur? Haber duyulduğunda, eski-yeni hayran farketmez, herkes çok sevinmişti.
Memleketin en popüler (haydi adlı adınca söyleyelim: EN İYİ), en uzun soluklu grubunun yeni şarkılarla çıkıp geleceği haberi, kimi sevindirmez ki? Herkesi! Sevinmiş ve beklemeye başlamıştık. Hele hele, bu sefer Fuat Güner ve Özkan Uğur’un da katkılarının fazla olacağını duyduğumuzda, öğrendiğimizde. MFÖ elbette üç baba müzisyenin bir araya gelmesinden oluşmaktaydı. Ama yine de, işin yaratma yani şarkı yazma kısmında, her zaman bir Mazhar Alanson ağırlığı vardı ve bu sefer bunun değişebileceği söyleniyordu. Yeni albüm “Ve MFÖ”, işin stüdyo safhasında duyulmuş, Güner ve Uğur’un ağırlığı dahil, her şeyi doğruladı. Her iki müzisyenimiz de, eşit miktarda olmasa da, yeterli miktarda katkıda bulunmuşlar son albüme. Ama yine de, ağzımızı birkaç karış açıkta bırakacak bir durum var orta yerde. Bu albüm iyi değil. Aslında şu: Bu albüm, memleketin en iyi grubu MFÖ’ye yakışır/yaraşır bir albüm değil.
Milenyum Süvarileri
Bu kadar zaman, bu kadar albüm sonrası, Mazhar Fuat Özkan’ın o çok renkli, çok sesli, çok zengin ve (son albümleri hariç) her daim çok sıkı sound’larının sulandırılabileceğini, dahası ayağa düşürülebileceğini düşünen var mıydı aramızda? Muhtemelen yoktu. Ama bu olmuş işte, tastamam bu. O kapı gibi ve çok harfli Mazhar Fuat Özkan sound’u, bu sefer adlı adınca (M-F-Ö ya da başka) üç harfe indirgenmiş. Vokal renkliliği nedeniyle hala hissedilebilen o dillere destan sound, işin alt ve enstrüman yapısına bakmaya geldiğinde, tam olarak yerle yeksan. Her şarkıda -az ya da çok farketmez, durum tam olarak bu. Fuat Güner ve Özkan Uğur’un fiilen de çaldıkları birkaç şarkı ile Hakan ŞenSoy ve İstanbul Oda Orkestrası’nın sırtladığı “Masal” da az (ki bu şarkı, bu albümün eski MFÖ tadı verebilen ender şarkılarından), Mehmet Akatay ve Cengiz Köroğlu’nun elinin değdiğinde orta, diğerlerinde ise çok miktarda hasar mevcut.
Başta gelen sebep de, düzenleme işine (bir kısmı şeytanla yarışmayı seçmiş) çok sayıda ismin karışmış olması. MFÖ değil, Radiohead ya da R.E.M.’in şarkılarını da bu kadar fazla insanın eline versek bir şey değişmeyecek ve yine her şarkı, başka bir yöne çarkedecek ya da bunu şiddetle istiyor gibi duracaktı.
Yamuk mu Var?
Ara başlığımız, albümün ortasına yerleştirilen ve sözünü Mazhar Alanson’un yazdığı, Özkan Uğur’un bestelediği şarkıya ait. Cevap vermek gerekirse, evet var, çok var; hatta aynı dilden konuşmak gerekirse, bayağı yamuk var!
Bu kadar zaman sonra MFÖ gibi üç çakı müzisyenden çıkacak şarkılar bunlar olmamalıydı. Şüphesiz MFÖ gibi “ideolojiler üstü” olmaya özel gayret harcamış, hatta zaman zaman bunu önemsemediğini açıkça itiraf da etmiş bir gruptan, hiç kimseler “bugün”ü yorumlasın/açıklasın, “yarın”ı aydınlatsın/umutla doldursun gibi “kutsal bir görev” beklememekteydi. Ama içinden geçmekte olduğumuz günler, özellikle son on yılımız, tamamımızın eriyip bittiği zamanlardı. Her birimiz, birer birey olarak dahi çarpıldık, bölündük, eksildik ve bir türlü yeniden toplanamadık. MFÖ gibi “fildişi stüdyolar”a kapananların dahi, bir biçimde başını sokağa uzattığında ya da sayfa sayfa dönüp duran ekranlardan birine baktığında da bir şeyler görüp yakalayacağını umuyor insan.
Ama değil. Üçü birden, hiç ama hiçbir şey görmemiş ya da farketmemiş gibiler. Ya da görmüş ve farketmişler ama “Bize ne ya, canımızı sıkmaya değer mi?” demişler. Her iki ihtimal de kötü. Gerçekten kötü çünkü orta yerde çıplak kalmış, hatta bundan fazlası, uzaydan bir yerden yazmış-çizmiş gibiler.
Bunun Adı Aşksa
Uzaydan yazılmış-çizilmiş-bildirilmişlerden bir kısmı ise, esnaf aranjörlerin elinde resmen (haydi “utanç vesikası” demeyelim de) “ibret vesikası”na iblağ olmuş/edilmişer. Daha önce de MFÖ külliyatına ağır bir hasar vermiş Ercan Saatçi’nin “Hep Yaşın 19” ve Bora Uzer’in “Dedikodu Medikodu” düzenlemeleri, değil MFÖ’ye, İsmail YK’nın “aile boyu” Yurtseven Kardeşler’ine dahi yakışmazdı. Bu iki isim nasıl yapabilmişse yapmış ve bu iki şarkıyı müstehcen hatta kirli bir kılığa sokabilmiş. Alenen kirli duran bir başka şarkı da Turhan Yükseler’in düzenlediği “Yamuk mu Var”. Ama bu şarkının kiri/pası düzenlemesinden çok, Mazhar Alanson’un solo albümü “Türk Lokumuyla Tatlı Rüyalar”da yer alan “Piskopat”ın izinden gitmesinden.
Hem yaşa-başa-tecrübeye bağlı olarak, hem de “yavrumuzu her dem şahin” görme arzusuyla, bambaşka bir albüm beklemekteydik MFÖ’den. Elimizden tutsun, yerden kaldıramasa da elimizden birilerinin hala tuttuğunu bilelim isterdik. Görüldüğü kadarıyla, bunu bizim onlara yapmamız gereken bir noktadalar.
Ve MFÖ. Ve son. Mutlu bir son değil.
Ve MFÖ, Mazhar Fuat Özkan, DMC
NAİM DİLMENER
Diğer Yazılar
17 Aralık 2024 Salı 21:13
EMI, Türk popunun emektarlarından Hurşit Yenigün’ün önderliğinde çok parlak çok da sıra dışı bir projeye imza attı. EMI, Türk popunun altın çağı olan 70’lerden, o döneme sahiden damgasını vurmuş sanatçı ve şarkılardan bir demeti tek bir albümde getirdi önümüze. Nur Yoldaş, Banu, Melike Demirağ, İskender Doğan, Ercan Turgut, Kartal Kaan, Güzin ile Baha, Esmeray, Semiha Yankı ve Atilla Atasoy; o zamanlar bile bir araya gelememişken, bu sefer Hurşit Yenigün’ün önderliğinde toplandılar ve en önemli şarkılarını, Türk popunın tarihinde zaten çoktan yerini almış şarkılarını yeniden söylediler. Hepsi birden; Hurşit Yenigün’ün Sezen Aksu tarafından söylenmiş “Gölge Etme” adlı şarkısının üstüne yeniden yazılmış “Çok şükür tekrar kavuştuk birbirimize, bir hüzünlü şarkı oldu ayrılık bize” dizeleri ile açıyor albümü ve sırayla, birer birer en önemli şarkılarını söylemeye geçiyorlar.
11 Aralık 2024 Çarşamba 16:27
Kitsch’ten bol bir şey yoktur Türk topunda. Ama ‘en, en, en kitsch?’ diyecek olursanız Rana ve Selçuk Alagöz diyebilirim. Bütün bir müzik geçmişlerini, bizi eğlendirmek, keyiflendirmek, güldürmek üzerine kurdular… Bütün o kılık kıyafetler, şarkı sözleri, plak kapakları, Kızılderili tabloları, ‘Stüdyo Taç’ fotoğrafları, Malabadi Köprüsü’nde başlayan ve biten aşkların öyküleri, Edremit’ten Van’a bakmalar. Hepsi, hepsi parmak ısırtacak güzellikte. Alagözler koca bir tarihi böyle kurdular ve hâlâ devam ediyorlar.
17 Kasım 2024 Pazar 10:16
Tam dört yıl önce kaybetmiştik Hamiyet Yüceses’i, 10 Temmuz 1996 tarihinde. Türk Sanat Müziği’nin bu ‘ölmez’ şarkıcısı, 80’li yaşlarının hemen başında aramızdan ayrılmıştı. Yazılarımda; ‘ölmez’, ‘muhteşem’, ‘mükemmel’, ‘inanılmaz’ gibi sıfatları çok sık kullandığımı bu konuda cimrilik etmek bir yana aksine son derece bonkör davrandığımı herkes bilmekte. Ama doğrusunu söylemek gerekirse, kimi zamanlar; okurun, bu sıfatları uygun bulduğum insanlara dudak büktüğünü ya da burun kıvırdığını hissetmiyor ya da duymuyor değilim. Benim ‘muhteşem’im, herkesin ‘muhteşem’i olmuyor kimi zamanlar. Bu, yazmakta ya da anlatmakta olduğum kişinin bu sıfatı hak etmiyor olmasından değil, herkesin, benim kadar abartmaya niyetli olmamasından kaynaklanmakta. Ama bu sefer, herkesin, hepinizin, benimle hemfikir olacağınızdan asla şüphe duymadan uçuşturacağım en şahane sıfatları... Yazının konusu Hamiyet Yüceses, öyle olunca da akan sular herkes için durmakta...
03 Kasım 2024 Pazar 09:24
Esmeray, tam da “Eski Dostlar” projesi içinde yer almış, çalışmanın – şarkı söylemenin tadını yeniden çıkartabilmeye başlamıştı. Hayat, daha fazlasına izin vermedi. Türk popunun gelmiş geçmiş en renkli şarkıcılarından biri olan Esmeray, daha yapacağı onlarca şey varken, genç sayılabilecek bir yaşta aramızdan ayrıldı. Şarkıcının anısına, geçtiğimiz günlerde özel bir gece düzenlendi. Bu gecede, başta, vefa duygusu en gelişmiş sanatçılarımızdan Sezen Aksu olmak üzere, epey sayıda isim sahneye çıktı, Esmeray şarkıları söyledi. Şimdi de, Tan Müzik, “Unutamadık Seni / Unutama Beni” adlı bir albüm verdi piyasaya. Otuz yıla yakındır şarkı söyleyen Esmeray’ın, müzikal geçmişinin en önemli anları – noktaları yer almakta bu albümde.
07 Ekim 2024 Pazartesi 22:49
Hepimizin ağzında aynı cümleler, aynı sloganlar: “Müzik piyasamız çöktü! Artık kim, neden albüm (ya da şarkı) yapsın ki? ADSL’ler, 3G’ler gürül gürül, daya aletini bedava doldur!” DMC’nin başındaki Samsun Demir’in bir televizyon programında söylediği gibi her şey; “Musluklardan bedava meyve suyu, gazoz, ayran aktığını düşünün; bunlara para verip de alan çıkar mı hiç? Müzik de öyle, musluklardan bedava akıyor şimdi.”
Demir’in metaforu doğru ve zekice. Şarkılar “Her şey serbest!” diye sular seller gibi (bedava elbette) kapışılıyorsa, içinde akrep olsun olmasın, kim elini cebine atar ki? Artık öyle olduğu içindir ki, daha az yazılıyor-yaratılıyor, bunların da daha azı yayınlanabiliyor. Çünkü kimsede moral-motivasyon kalmadı.
28 Eylül 2024 Cumartesi 19:52
Şu ‘Popstar’ ve benzeri yarışmalar, bir sürü şeyin yanında şunu da gösterdi: Herkes ünlü olmak istiyor. Şarkıcı, olmadı oyuncu, o da olmadı dizici, sunucu ya da futbolcu. Eh, kimseye “Ne gerek var şimdi, otur oturduğun yerde!” demeye hakkımız yok, isterler elbet; renkli hayat-eğlence bu işte, para bu işte. Böyle bir toplu isteğin elbette tatsız bir yanı da var. Hiç normal seyirci – dinleyici kalmayabilir geriye…
Ama, “Rekabet bunu gerektiriyor zaten” der, birbirimizi dinler ya da seyrederiz artık, bu saçma durum da böyle çözülür. Ünlü olmanın yolunu bir şekilde açmış olanlardan ikisinin, Bayhan ve Sezen’in albümleri henüz yayınlandı. Bayhan ilk, Sezen ise ikinci Ahmet Özden postasından.
15 Eylül 2024 Pazar 09:44
Yıl 2002: Alpay, “Küçük Bir Öykü... Best of (Volume One)” adlı albümünü DMC’den çıkartıyor. Türk popunun temelini atanların en başında gelen sanatçı, kırk küsur yıllık bir zamanı; hiç geri çekilmeden, arkalara kalmadan sürdürebilen tek kişi olarak müzikal yaşamını sürdürmekte. 60, 70 ve 80’lerde hep başa oynamış bu ulu çınar, tıpkı 90’larda yaptığı gibi, 2000’lerde de, genç kuşak şarkıcılara meydan okuyor, “ben hala buradayım” diyor. Geçen yıl, müzikal yaşamının en güzel albümlerinden biri olan “Tango & Latin”i yayınlamıştı, bu yıl da bir “best of” ile karşımızda. Kırk küsur yıllık süre içerisinde, yüzlerce isim geldi geçti Türk popundan. Bırakın eski günleri, 90’ların ilk yarısında ortaya çıkan genç isimler bile sıralarını savdı, unutulup gitti. Alpay hala şarkı söylüyor, biz hala dinliyoruz.