'MURAT ÖZER' NEDİR NE DEĞİLDİR?
KARDEŞİM İÇİN...
'MURAT ÖZER' NEDİR NE DEĞİLDİR?
‘Zambezi topraklarında bir cam bezi olmak istiyorum’ diyen bir adamdı. Bu sözcükler bilinen tek manzum eseridir! ‘Hemen her oluşun’ uzağında gibiydi. Çok yakın olduğunu seziyordum oysa ‘hemen her şeye’…
‘Osur da geç’ derdi bana ve ota boka öfkelenmemi doğru bulmazdı. Çok zeki olduğunu hep bu ‘tesadüflere hassas olabilme gücünü’ keşfettiğimde fark ettim. Yaşadığı ‘an’lara, gençlere ve iyiliğe inanır, güvenirdi! Yakışıklı, karizmatik, serseri ruhlu, özverili, samimi, sıcak, düşünceli bir adamdı kardeşim!
Onu tanıyan ve tanıdığını düşünen hemen herkesin sevdiği bir adamdı bilinen adıyla ‘MÖZER’… Ne tuhaf ben ona hiç Mözer demezdim… Herkes diyordu çünkü. Ben ona hep ‘kardeşim’ derdim… O bana Merş, Terş, burada yazılamayacak genel ahlak kavramına uzak küfürlerle, çok nadiren adımla seslenirdi… Bir kere ‘kardeşim benim’ demişti ve çok sarhoştuk; üzerimize kar yağıyordu.
Müziği ve sinemayı çok iyi bilirdi. Edebiyata ve felsefeye de egemendi! Öykü yazmaya devam etmemi çok istedi ve kitaplarım için beni hep cesaretlendirdi. Ben de onun hiç bitiremediği romanını bir an evvel tamamlaması gerektiğini söyleyip durdum… Canetti ve Rilke kıvamında bir girişi vardı romanının...
Gençlere yalan söylenmesine çok kızardı! Bütün gençlere -buna genç meslektaşlarımız da dahil- cesaret vermiştir, destek olmuştur daima! Bütün gençler ve çocuklar da onu çok severdi. Kızım Öykü mesela… Çok sıkı arkadaştılar. ‘Mözer lise son sınıf mezuniyet balosunda kavalyem olacak’ demişti Öykü. ‘Üniversite bittiğinde ona bir araba alacağım, takılsın kız’ diyordu o da!
Mesleğinde ve özel hayatında çok titizdi. Takıntıya varacak derecede bir titizlik. Çalışma masasının tertip ve düzeni, çatalların hep aynı yere bakması, bardakların intizamı, kalemleri, terliklerin ‘yanyanalığı’, o meşhur t-shirtleri, postacı çantası, güneş gözlükleri, Indiana Jones şapkası ve müzik arşivi… Çok ciddiye alırdı her işi…
Matbuat nerdeyse sona ererken memlekette her türlü olanağı zorlayarak yarattığı ‘Arka Pencere’ çabası sonra… Ben dahil hepimize, bütün meslektaşlarına yaptığı yardımlar, destekler…
Sinema salonunda hemen perdenin önünde ikinci sıranın ortasına denk gelen koltuğa otururdu. Önden izlemeyi severdi filmi. Çocukluk alışkanlığı derdi buna da! Başka türlü bakardı baktığı şeye. Bir devekuşuna bakarken Cesare Pavese düşünürdü belki. Bir duvara bakarken aniden ‘hadi ıslama köfte yiyelim lan’ derdi.
Araba kullanmayı çok severdi. Uzun yol şoförüydü! İyi şofördü bir de! Ne yolculuklar yaptık birlikte… Daima birlikte! Uğur Vardan ve Cumhur Canbazoğlu kimi zaman da Burak Göral’la çıktığımız Adana, Ankara, Antalya festival yolculukları… Uğur’un arabaya almak istediği deve kuşu konusunda bile iyimserdi! ‘Sığsa arabaya, alalım gerçekten arkadaşı’ da demişliği vardır!
Arabaya binmesi ve çıkması epey uzun sürerdi. Takıntılı ya… Güneş gözlüklerini kabına koyacak veya kabından çıkartacak, kendi doldurduğu ‘yaman’ müzik CD’lerini klasöre harf sırasına göre arşivleyecek, onları torpido gözü ve benimsediği muhtelif yerlere yerleştirecek…
Çok baba Fenerliydi! Sarı laciverte göre plan yaptığımız çoktur. Gelmiş, geçmiş ve gelecek en iyi SİYAD başkanıydı ayrıca! Bunu ona hiç söylemedim bak!
Flörtözdü! Haylaz bir çocuk, gezegen dışı, kıpır kıpır bir enerjiydi! Topluluklar önünde beni bozmaya bayılır bundan hastalıklı bir keyif alırdı! Bilenler bilir, Ankara mikrofon faciası müthiş bir antolojik anıdır!
Gezici Festival’in Artvin ayağında aynı otel odasını paylaşıyoruz. Odada bir yatak bir de bavul koymak için bir ‘yer’ mevcut. Beni bir hafta ‘o yerde’ yatırdı ve ben iki büklüm oraya sığma gayreti içindeyken, rahat yatağında sağdan sola dönerken attığı delice kahkahaların lobiden duyulduğunu söyleyenler var! Dönüşte bir ortopediste gittiğimi acıyla anımsıyorum… Bu anıyı kendi fantastik öykülerinden birinde kalem almıştı. Nefis bir öykü olduğunu söyleyebilirim; bulun ve okuyun!
Bitmez bizim anılarımız. Deliliklerimiz ve yaptıklarımızı anlatmak mümkün değil. Düşünüp hayata geçiremediğimiz planlardan ise hiç bahsetmeyeceğim. İnsanlık adına büyük kazanç onlar!
Her türlü ayrımcılığa ve tutuculuğa alerjisi vardı! Eğlenmeyi çok severdi ve eğlenirdi de! Hatta hiç eğlenme isteği yokken içinizde siz de eğlenirdiniz onun yanında! Cümlelerinin sonunda üç ünlem kullanmaya bayılırdı!!!
Yaşamak için yerdi ama pis şeyleri severdi. Çok steril olmayan… Halk arasında kerhane tatlısı olarak bilinen Halka tatlı, orta boy tulumba en sevdikleriydi. Sokak açması, simit ve araba böreği de öyle! Yaşamak için yerdi ve sofradan aç kalkardı genelde. Çay sevmezdi, kahveciydi! Sıkı sigaracıydı. Filtresiz kısa Camel günleri…
Acayip duygusal bir adamdı. Yüzü hep gülerdi ama hemen herkes ve her şey için üzülür, kaygı duyardı. Çaktırmazdı. Onu iyi insan kılan özelliklerinden biriydi bu. Karşısında zor duruma düşen biri için ne yapması gerektiğini düşünürdü hemen. Karşılaştığım ve şahit olduğum önemli erdemlerden biridir!
Hayattayken izlemediğini düşündüğüm ‘Torino Atı’nın kapısından dönmüştü festivalde! Böyle hunharca bir huyu vardı.
Festival zamanı ben Anadolu yakasından karşıya erkenden geçip, gün içinde izlemeyi bir gün önceden planladığımız filmlerin biletlerini alırdım. Beyimiz öğlen gibi gelir ve programı bana sorduktan sonra ‘ya acaba gitmesek mi 16:30’a, şöyle gerinerek otururuz Aksanat’ın balkonunda’ derdi. Kaçırılacak bir film, hatta kaçırılacak hiçbir şey olmadığını yeni yeni fark ediyorum bense! Dostumuz Faruk’la birlikte, Uğur, ben, rahmetli Cebenoyan, Aksanat’ın küçük kafe balkonundaki muhabbetlerimiz yedi sekiz ‘Torino Atı’ edebilecek güçteydi!
Büyük adamdı Murat Özer. Derler ya ‘büyük adamdı’ diye. Öyleydi… Benim kardeşimdi. Aniden en büyük oyununu oynadı ve yalnız bıraktı beni, hepimizi… Ama bir bildiği vardır herhalde diyorum.
Hayat var fakat şimdi! Ondan geriye iki hayat kaldı. Birisi küçük bir kız çocuğu diğeri yaşadığımız şey… Nefes alıp verdiğim/verdiğimiz müddetçe ikisi de benim/bizim sorumluluğumuzda!
Murat Özer bir isim veya bir canlı değildir.
Murat Özer bir kavramdır!!!
Kardeşimdir!!!
Canımdır!!!
Kardeşi
MURAT ERŞAHİN