31 OCAK 2014
Vizyonda bu hafta (31 0cak 2014)
Ocak ayına veda ettiğimiz bu hafta, iki filmlik… ‘Bir Ayrılık’ ile yürekte yer eden Asghar Farhadi, yeni filminde, ‘insana’ yakından bakmayı sürdürüyor. ‘Le Passe / Geçmiş’ son derece incelikli, usta işi bir dram. Popüler yerli komedi ‘Eyyvah Eyvah’ın üçüncü bölümü ise, haftanın diğer yapımı. İçinizde yaşayan ‘sinemadan çıkmış insana’ sıkı sıkıya sarılmayı ihmal etmeyin sakın. Herkese iyi seyirler!
GEÇMİŞ
Öykü anlatmayı çok iyi bilen bir yönetmen İranlı Asghar Farhadi. Kendisini, 2011 tarihli ‘Jodaeiye Nader az Simin / Bir Ayrılık’ ile tanımış ve hayran kalmıştık. ‘En İyi Yabancı Film’ Oscar’ının yanı sıra, Berlin’den ‘Altın Ayı’ ile dönen toplam 61 ödüllü incelikli dram, her dinleyişte yüreği kanatan o türkü gibiydi; ‘bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm’… Yaman sinemacı Farhadi, sınıf, adalet, inanç, vicdan, sevgi temalarını, belgeseli andıran çırılçıplak bir gerçeklik ve doğallıkta yansıtıyordu perdeye. Son tahlilde, insanlık vardı öyküde! Her şeyin ötesinde, doğru olanı yapabilmekle ilgiliydi meselesi. Gidebilme seçeneğine karşılık, kalmanın ahlaki zorunluluğu. İnsanı hiçe sayan yerde insan kalma mecburiyeti. Rahat anlatım, her şeye ‘içerden’ tanıklık eden kamera, gerçeğe bürünmüş unutulmaz oyunculuklar ve izleyeni sarıp sarmalayan o insani atmosfer dikkat çekiyordu. Farhadi, bu kez, Cannes’de Altın Palmiye için yarıştığı 2013 tarihli yeni filmiyle karşımızda. Fransa yapımı ‘Le Passé / Geçmiş’, aynı zamanda, Farhadi’nin ülkesi dışında çektiği ilk film. Başrol oyuncularından Bérénice Bejo’ya, Cannes’de ‘En İyi Kadın Oyuncu’ ödülünü kazandıran dramda Farhadi, yine ‘insana’ ait bir öykü anlatıyor. Hem de ne anlatmak… Ahmad, Tahran’dan, Paris’e gelir. Dört yıldır ayrı yaşadığı eski eşi Marie, bazı evrakları imzalamasını istemektedir çünkü. Marie, önceki evliliğinden, Ahmad’ın da çok sevip, bir dönem babalık yaptığı, iki kızıyla birlikte yaşamaktadır. Bu arada, Marie, Samir adlı Arap bir erkekle ciddi bir ilişkiye girmiştir. Adamın küçük bir oğlu vardır ve bir de eşi. Kadın, intihar teşebbüsü sebebiyle, koma halinde hastanede yatmaktadır. Marie ile kızı Lucie arasında da, gözle görünür, müthiş bir huzursuzluk, bir çatışma, büyük bir gerilim yaşanmaktadır. Lucie, annesini suçlamaktadır, kadının yeni ilişkisi yüzünden. Ahmad, ayak bastığı Paris’te, geçmişine ait detaylarla uğraşmayı sürdürürken, kısa süre içinde, bir dönem hayatında önemli yer tutmuş insanların sorunlarıyla da yakından alakadar olmak zorunda kalır. Eski, kuytuda kalmış sırlar, kapanmamış hesaplar, ilişkiye ait çok boyutlu detaylar ve bir ömür yanı başımızda sürüklediğimiz hayatlarımız. Söz konusu insansa, her şey son derece teferruatlıdır diyor Farhadi. Bir yanı olabildiğince karanlık, netameli, bol bilinmezli büyük resimde, herkesin kendine göre haklı-haksız veya suçlu-suçsuz olduğu bir hikaye anlatıyor. İnsan denen karmaşık bilinmezi, olanca sadelik ve yalınlıkla çıkarıyor karşımıza. Bağırmadan, yüksek sesli, iddialı diyaloglarla değil, tam tersine küçük harfli önemlerle… Bir mutfağa sığdırıyor söz gelimi ömrümüzü! (4 / 5) MURAT ERŞAHİN