31 MAYIS 2024
Mayıs’ı uğurluyoruz… Hoş geldin Yaz!
25 Mayıs akşamı düzenlenen kapanış ve ödül töreniyle sona erdi 77. Cannes Film Festivali. ABD’li yönetmen, senarist ve oyuncu Greta Gerwig’in jüri başkanı olduğu bu yılki festivalin jüri üyelerinden biri de yönetmen Nuri Bilge Ceylan’ın eşi senarist Ebru Ceylan’dı. Altın Palmiye, ABD’li yönetmen Sean Baker’ın ‘Anora’ adlı filminin oldu. Jüri Büyük Ödülü Payal Kapadia’nın ‘All We Imagine As Light’ adlı filmine giderken, Jüri Ödülü Jacques Audiard’ın ‘Emilia Perez’ adlı filmine verildi. Jüri Özel Ödülü’nü Mohammad Rasoulof ‘The Seed of the Sacred Fig’ ile alırken, En İyi Yönetmen, ‘Grand Tour’ filmi ile Portekizli Miguel Gomes seçildi. Coralie Fargeat ‘The Substance’ filmiyle En İyi Senaryo ödülünü kazanırken, En İyi Kadın Oyuncu Ödülü, ‘Emilia Perez’ filmindeki rolleriyle Zoe Saldana, Karla Sofia Gascon ve Selena Gomez üçlüsüne verildi. En İyi Erkek Oyuncu Ödülü ise Yorgos Lanthimos imzalı ‘Kind of Kindness’ filmindeki performansı ile Jesse Plemons’un oldu. Ayrıca ilk filmlere verilen prestijli Altın Kamera’yı Norveçli sinemacı Halfdan Ullmann Tøndel, ‘Armand’ adlı ilk uzun metrajıyla kazandı. Altın Kamera Mansiyon Ödülü ise Wei Liang Chiang ve You Qiao Yin ikilisinin yönettikleri ‘Mongrel’ adlı filme verildi. Bu yıl Cannes’da verilen ‘onur ödülü’ sinema sanatına katkılarından ötürü ‘Star Wars’ ve ‘Indiana Jones’ gibi efsane film serilerinin yaratıcısı ve pek çok ödüllü filmin de yapımcısı olan George Lucas’a kapanış töreninde bir başka efsane yönetmen ve aynı zamanda da yakın dostu olan Francis Ford Coppola tarafından takdim edildi.
Ülkemizde ise kalabalık bir vizyon var yine bu hafta… Vizyonun üç yeni filmi ayrıntılı olarak notlarımız arasında!
SİNEMA TARİHİNDEN 5 KLASİK
Freaks
(Yönetmen: Tod Browning / 1932)
Cat People
(Yönetmen: Jacques Tourneur / 1949)
Peeping Tom / Kadın Katili
(Yönetmen: Michael Powell / 1960)
La maschera del demonio / Şeytanın Maskesi
(Yönetmen: Mario Bava / 1960)
Don’t Look Now / Karanlığın Gölgesi
(Yönetmen: Nicolas Roeg / 1973)
HAFTA SONU AİLE SİNEMASI
ANNE VE BABA İÇİN
Chariots of Fire / Ateş Arabaları
(Yönetmen: Hugh Hudson / 1981)
Terms of Endearment / Sevgi Sözcükleri
(Yönetmen: James L. Brooks / 1983)
Subway / Yeraltı
(Yönetmen: Luc Besson / 1985)
ÇOCUKLAR İÇİN
Inside Out / Tersyüz
(Yönetmen: Pete Docter, Ronnie Del Carmen / 2015)
Moana
(Yönetmen: Ron Clements, John Musker, Don Hall / 2016)
Coco
(Yönetmen: Lee Unkrich, Adrian Molina / 2017)
Vizyonda bu hafta (31 Mayıs 2024)
Dördü yerli yapım olmak üzere toplam on yeni filme ev sahipliği yapıyor Mayıs ayının ve ilkbaharın son vizyon haftası!
Cameron ve Colin Caernes kardeşlerin korku denemesi ‘Late Night with the Devil / Şeytanla Bir Gece’, Levan Akın’ın çoğunluğu İstanbul’da geçen yeni filmi ‘Crossing / Geçiş’ ve Cem Özüduru imzalı gerilimi yüksek dram ‘Turbo’ haftanın notlarımız arasında ayrıntılı olarak yer alan yeni yapımları!
ŞEYTANLA BİR GECE
-Talk show’cu Faust-
1977 yılının ‘Cadılar Bayramı’ gecesi ‘Gece Baykuşları’ adlı ‘talk-show’da yaşanan ürkütücü olaylar… Johnny Carson’ın rakibi Jack Delroy, ülke çapındaki uykusuzluk çekenlerin uzun süredir kaçırmadığı ‘Gece Baykuşları’ adlı talk showa ev sahipliği yapmaktadır. Ancak dizinin reytingleri Jack’in çok sevdiği eşinin trajik ölümünden sonra düşer. Kötü şansını tersine çevirmek için çırpınan Jack, hemen her şeyi deneyip dilediği başarıyı elde edemediği için, 31 Ekim 1977’de eşi benzeri olmayan bir Cadılar Bayramı özel etkinliği planlar ama şeytani kötülüğü Amerika’nın oturma odalarına salmak üzere olduğundan habersizdir.
Cameron ve Colin Cairnes kardeşler tarafından yazılıp yönetilen korku filmi ‘Late Night with the Devil / Şeytanla Bir Gece’ bildik anlamda ürkütüyor gerçekten! Olumlu anlamda ‘eski usul’ klasik bir korku öyküsü izlediğimiz. Tek mekânda, bir TV stüdyosunda geçen hikâye, son derece başarılı atmosferi ve özenli biçimiyle inandırıcılığı ve etkileyiciliği had safhaya taşıyor. Bir çeşit Faust uyarlaması öte yandan perdede duran korku öyküsü. ‘Dune / Dune: Çöl Gezegeni’, ‘Oppenheimer’ ve ‘The Last Voyage of the Demeter / Drakula: Son Yolculuk’ filmlerinden anımsayacağınız David Dastmalchian’ı başrolde izlediğimiz yapımda sıkı aktöre, Laura Gordon, Ian Bliss, Fayssal Bazzi, Rhys Auteri ve Avustralyalı genç aktris Ingrid Torelli eşlik ediyorlar.
Metin ve ustalıklı yönetim etkisinin yanında, görüntü yönetiminden kurguya, oyuncu kadrosundan ışığa dek hemen her şey yerli yerinde. Beklenmedik gelişmelerle oturduğunuz yerden sıçratan, heyecan uyandırıcı, hırsın sınırlarında gezinirken, saf kötülüğün zincirlerinden kurtulmasını sağlayan ve şeytana yol veren makyavelist ana karakteriyle heyecan uyandırıcı bir anlatı duruyor perdede. 70’li yıllarda ABD’de toplumsal ve politik anlamda yükselen karanlığın ve tedirgin edici şiddetin, TV ekranlarından kopup, insanlara nüfuz ettiğini ihsas eden yapım, başarılı ve yenilikçi bir deneme. Filmin ülkemizde ilk gösterimi 43. İstanbul Film Festivali’nin ‘Mayınlı Bölge’ bölümünde gerçekleşmişti. (4 / 5)
GEÇİŞ
-Aile nedir?-
Gürcü asıllı İsveçli sinemacı Levan Akın’ı, 2019 tarihli ‘And Then We Danced / Ve Sonra Dans Ettik’ adlı romantik dramıyla tanımıştık. Yönetmenin, Şubat ayında Berlin Film Festivali’nin Panorama bölümünde açılışını yapan, yazıp yönettiği yeni filmi ‘Crossing / Geçiş’, ülkemizde ilk kez 43. İstanbul Film Festivali’nin ‘galalar’ bölümünde buluşmuştu izleyiciyle.
Berlin’den Teddy Jüri ödülü ile dönen ve büyük bölümü İstanbul’da geçen dram, uzun süredir kayıp olan yeğeni Tekla’yı bulmayı hayat memat meselesi haline getirmiş emekli öğretmen Lia ile tanıştırıyor bizi. Kendisine her bakımdan zıt bir karakter olan gencecik komşusu Achi ile güçlerini birleştirip, Batum’dan yola çıkıp, İstanbul’un bitimsiz görünen renkli sokaklarında çaresizce ama inatla Lia’yı arayan ikili, farklı insanlarla, sonsuz olasılıkla ve kocaman, rengarenk bir şehirle tanışırlar. Trans hakları için mücadele eden Avukat Evrim, iki yabancıya yardım elini uzatır ve bambaşka kültürler, insanlar ve rastlantılar, bu kadim şehirde bir araya gelir.
Mzia Arabuli, Lucas Kankava ve Deniz Dumanlı’nın başlıca rolleri üstlendikleri dram, mizah ve hüznü harmanlayarak, dayanışma, birliktelik ve gerçek ‘ailenin’ anlamı üzerine düşündürüyor. Birlikte olmaktan öte, birlikte kalmanın önemini vurgulayan yapım, adeta İstanbul güzellemesi de yapıyor. Farklı kültürlere ev sahipliği yapan kadim şehrin sihirli sokaklarında, zorlu, sevgi dolu, zarif ama imkânsız bir arayış. Dostluğun sözlük anlamı öte yandan İsveç, Danimarka, Fransa, Türkiye ve Gürcistan ortak yapımı. Yalnız adeta duyanın geldiği ve neredeyse hemen her görüntüyle, meseleyle ilgisiz olur olmaz bir şarkının eşlik ettiği soundtrack fazla kalabalık. Eksiklerine, fazlalıklarına, karasızlıklarına ve gidişatta oluşan karambole rağmen duyarlı, iyi yürekli ve ‘haklı’ bir anlatı ‘Geçiş’! (3 / 5)
TURBO
-Modifiye hayatlar!-
Kenar mahalleden, bozuk düzen kaldırımlarından dört arkadaş, ne getireceği bilinmez tekinsiz gece koca şehrin üstüne çökerken, yeni modifiye edilmiş, ‘o biçim’ ışıklandırılmış, turbo gaz sistemi takılmış, ‘şahin’ model bir otomobille yola düşerler. Arkadaşlarının küçük kardeşini askere uğurlamadan önce pavyona götüreceklerdir. Saatler ilerledikçe planlar değişir, aralarındaki problemler giderek su yüzüne çıkar, agresyon, toksiklik ve tartışma seviyeleri giderek artar. Kenar mahallelerden gelme çoğu genç erkek gibi içlerinde tuttukları öfke, kompleksler, travmalar ve utanç giderek kabararak etrafa yayılır. Patlamaya hazır tek şeyin turbo motor olmadığı yaşanan acı gerçeklerle anlaşılacaktır. Hesaplaşmalarla dolu ezberlenmiş ‘erkeklik’ ritüelleri, öğrenilmiş refleksler, gündelik hayatın faşizmi, sosyal, ekonomik, kültürel problemler ve sıradan küçük insanların çıkmazı…
Senaryosunu Ozan Ağaç ve Cem Özüduru’nun birlikte kalem aldıkları gerilimi yüksek dramın yönetmen koltuğunda yine Cem Özüduru oturuyor. Emre Oskay’ın yapımcılığında perdeye yansıyan toplumsal öykü, elini korkak alıştırmayan, sert bir yapım. Korku öğeleriyle de bezenmiş, diyalogları oldukça gerçekçi kaleme alınmış dram, hayata tutunmakta zorlanan genç bireylerin varoluş sıkıntılarını ve değişmesi güç gerçekleri yeniden anımsatıyor. Başlıca rolleri Tanju Bilir, Lorin Merhart, Burak Can Doğan, Umut Can Çetinkaya, Cassandra Evren, Dilay Yıldız ve Ergun Kuyucu’nun paylaştıkları tedirgin edici yapım, 43. İstanbul Film Festivali’nin ‘Mayınlı Bölge’ bölümünde buluşmuştu ilkin izleyiciyle.
Gündelik sokak argosunu baz alarak yazılmış diyaloglar, gerçekçiliği sağlarken, netameli olaylarla gelişen öykü; bir gece boyunca, dört arkadaş tarafından yaşanan hesaplaşmalar ve bastırılmış duygularla finale varıyor. Toplumsal yaralar, çıkmazlar, çözümsüz haller, toksik erkeklik durumlarının ‘varlığı’ belirlediği coğrafyada yalnızlık öte yandan… Çoğu ilk filmde olan kimi noksanlıkları, zorlama mantık hatalarını göz ardı ederseniz, numarası olmayan, düz ve dürüst bir yapım karşımızda duran. Bir araba içerisinde, dört kişinin yükselen gerilimi oldukça iyi yaratılmış. Görüntü yönetmeni Ender Ercan imzalı çalışma titiz. (3 / 5)
Haftanın diğer yenilerine bakacak olursak…
Karikatürist Jim Davis tarafından 1978 yılında yaratılan ve hikâyeleri karikatür sayfalarından televizyona kadar uzanan sevimli kahraman Garfield’ın animasyon filmi ‘The Garfield Movie / Garfield’, kayıp babası Vic ile yolları yeniden kesişen Garfield’ın, arkadaşı Ollie ile birlikte yaşadığı maceraları konu alıyor. Yönetmen koltuğunda oturan isimse Mark Dindal.
Thomas Marchese’nin yönettiği korku türündeki ‘From Black / Kara Ayin’, kaybettiği oğluna yeniden ulaşmak için her şeyi göze alan bir annenin öyküsü. Küçük oğlunu beş yıl önce kaybetmesinin ardından suçluluk duygusu altında ezilen genç bir anne, oğlunun geri getirebilmenin yollarını aramaya başlar. Oğlunun ruhu ile iletişime geçebilmek için, ona sunulan bir ayine katılmaya karar verir. Bu ayine katıldıktan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Başrolü üstlenen Anna Camp’ın rol arkadaşları ise John Ales, Jennifer Lafleur, Travis Hammer, Ritchie Montgomery ve Eduardo Campirano.
Güney Kore yapımı gizem yüklü korku-gerilim ‘Pamyo / Exhuma’, Jang Jae-hyun tarafından yazılıp yönetilmiş. Paranormal birtakım olaylarla çevrili olan varlıklı bir ailenin, çocuklarını kurtarmak için genç şaman ikilisi Hwa Rim ve Bong Gil’den yardım alması sonrası gelişen ürkütücü olaylara tanık oluyoruz. Kim Go-eun, Lee Do-hyun, Yoo-Hae-jin, Hong Seo-jun ve usta aktör Choi Min-sik oyuncu kadrosunu oluşturan isimler.
Yannie Sukarya’nın yönettiği ‘Iblis dalam Darah / Bab-ı Cin’, Endonezya yapımı gizemli bir korku filmi. Bir şeytan tarafından ele geçiren Haruni adındaki genç bir kadının öyküsü islediğimiz. Şeytan tarafından ele geçirilen Haruni kendisine zarar verme eğilimindedir. Hasta olan kardeşi Hanum’u tedavi eden Doktor Ahmad, bu sırada Haruni’nin yaşadıklarını öğrenir. Haruni’yi tedavi etmek isteyen doktor, bu süreçte beklenmedik olaylarla karşılaşır.
Başarılı gazeteci Anıl, yaşadığı büyük ihanetin ardından derin bir bunalıma sürüklenir ve şehrin karmaşasından uzaklaşarak sakin bir orman evine yerleşir. Ancak beklenmedik bir kaza sonucu tanıştığı Esin, Anıl’ın yeni hayatını alt üst eder. Esin, amnezi hastası olmasıyla birlikte, peşindeki tehlikelerden kaçarken Anıl’ı da peşinden sürükleyecektir. Anıl, Esin'i saklamak zorunda kalır ve bu kaçış onları beklenmedik bir yolculuğa sürükler. Tolga Toga’nın yönettiği gizem yüklü gerilim ‘Karanlıktan Kaçış’ın oyuncu kadrosunda yer alan isimlerse Tuvana Türkay, Serhat Teoman, Saygın Soysal, Burak Sarımola, Asuman Dabak ve Sefa Zengin.
Yönetmen koltuğunda Servet Aksoy’un oturdu ‘The Hope’ adlı dram, Alzheimer teşhisi konan yazar Adil'in hayatı konu ediniyor. Edebiyat dünyasına damga vuran eserini yayınlamasının üzerinden yıllar geçtiği hâlde henüz yeni kitabını tamamlayamayan yazar Adil Deniz’e Alzheimer teşhisi konduktan sonra yıllardır gizlenen sır ortaya çıkar. Diğer taraftan ilgisiz erkek arkadaşı Taşkın’dan hamile kalan Serap için babasının hastalığı, zor günlerin sadece başlangıcıdır. Ünlü editör Dina, Amerika’da dünyaya getirdiği kızı Alix’i söylemeye mecbur kaldığı yalanlarla büyütmüştür. Kanser hastalığının son evresinde kızına her şeyi anlatır ve pek çok insanın hayatını değiştirecek bir emaneti Türkiye'ye götürüp Adil’e ulaştırmasını vasiyet eder. Artık Alix, bilmediği bir ülkede tanımadığı insanlar arasında kendisini kabul ettirmek zorundadır. Başrolde izleyeceğimiz Mehmet Ali Erbil’in rol arkadaşları, Alix Kermes, Gizem Denizci, Şebnem Schafer, Wilma Elles, Orçun İynemli ve Ümit Okur.
Ali Aslan’ın yazıp yönettiği korku-gerilim ‘Mendebur’, kamp yapmak için gittikleri yerde kendilerini beklenmedik olayların içerisinde bulan bir grup arkadaşın ürkütücü hikâyesi. Üniversite zamanlarında yakın olan altı arkadaş, aradan geçen yılların ardından yeniden bir araya gelirler. Yıllar sonra görüşmenin mutluluğunu yaşayan grup, Malatya’da kamp yapmaya karar verirler. Kamp yerine vardıklarında önceleri her şey keyiflidir. Ancak çok geçmeden kendilerini beklenmedik tuhaf olayların içerisinde bulurlar. Aslı Bekiroğlu, Ahmet Kayakesen, Cem Özer ve Selahattin Taşdöğen, oyuncu kadrosunun öne çıkan isimleri.
İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın!
İyi seyirler herkese!
TARİHTE BU HAFTA
On bir yıl ve beş yıl öncesine, 2013 ve 2019 yıllarına dönüyor, tarihte bu haftayı anımsıyoruz!
Vizyonda bu hafta (31 Mayıs 2013)
Vizyondaki film sayısı sekiz. Bol seçenekli haftalar sürüyor! Notlarımızda ise dört film yer alıyor. Hepsi de merakla beklenen yapımlar. Üç boyutlu animasyon ‘Doğal Kahramanlar / Epic’, İstanbul Film Festivali’nin programında da yer almış komedi ‘Erkek Aklı / A Glimpse Inside the Mind of Charles Swan III’, yerli dram ‘Ateşteki Kağıtlar’ ve modern bir hayalet hikayesini merkez alan üç boyutlu korku denemesi ‘Daire 1303 / Apartment 1303 3D’, haftanın notlarımızda bulunmayan diğer filmleri. İçinizde yaşayan ‘sinemadan çıkmış insana’ ihtimam göstermeyi, ona şefkatle sarılmayı ihmal etmeyin lütfen. Biliyorsunuz, sokaklar tıka basa duyarsız kitleyle dolu! Herkese iyi seyirler.
THE HANGOVER 3 – FELEKTEN BİR GECE
Kopmaya hazırlanın. Komedi serisinin üçüncü filmi de kahkaha garantili! ‘Epik bir final’ olarak nitelenen serinin şimdilik son filminde, kahramanlarımız yeni bir yolculuğa çıkıyorlar. Bu kez amaç, Alan’ı bir kliniğe yatırmak. Fakat yolda olanlar oluyor ve eski dost Bay Chow, öyküye görkemli bir giriş yapıyor. Ondan sonra da kahkahalara engel olmak zorlaşıyor. Son dönemin en yetenekli komedyeni olduğu su götürmez Zach Galifianakis, Bradley Cooper ve Ed Helms merkezli kadroda, Justin Bartha ve özellikle ‘Bay Chow’ rolüyle bu bölüme ağırlığını bir hayli koyan Ken Jeong yer alıyorlar. Usta oyuncu John Goodman, filmin sürprizi. Todd Phillips’in yarattığı popüler seride Zach Galifianakis’e yine ayrı bir paragraf açmak gerek. Diyalogsuz sahnelerde bile güldürüyor yetenekli komedyen. 2009’da başlayıp, 2011’de devam eden ve umulmadık bir beğeniyle karşılanan seri, her ne kadar ‘son’ dese de, noktayı koymuşa benzemiyor. Dördüncü bölüm için, film boyunca beklenen gerçek ‘kopuşun’ son jeneriklerde yaşandığı ipucu yeterli sanırım. (3,5 / 5)
KARANLIKTAN GELEN
Evrende yalnız olmayabiliriz. Ya evimizde? Bu tedirgin edici sorunun cevabını arayan korku-gerilim, bilimkurgu katkılı. İki çocuklu Barret ailesi için iyi gitmemektedir son günler. Evin babası, uzun süredir iş aramaktadır. Faturalar, borçlar, ipotek dertleri derken, gerçek bir kabusla sarsılırlar. Evin içinde tuhaf olaylar meydana gelmekte ve ailenin bütün bireyleri alışılmadık, garip davranışlar sergilemektedirler. Kötü ruhlar ve dokunulabilir kötülüklerden daha fazlası evin içinde, onlarla birlikte nefes alıp vermektedir. Görsel efekt departmanından yönetmenlik koltuğuna terfi eden Scott Stewart’ın yazıp yönettiği tür kırması, içi dolu anlamda gerilimli anlar içeriyor. Stewart’ın yönetmenliğine daha önce 2010 tarihli ‘Kıyamet Melekleri / Legion’ ve 2011 yapımı ‘Kutsal Savaşçı / Priest’ filmlerinde tanık olmuştuk. Baş rollerini Keri Russell ve Josh Hamilton’un paylaştıkları ilginç ve başarılı korku denemesinde emektar aktör J. K. Simmons’da rol alıyor. (3 / 5)
DEVİR
Derviş Zaim, kurmaca ve belgeselin iç içe geçtiği iyi bir film çekmiş. Hızlı çağın modern teknolojik çılgınlığında, kapitalist araç ve ilişkilerin geldiği dayanılmaz noktada, geleneksel olanla, insana ait her türlü nüansın altını çizen bir hikâye. Modernizmin barbar baskısına kafa tutan, insan sıcaklığı. Burdur’un Hasanpaşa köyünde düzenlenen geleneksel çobanlık yarışması. Son sekiz yılın şampiyonu olan çoban, genç şampiyon adayları, yarışmanın geleneksel kural ve ritüelleri, bunların yanı sıra, köyün çevresinde bir yerde mermer ocağı açan büyük bir maden şirketi. Gerçek insanlar, Anadolu’nun günlük döngüsü, değişim, bozulma ve gelecek kaygısı, bütün bunların yanı sıra yürekteki sıcaklığın ve insani ilişkilerin, doğa-insan dengesinin fotoğrafı. Profesyonel oyuncu kadrosu yerine, yörenin, olayın gerçek karakterleriyle anlatmayı tercih etmiş öyküsünü Zaim. 32. İstanbul Film Festivali’nde ‘Jüri Özel Ödülü’ kazanan yapım, ilginç ve içi dolu bir sinema deneyimi olarak ilgiye değer! (3 / 5)
SİHİRBAZLAR ÇETESİ
Entrikası zayıf, gizemli macera, dört sihirbazın gerçekleştirdiği soygunlar, peşlerindeki FBI ajanı, İnterpol dedektifi, sihirbazların foyalarını bulup ortaya çıkarmayı görev edinmiş bir profesyonel ve zengin iş adamı çerçevesinde ilerliyor. ‘Taşıyıcı / The Transporter’ serisi ile tanınan Fransız yönetmen Louis Leterrier imzalı suç filmi, aksiyon katkılı. Hızlı tempo, illaki gizem diyerek ‘kendini fazla kasan’ filmi kurtarmıyor. Mark Ruffalo, Jesse Eisenberg, Woody Harrelson, Isla Fisher, Dave Franco ve ‘Soysuzlar Çetesi / Inglourious Basterds’ ile anımsayacağınız güzel aktris Mélanie Laurent filmin ön plandaki isimleri. Usta aktörler Morgan Freeman ve Michael Caine ise kadronun çilekleri! Ortaya civciv veya kuş çıkacak sanıyorsunuz ama ‘nasıl yani’ iç sesleriyle süren bir karmaşa yansıyor perdeye. İçerik boş olunca, aksiyona abanmış, vasat altı bir ‘abrakadabra’ öyküsü. Gerisi yok! (1,5 / 5)
Vizyonda bu hafta (31 Mayıs 2019)
Beşi yerli yapım olmak üzere; toplam dokuz yeni film merhaba diyor bu hafta! İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın. İyi seyirler herkese.
GODZILLA II: CANAVARLAR KRALI
-Çok yaşa kral!-
2014 tarihli ABD-Japonya ortak yapımı olan Hollywood’un yeni Godzilla filmi, otantik canavarın beyazperdeye altmış yıl içinde yansıyan (28’i Japonya yapımı) otuzuncu macerasıydı. Dünyanın belki de en ünlü canavarı ‘Godzilla’, insanoğlunun; bütün insani ve ahlaki ‘sınırları’ aşarak yaptığı bilimsel çalışmalar sonucu, gizlendiği okyanusun en derin yerinden ortaya çıkıp, insanların ve medeniyetin varlığını tehdit eden acımasız yaratıklarla mücadeleye giriyordu. İlk olarak 1954 yılında ‘Gojira’ adıyla perdeye yansıyan, Ishirô Honda imzalı Japon filmi, Hollywood’a ilk kez 1998’de, yine ‘Godzilla’ adıyla Roland Emmerich yönetiminde taşınmıştı. Aslen Japonya kökenli olan bu yaratık, İkinci Dünya Savaşı’nda, Japonya’nın yaşadığı nükleer felaketle ilişkilendirilmiş bir ikondu! İnsanoğlunun kibrine, doğayı yok saymasına verilen öfkeli, sert cevaptı öte yandan. 2014 tarihli ‘Godzilla’da, insanoğlunun cezalandırılması için, ilahi bir güç tarafından gönderilmiş dev canavar, bu kez, nükleer denemeler sonrası, uykularından uyanıp, insanoğlunun yarattığı medeniyeti yok etmek adına, ABD’ye kadar gelen iki tuhaf yaratıkla, insanlığın ve kurduğu medeniyetin geleceği adına, müthiş bir mücadeleye giriyordu. Eski Japon yapımlarının yolundan giden çevirimi, 2010 tarihli karanlık ve hüzünlü bilimkurgu ‘Monsters / İstila’ ile dikkat çeken Gareth Edwards yönetmişti. Trajedi, endişe, korku, tehdit, çılgınlık gibi kavramlar etrafında gezinen Godzilla miti, 2014 versiyonunda müthiş denilebilecek efektler ve incelikli bir stille yansımıştı perdeye. Gelişmiş teknolojinin de yardımıyla, titiz bir görsellik ve biçim kalıyordu akılda en çok.
Canavarlar kralının yeni macerası, yine ABD-Japonya ortak yapımı. Yönetmen koltuğunda ise bu kez ‘Trick ‘r Treat’ ve ‘Krampus / Yılbaşı Kâbusu’ gibi fantastik korku örneklerini imzalamış Michael Dougherty oturuyor. Senarist kökenli yönetmen, öyküyü de, Zach Shields ve Max Borenstein ile birlikte kaleme almış. Yaratıklar ve canavarlar konusunda uzman ekip, bu kez adeta kıyameti yaşayan yeryüzünde, Godzilla ile titanlar olarak adlandırılan, yüzyıllardır uyuyan kadim canavarları karşı karşıya getiriyor. Kripto-zooloji kuruluşu ‘Monarch’, yoğun günler geçirmektedir. Aralarında Godzilla’nın da bulunduğu antik çağlara ait dev canavarlar insanoğlunun varlığını tehdit etmek üzeredirler. Eko teröristlerin tetiklemesiyle; Mothra, Rodan ve Godzilla’nın baş düşmanı Üç Başlı Kral Ghidorah, amansız bir mücadeleye girişirler. Yeni filmde başrolü üstlenen ikili Vera Farmiga ile Kyle Chandler. TV dizilerinin ardından, beyazperdede ilk rolünü üstlenen on beş yaşındaki sıkı aktris Millie Bobby Brown’ın yanı sıra, serinin kadim oyuncuları; usta Japon aktör Ken Watanabe, enfes İngiliz oyuncu Sally Hawkins ile yapıma yeni eklemlenen tecrübeli İngiliz Charles Dance; iddialı kadroyu oluşturan diğer isimler. Titiz kadrajlı sahneleri yaratan görüntü yönetmeni Lawrence Sher ve dijital efektleri gerçekleştiren dev teknik ekip, üst düzey bir çalışmaya imza atmışlar. Mesele, öykünün dağınık ve fazla savruk olmasında. Zeminsiz gelişmeler, belirli bir aynılık duygusu tattırıyor ister istemez! Yoksa en ‘kral’ canavara laf yok tabii! Gezegeni her geçen gün son noktaya götürmek için elinden geleni ardında koymayan canavarlar canavarı insan türünü ve yeryüzünü korumak adına, gariban Godzilla, her türlü zorluğa göğüs gerip, kendi türünün en sıkı ve vahşi örnekleriyle dişe diş bir mücadele veriyor! Emekçi Godzilla, aşırı radyasyona maruz bırakıyor etrafındaki hemen her şeyi fakat nükleer tehlikeden besleniyor öte yandan! İnsanlar ve canavarlar adına filmin ortak paydasında yatan kavram ise fedakârlık… Kim daha fedakâr yarışına girmiş karakterler, kendilerinden önce gezegende hüküm sürmüş canavarlara –Godzilla’yı dışarda bırakalım- bir ahlak ve insanlık dersi vermeye de soyunuyorlar! Türün ve canavar mitinin hayranlarına hatırlatmak anlamsız. Dışarda kalanlar ise, fazla gürültü ve curcunayı ötelersek; özellikle Godzilla’ya yakışır devlikteki IMAX perdede keyifli vakit geçirirler. (2,5 / 5)
MA
-Kötülük anne!-
Bir veteriner kliniğinde çalışan Sue Ann, yalnız ve tuhaf biridir. Kasabaya annesi ile birlikte taşınan Maggie ve yeni tanıştığı arkadaş grubuna, evinin bodrumunda içki içip takılmayı teklif eder Sue Ann. Gençler, önceleri bu garip teklifi cazip bulup iyi vakit geçirirler fakat orta yaşı süren gizemli kadının, kendi trajik geçmişinin intikamını almak için yaptığı planlardan haberleri yoktur!
Aktör kökenli yönetmen Tate Taylor imzalı korku-gerilimin başrolünü, yine Taylor’un 2011 tarihli filmi ‘The Help / Duyguların Rengi’ndeki performansıyla ‘en iyi yardımcı kadın oyuncu’ Oscar’ını elde eden usta aktris Octavia Spencer üstleniyor! Diana Silvers, McKaley Miller gibi genç isimlere eşlik eden bir diğer usta isimse; Martin Scorsese filmi ‘Cape Fear / Korku Burnu’ ile Oscar adayı olmuş Juliette Lewis. Galli aktör Luke Evans’ın kadronun sürpriz ismi olduğunu da belirtelim!
Anaç konukseverliğin ardında yatan şeytani planlar ve küçük kasabanın karanlık tarafı… En ufak ilginçliği ve derinliği olmayan, son derece yüzeysel bir psikolojik gerilim perdede duran. Octavia Spencer’in alışageldik güçlü performansının aksine bu kez; ürkütücü değil, sevimsiz bir karakter yaratılmış adeta! Dümdüz, boşluğu bol, izleyiciyi ikna edemeyen öykü; öylesine bir TV filmi görünümünde arzı endam edip, uçuyor zihinden. (2 / 5)
GÜVERCİN HIRSIZLARI
-Kanatlı umutlar-
Taklacı güvercin besleyen ve günün birinde en iyi güvercinlere sahip olmak isteyen Mahmut on altı yaşında bir yeni yetmedir ve yaşadığı ilçede güvercin hırsızlığı yapmaktadır! Güzel ve değerli güvercinlerinden biri kaçınca Mahmut, sokak sokak, ev ev aramaya başlar onu. Sekiz yaşındaki İsmail’in evinin çatısına yuva yapmıştır güvercin. Mahmut, kendisinden küçük olan İsmail’i tanıyıp, hayatına sokuldukça; güvercinleri yeni arkadaşı için çalmaya, ona yardım etmeye başlar.
Osman Nail Doğan’ın yönettiği dram, 30. Ankara Film Festivali’nde ‘En İyi Film’ ve En İyi Kurgu’ ödüllerini elde ederken, 25. Adana Film Festivali’nden yine ‘En İyi Kurgu’ ve ‘Umut Veren Genç Erkek Oyuncu’ ödülleri ile ayrılmayı başarmıştı. Seyit Nizam Yılmaz, Mert Buğra Tataroğlu, Kutay Sandıkçı, Burçin Sezen ve Gökhan Yıkılkan’ın oluşturduğu oyuncu kadrosu gayet yalın ve hakiki performanslar sergiliyorlar. Naim Kanat’ın ‘düzgün’ kurgusu ve Mehmet Başbaran’ın görüntü yönetmenliği yönetmenin elini güçlendiren etmenler. Kelimenin geniş anlamıyla yoksunluk, yoksulluk, çaresizlik, sıkışmışlık, fedakârlık, vicdan ve dostluk… Söyleyecekleri söylenmiş ve sınırlı fakat bunu yaptığı yol son derece samimi olan öykü, sinema sevgisi ile kotarıldığı aleni olan bir yapım. (2,5 / 5)
Başrolleri Anne Hathaway ve Rebel Wilson’un paylaştıkları komedi ‘The Hustle / Düzenbazlar’, Rusya yapımı animasyon Kikoriki: Deja Vu / Yaramazlar Takımı: Zaman Yolcuları’ ile birlikte yerli yapımlar; Su Baloğlu ve Merve Bozcu’nun yazıp yönettikleri, ‘Onun Filmi’ adlı belgesel, yönetmenliğini Hasan Gökalp’in üstlendiği korku örneği ‘Astral Seyahat’, Doğa Can Anafarta imzası taşıyan komedi ‘Enes Batur Gerçek Kahraman’ ve Mesut Çetin’in yazıp yönettiği bir diğer komedi ‘Kral Midas’ın Hazinesi’, haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer yenileri. Tekrar herkese iyi seyirler!
MURAT ERŞAHİN