Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

31 ARALIK 2021

30 Aralık 2021 Perşembe 20:24
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Koronavirüs (COVID-19), dünya genelinde hızla can almaya devam ediyor! Virüsten, kendimizi ve sevdiklerimizi mümkün olduğunca izole ederek korunmaya çalışıyoruz. Aşı olarak, sosyal mesafelerimizi koruyarak, hijyen kurallarına sıkı sıkıya uyarak ve maskelerimizi evlerimizin dışında asla çıkartmamaya çalışarak. Umuyoruz bu zorlu günler sona erecek yakında. 

Bazı salonlar yeni tedbirler uygulayarak kontrollü biçimde 2020 Temmuz ayından itibaren kapılarını açmışlardı. Kademeli ve kısmi olarak yeniden başlayan vizyona, 17 Kasım 2020 günü alınan bir dizi karar sonucu yeniden ara verildi. Covid-19 tedbirleri gereği sinema salonlarının önce yılsonuna, ardından belirsiz bir tarihe dek kapalı olacağı açıklandı. Ve tarih 2 Temmuz 2021’i gösterdiğinde salonlar yine izleyicileri ağırlamaya başlıyor; perdeler, umuyoruz bir daha kapanmamak üzere açılıyordu!  

Siz değerli okuyucularla, henüz vizyon filmsiz kaldığı ilk günlerden bu yana, 2020 Mart ayından bu güne, artık hayatta olmayan canım ‘Sinema’ dergisindeki ‘Sinemadan Çıkmış İnsan’ adlı köşemde, geçmiş sayılarda yayınlanmış eski yazılarımı paylaşıyordum. Bir yıldan fazla zaman geçti. 5 Mart 2021’den itibarense, sinema salonları perdelerini açana dek, her yeni hafta, o tarihe ait eski ‘sinemadan çıkmış insan / vizyonda bu hafta köşeleri’ sizlerle buluşacağını söylemiştik ve buluşturduk da! ‘Tarihte bu haftaya’ baktık! 

Sinemalar açılmadan önce her hafta, naçizane iyi filmler ve diziler önerdik sizlere! ‘Önce Tavsiyeler’ adlı bu yeni bölüm, sizlere her hafta sinema tarihinden 5 klasik film ve popüler olsun olmasın; ‘Sinemadan Çıkmış İnsan’ın beğendiği ‘güncelleri’ önerdi! Klasik film önerilerine devam edeceğiz!

 

 

ÖNCE TAVSİYELER…

 

SİNEMA TARİHİNDEN 5 KLASİK

 

Chinatown / Çin Mahallesi

(Yönetmen: Roman Polanski / 1974)

 

The Deer Hunter / Avcı

(Yönetmen: Michael Cimino / 1978)

 

Once Upon a Time in America / Bir Zamanlar Amerika

(Yönetmen: Sergio Leone / 1984)

 

Taxi Driver / Taksi Şoförü

(Yönetmen: Martin Scorsese / 1976)

 

Shining / Cinnet

(Yönetmen: Stanley Kubrick / 1980)

 

 

Vizyonda bu hafta (31 Aralık 2021)

Altı yeni filmle uğurluyor 2021’i, Aralık ayının son vizyon haftası!

‘The Electrical Life of Louis Wain / Louis Wain’in Renkli Dünyası’, haftanın notlarımız arasında yer alan tek yenisi…

 

LOUIS WAIN’İN RENKLİ DÜNYASI

-Elektriği bozuk dünya üzerine-

Genel olarak, rengârenk fantastik portreleri ve kaleydoskopik/fraktal kedi resim ve çizimleri ile tanınan İngiliz sanatçı, ressam ve grafiker Louis Wain, onu sarmalayan dönem, işin aslı ‘elektrikli’ dünya üzerine hüzünlü bir biyografik dram… 1860-1939 yılları arasında yaşamış, kendine özgü, zarif, hassas, ince ruhlu bir adam olan ve hayatının sonlarında şizofreni ile boğuşan Louis Wain, hayal gücüyle, resim sanatını derinden etkileyen bir akımın önemli ismidir aynı zamanda. Başrolde kedilerin olduğu özel tekniğiyle, kedileri, ‘özel’ bir dünyada resmeden sanatçının, birçok kız kardeş ve annesinden oluşan ailesi, çok sevdiği ve erken yaşta kaybettiği eşi, Birinci Dünya Savaşı’nın ortasında geçen mücadele yılları ve nobran, duyarsız dünyanın soğuk gerçekliği ile olan ilişkileri…

Aktör kökenli senarist-yönetmen, 1986 doğumlu Will Sharpe imzalı son derece olgun ve duyarlı biyografik dramın başrolünü, her rolün adamı olduğunu kanıtlayan Benedict Cumberbatch üstleniyor. Claire Foy ve Andrea Riseborough, İngiliz yapımının öne çıkan diğer yıldızları! Neyi, nasıl anlattığını gayet iyi bilen, son derece yetkin bir sanat yönetimini içeren titiz yapım tasarımıyla pırıl pırıl parlayan yapım, kuşku yok, sezonun sürprizlerinden biri. Tonu ve görsel dünyası enfes! Zarif , derin ve duyarlı… Efsane müzisyen Nick Cave’in filmde ünlü bilimkurgu yazarı ‘H.G.Wells’ rolünde misafir oyuncu olarak yer aldığını da önemle belirtelim. Bir diğer ünlü misafir ise, 2019 tarihli ‘Jojo Rabbit’ ile ‘en iyi uyarlama senaryo’ Oscar’ını kazanmış Yeni Zelandalı senarist-aktör-yönetmen Taika Waititi. Usta aktris Olivia Colman ise, ‘anlatıcı’ olarak sesiyle artı değer katıyor filme!

Aslında ‘renkli’ değil, Louis Wain’in ‘elektriksel dünyası’ demek daha doğru filme, orijinal adında yer aldığı gibi. Antik Mısır ve Antik Yunan’dan başlayıp, günümüze uzanan, endüstri devrimlerini tetikleyen, William Gilbert, Thomas Browne, Robert Boyle, Stephen Gray, Benjamin Franklin, Luigi Galvani, Alessandro Volta, Hans Christian Ørsted, Andre Marie Ampere, Michael Faraday, Georg Ohm, James Clark Maxwell, Alexander Graham Bell, Otto Blathy, Thomas Edison, Galileo Ferraris, Oliver Heaviside, Anyos Jedlik, Lord Kelvin, Sir Charles Parsons, Ernst Werner von Siemens, Joseph Swan, Nikola Tesla, George Westinghouse, Henrich Hertz, Akbert Einstein gibi önemli bilim adamlarının katkılarıyla günümüze gelen ‘elektrik’ meselesi, filmin başrollerinden biri konumunda! Evren ve dünyayı çevresinde dönen elektrik yüküyle gören ve yaşayan Louis Wane’in algıları üzerine çok önemli bir metni var filmin… İnsan olmanın özelinde getirdiği acı ve yıkımlara, hayal gücüne sığınarak karşı durmaya çalışan ve bir nevi kaçış olan bu izolasyona, sanatla ve başrol verdiği kedilerle ulaşan sanatçının portresi, yaşadığı zorlu dönemin ayrıntılarıyla buluşmuş. Çok sevdiği eşinin kaybının ardından minik kedisi Peter’i de yitiren Wain’i ayakta tutan o ‘şey’ üzerine bir film duruyor perdede. İnsani ilişkiler, acımasız hayatla olan bağlarımız, sanat, bilim ve vurdumduymaz dünya… Bruno Dumont imzalı 2013 yapımı ‘Camille Claudel,1915’ geldi oturdu zihnime, film çıkışı beni eve götürecek olan sokaklarda… Dünya, mücadele, sanat, duyarlılık, gerçekler, anlamlar, düşler, yalnızlık, ‘anlar’, kayıplar, geride kalanlar, acılar, acılar, acılar… Kedileri çok seven dostlarım/meslektaşlarım da düştü zihnime bu satırları kaleme alırken… Uğur Vardan, Ali Ulvi Uyanık, Cumhur Canbazoğlu ve Sungu Çapan mesela… ‘The Electrical Life of Louis Wane’ ayrı mesele! Peki, ‘The Chemical Life of Uğur Vardan’ ne olacak? (4 / 5) 

 

Haftanın diğer yenilerine gelirsek…

‘Crime Story / Son Görev’, başrollerini Mira Sorvino ve Richard Dreyfuss’un paylaştıkları, Adam Lipsius’un yazıp yönettiği gerilimi yüksek bir suç öyküsü. Eski bir mafya babası bir yandan kanser hastalığı ile uğraşırken bir yandan da demans hastası olan karısına bakmaktadır Zorlu hayatı, evinin soyguncuların hedefi olmasıyla bambaşka bir hal alır.

‘Gekijôban Sword Art Online Progressive Hoshi naki yoru no Aria / Sword Art Online: Progressive - Aria of a Starless Night’ popüler anime dizisinin yeni sinema uyarlaması. 2022'de piyasaya sürülen ve oyunda ölenlerin gerçekte de öldüğü bir online oyunda sıkışıp kalanların hikâyesini anlatmaya devam ediyor. Ayako Kawano’nun yönettiği aksiyonu yüksek anime öykünün ve türün hayranları için ayrı bir keyif içeriyor kuşkusuz!

Simon Barrett’in yazıp yönettiği gizemli korku öyküsü ‘Seance / Seans’ın başrolünde Suki Waterhouse’u izliyoruz. Bir grup öğrenci, yatılı okul Fairfield Akademisi’ne yeni gelen Camille ile eğlenmek için ruh çağırma seansı düzenlerler. Kötü şaka sonucu, hiç uyandırılmaması gereken bir şeyi uyanır!

‘Hatıra Kutusu / Memory Box’, Lübnan-Kanada-Fransa-Katar ortak yapımı bir dram… Joana Hadjithomas ve Khalil Joreige’nin yönettikleri dram, içinde fotoğraflar, defterler ve kasetlerin bulunduğu bir kutu sebebiyle üç kadının kesişen yaşamlarını taşıyor perdeye. 

Norveç yapımı animasyon ‘Kaptein Sabeltann og den magiske diamant / Kaptan Sabertooth ve Minik Korsanlar Kayıp Elmas Peşinde’, küçük yaştaki izleyici başta olmak üzere bütün aile üyelerine sesleniyor. Marit Moum Aune ve Rasmus A. Sivertsen yönetmişler.

İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! İyi seyirler herkese.

 

 

TARİHTE BU HAFTA

On bir yıl önceye, 2010 yılına gidiyor; tarihte bu haftayı anımsıyoruz.

 

Vizyonda bu hafta (31 Aralık 2010)

Evet, sevgili dostlar… Koca yıl geride kaldı. Ömürler bitiyor son tahlilde… Her yıl olduğu gibi, bu yılın da film raporunu çıkarmak gerek. 2010’un beni en çok etkileyen, en beğendiğim 20 filmini paylaşmak istedim sizlerle. Naçizane benim de yeni yıl armağanım bu olsun sizlere… Yeni yılın, sevgi, dostluk, mutluluk, barış, aşk ve bol bol iyi film getirmesini diler, en iyi dileklerimi sunarım. Herkese iyi seyirler!

 

2010’un En İyi 20 Filmi

1- Parlak Yıldız / Bright Star (Jane Campion)

2- Gir Kanıma / Låt den rätte komma in (Tomas Alfredson)

3- Ölümcül Takip / Chaser (Hong-jin Na)

4- Sihirbaz / L'illusionniste (Sylvain Chomet)

5- Beyaz Bant / Das Weisse Band (Michael Haneke)

6- Tek Başına Bir Adam / A Single Man (Tom Ford)

7- Ciddi Bir Adam / A Serious Man (Ethan, Joel Coen)

8- Kosmos ( Reha Erdem)

9- Aklı Havada / Up in the Air (Jason Reitman)

10- Yaşamaya Değer / Le hérisson (Mona Achache)

11- Cennetimden Bakarken / The Lovely Bones (Peter Jackson)

12- Başlangıç / Inception (Christopher Nolan)

13- Zindan Adası / Shutter Island (Martin Scorsese)

14- Sıradan İnsanlar / Ordinary People (Vladimir Perisic)

15- Aslı Gibidir / Certified Copy (Abbas Kiarostami)

16- Amcam Önceki Hayatlarını Hatırlıyor / Loong Boonmee raleuk chat (Apichatpong Weerasethakul)

17- Deccal / Antichrist (Lars von Trier)

18- Kim Kiminle Nerede / Whatever Works (Woody Allen)

19- Elveda / L’affaire Farewell (Christian Cairon)

20- Çılgın Kalp / Crazy Heart (Scott Cooper)

 

Bir de bu haftanın filmleri tabii… Bildik masalın serbest uyarlaması ‘Gulliver’in Gezileri’ çarşamba günü vizyon görüyor.  Cuma günü ise beş yeni filmle kapatıyoruz 2010’u. Usta yönetmen Kiarostami imzalı ‘Aslı Gibidir’, Filmekimi’nin ardından vizyonda. Yerli yapım ‘Memleket Meselesi’ izleme şansı bulduğum haftanın bir diğer filmi. Orhan Oğuz’un yönettiği ‘Hayda Bre’, Serkan Ok imzalı ‘Kukuriku: Kadın Krallığı’ ve Ashton Kutcher’li ‘Çapkın’ ise notlarımız arasında yer alamıyorlar. 

 

GULLİVER’İN GEZİLERİ (29 Aralık 2010)

(Film, yılbaşından hemen önce 29 Aralık Çarşamba günü vizyonda)

İrlandalı kalem Jonathan Swift’in (1667-1745), daha önce pek çok kez – özellikle animasyon olarak – perdeye yansıyan klasiği ‘Gulliver’in Gezileri’, serbest bir uyarlamayla tekrar beyazperdede. Rock’çı komedyen ‘dağınık adam’ Jack Black’in başrolü üstlendiği sıcak yapımı, ‘Köpekbalığı Hikâyesi’ ve ‘Canavarlar Yaratıklara Karşı’ adlı animasyonlardan tanıdığımız Rob Letterman yönetmiş. Genel plastiğine ve atmosferine bilinçli bir animasyon dokusu egemen olan Letterman’ın bu ilk ‘animasyon dışı’ denemesi, oldukça başarılı olmuş kanımca. Ana hatlarına dokunulmadan, bazı dinamikleri ve kahramanları değişen klasik, ‘sıradan bir kaybedenin’ dünyasına davet ediyor izleyiciyi. Sonra; o dünyanın kendine göre olan muhteşemliğini ve hayat kadar şaşırtıcı bir yolculuğun olmadığının altını çiziyor. Black’in bildik lezzetli performansına Amanda Peet, Emily Blunt, Jason Segel ve Billy Connolly gibi önemli isimler eşlik ediyorlar. Lilliput ülkesinde bir dev olmakla, kendi zorba dünyamızda küçük bir adam olmanın farkları, benzerlikleri, yaralayıcı ve yok edici varoluş soruları… Yediden yetmişe izlenecek yapımın üç boyutlu olduğunu ekleyelim. Boyut çılgınlığına boş verip, keyif alacağınız film, günümüzde sıklıkla üşüyen ‘ruh altımız’ için ‘yerinde’ bir yeni yıl armağanı. 

 

ASLI GİBİDİR

‘Bilmem ki hangi yıldı. Karışık bir akşamüstüydü. Bir panayır ölüsünü andırıyordu kent. Karşımda duruyordun, hemen karşımda. Çok uzun bir yolculuktan yeni dönmüştün. Yani kendinin bir o kadar uzağına düşmekten. Yüzün mü? Merdivenlerden bir iniş gibiydi yüzün. Ama sevgiyle doluydun her zamanki gibi; beni de aşan bir sevgiyle. Oysa sevmek belirsizlikti benim için. Anlamı baktığı yerde kalan bir çift göz imgesiydi. Öyleydi.’ der, Edip Cansever… Lucignano şehri. Toskana bölgesinde şirin bir tarihi kasaba. İnsanın kendini unutacağı bir yer. Bir kültür panayırı sanki. Heykeller, sevimli butik oteller, çeşmeler, dar sokaklar, çatılar ve aşk… Bir erkek ve kadın karşılaşıyorlar. Erkek, orta yaşlı bir İngiliz yazar. Kadın, sanat galerisi sahibi bir Fransız. Adam, yeni yayımlanmış kitabı hakkında bir konferans vermek üzere orada. İnandığımız bu, bildiğimiz. Sanatta kopyalar üzerine uzman. Kopyanın sahiciline inanıyor. Bir şeyin aslıyla kopyası arasındaki müthiş benzerlik, hangisinin daha güzel, hatta daha gerçek olduğunu ispatlar? Geleneksel olanın alışkanlıkları ve modern tercihler… Bir ‘cafe’de kulağa fısıldanan dostane öğütler, şefkat ve hasletler. Uyulması gereken tavsiyeler. Sevginin ve aşkın mütevazı büyüklüğü. Romantizmin bir güne sığan duyarlı, dingin, entelektüel gezisi. Zarif sosyo-kültürel sataşmalar, doğu-batı-kuzey-güney demeden çizilmiş incelikli bir ruh haritası. İngilizce, İtalyanca, Fransızca konuşulan sevgi sözleri. Onbeş yıllık evli bir çift veya yeni tanışmış. ‘Gibi’ yapmak, ‘öyle’ olmak, sonuçta anın gerçekliği… İranlı usta Abbas Kiarostami, Hollywood romantikliğine tamamen mesafeli, alışageldik hafifliğin, gerçek insanı yok eden vahşi ve delirmiş düzenin çok ötesinde ‘başka bir şey’ ifade eden gerçek bir romantizm sunuyor. Roberto Rossellini’nin 1954 tarihli filmi ‘Journey to Italy / İtalya’ya Yolculuk’a gidiyor zihin. Eric Rohmer’in ‘Rendezvous in Paris / Paris Randevuları’na… Geçmiş, bugün, tek gün… On beş yıllık aşk, belki de bir günlük. Sahici olanı veya sahtesini sevmek. Aslı veya kopyasını. ‘Birbirimizin zayıflıklarına karşın biraz daha toleransımız olsaydı; daha az yalnız olurduk’ der kadın ve sorar ‘Sence de öyle değil mi?’ Adam, ‘emin değilim’ diye cevap verir. Yalnızlığı, hepimizi sarıp sarmalayan o ıstırabı duyuran çan sesleri arasında yeni bir başlangıçtır belki de son. Cannes’de ‘En İyi Kadın Oyuncu’ seçilen Juliette Binoche’nin tarifsiz performansına İngiliz bariton Willaim Shimell olanca gerçekliğiyle eşlik ediyor.

 

 MEMLEKET MESELESİ

 ‘Reyting Hamdi’, ‘Cennet Mahallesi’, ‘Acı Hayat’ gibi tanınan TV dizilerinin yönetmeni İsa Yıldız ilk sinema deneyiminde, uğradığı haksızlık sonucu, adalet peşinde koşan bir öğretmenin trajikomik öyküsünü anlatıyor. Daha doğrusu anlatmaya çalışıyor. Ama mizansen yaratmadaki acemilikler ve genel atmosferdeki ‘sinema olamama durumu’ filmi epey zedelemiş. Bir polis tokadıyla ivmelenen öykü ve memleketin genel meseleleri… İyi niyetle yola çıkılmış ama başarısız olunmuş yapımda başrolü usta oyuncu Ahmet Uğurlu üstlenmiş. Tuna Orhan, Füsun Demirel ve İştar Gökseven filmin diğer isimleri. 

MURAT ERŞAHİN



Diğer Yazılar