Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

30 TEMMUZ 2021

29 Temmuz 2021 Perşembe 08:47
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Koronavirüs (COVID-19), dünya genelinde hızla can almaya devam ediyor! Virüsten, kendimizi ve sevdiklerimizi mümkün olduğunca izole ederek korunmaya çalışıyoruz. Aşı olarak, sosyal mesafelerimizi koruyarak, hijyen kurallarına sıkı sıkıya uyarak ve maskelerimizi evlerimizin dışında asla çıkartmamaya çalışarak. Umuyoruz bu zorlu günler sona erecek yakında. 
Bazı salonlar yeni tedbirler uygulayarak kontrollü biçimde 2020 Temmuz ayından itibaren kapılarını açmışlardı. Kademeli ve kısmi olarak yeniden başlayan vizyona, 17 Kasım 2020 günü alınan bir dizi karar sonucu yeniden ara verildi. Covid-19 tedbirleri gereği sinema salonlarının önce yılsonuna, ardından belirsiz bir tarihe dek kapalı olacağı açıklandı. Ve tarih 2 Temmuz 2021’i gösterdiğinde salonlar yine izleyicileri ağırlamaya başlıyor; perdeler, umuyoruz bir daha kapanmamak üzere açılıyordu!  
Siz değerli okuyucularla, henüz vizyon filmsiz kaldığı ilk günlerden bu yana, 2020 Mart ayından bu güne, artık hayatta olmayan canım ‘Sinema’ dergisindeki ‘Sinemadan Çıkmış İnsan’ adlı köşemde, geçmiş sayılarda yayınlanmış eski yazılarımı paylaşıyordum. Bir yıldan fazla zaman geçti. 5 Mart 2021’den itibarense, sinema salonları perdelerini açana dek, her yeni hafta, o tarihe ait eski ‘sinemadan çıkmış insan / vizyonda bu hafta köşeleri’ sizlerle buluşacağını söylemiştik ve buluşturduk da! ‘Tarihte bu haftaya’ baktık! 
Her hafta naçizane iyi filmler ve diziler önerdik sizlere! ‘Önce Tavsiyeler’ adlı bu yeni bölüm, sizlere her hafta sinema tarihinden 5 klasik film ve popüler olsun olmasın; ‘Sinemadan Çıkmış İnsan’ın beğendiği ‘güncelleri’ önerdi! Klasik film önerilerine devam edeceğiz!

ÖNCE TAVSİYELER…

SİNEMA TARİHİNDEN 5 KLASİK

From Here to Eternity / İnsanlar Yaşadıkça
(Yönetmen: Fred Zinnemann / 1953)

A Place in the Sun / İnsanlık Suçu
(Yönetmen: George Stevens / 1951)

Sunset Blvd. / Sunset Bulvarı
(Yönetmen: Billy Wilder / 1950)

A Taste of Honey / Bir Tadım Bal
(Yönetmen: Tony Richardson / 1961)

This Sporting Life / Sporcunun Hayatı
(Yönetmen: Lindsay Anderson / 1963)


Vizyonda bu hafta (30 Temmuz 2021)

Temmuz ayının son haftası, ikisi yerli; toplam sekiz yeni filmle merhaba diyor sinemaseverlere! 
‘Guardians of the Galaxy / Galaksinin Koruyucuları’ filmlerini imzalayan James Gunn’ın yönettiği ‘The Suicide Squad / İntihar Timi’, ilk filmden tanıdığımız karakterlere yenilerini eklemekle kalmıyor; ‘görev gücü x’ in yeni zorlu göreviyle yüzleştiriyor bizi. Margot Robbie, Idris Elba, John Cena, Jai Courtney ve Alice Braga, zengin oyuncu kadrosunun öne çıkan isimleri. 
Radha Mitchell’in başrolü üstlendiği korku gerilim ‘Dreamkatcher / Düşkapanı’, öyküyü de kaleme alan Kerry Harris imzası taşıyor. Üvey çocuğu Josh ile taşra evlerinde bir süre yalnız kalan Gail, küçük çocuğun komşuların evinden mistik bir tılsımı alması sonrası, esrarengiz ve ürkütücü olaylarla baş etmek zorunda kalacaktır! Henry Thomas ve türün gedikli ismi Lin Shaye, oyuncu kadrosunun diğer önemli yıldızları 
Aksiyon ve komedi katkılı avantür ‘Jungle Cruise’, Disney yapımı! Disneyland’da yer alan aynı isimli tema parkından beyazperdeye uyarlanan yapım, bir nehir gemisi kaptanı olan Frank ile sonsuz şifa kudretine sahip Hayat Ağacı’nı aramakta olan bilim insanı Lily’nin, vahşi yaşamdan, doğaüstü varlıklara dek pek çok bilinmeyenle mücadele ettikleri zorlu macerayı öykülüyor! Dwayne Johnson ve Emily Blunt’a, Edgar Ramirez ve Paul Giamatti gibi ünlü isimler eşlik ediyorlar. 
Coppola’nın torunu Gia Coppola imzası taşıyan ‘Mainstream’, Venedik Film Festivali’nde yarışmıştı. Andrew Garfield’ın başrolü üstlendiği komedi dram, Youtube’da sergilediği farklı personasıyla ilgi toplayan Link ve arkadaşlarının, fenomen olma yolunda ilerlerken kendi kişiliklerinden uzaklaşmaları ve aralarında gelişen çatışmaları öykülüyor.
Josh Lawson’un yazıp yönettiği romantik komedi ‘Long Story Short / Uzun Aşkın Kısası’, zaman atlamalı bir aşk hikâyesi! Teddy, evliliğinin ertesi günü uyandığında, her geçen dakikada, bir sene sonraya gittiğini fark eder. Rafe Spall ve Zahra Newman’ın uyumlu kimyaları ile dikkat çeken yapım, türün tutkunları için keyifli bir seçenek!
‘Sous le ciel d’Alice, Skies of Lebanon / Lübnan Semaları’, Chloé Mazlo imzalı. Fransa yapımı dram, 1950’li yıllarda genç bir kadın olan Alice’in, sıkıcı anavatanı İsviçre’den ayrılarak güneşli ve hayat dolu Lübnan’a gitmesiyle başlıyor. Alice orada, ilk Lübnanlıyı uzaya göndermek isteyen hayalperest bir astrofizikçi olan Joseph’e âşık olur. Fakat mutlulukla geçen birkaç yılın ardından çıkan iç savaş, bu cennet bahçesini paramparça eder.
Haftanın iki yerlisinden ilki; Erkan Yazıcı’nın yönettiği ‘Uzak Ülke’ adlı dram. On iki yaşındaki Trabzon Rum’u Paris, babasının annesi için yonttuğu hediyeyi almak üzere kamptan kaçar. Geri döndüğünde ise kampın boşaltılmış olduğunu görür. Giray Altınok’un yönettiği ‘Bize Müsaade’ ise komedi türünde. Biri yönetmen, biri oyuncu ve diğeri senarist olan televizyon sektöründen üç yakın arkadaşın hikâyesi… Çekecekleri yeni filmlerine mekân bulmak için akıl hastanesine giden üç arkadaş, yaşanılan yanlış anlaşmalar sonucu dışarı çıkamazlar ve hastanede ‘hasta’ olarak mahsur kalırlar.


TARİHTE BU HAFTA

Sırasıyla beş ve altı yıl önceye gidiyor; tarihte bu haftayı anımsıyoruz!

Vizyonda bu hafta (29 Temmuz 2016)

Yeni haftanın beraberinde getirdiği yeni film sayısı beş. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın. Herkese iyi seyirler.

PRENSİM
‘Temiz kalmış ne bulunur bir çöplükte aşk da kirlenir elbet insanla birlikte’ demiş Metin Altıok. Oyuncu kimliğine, senarist-yönetmen prestijini ilave eden ve yedinci sanatta adını ‘ciddi’ biçimde duyuran Maïwenn’in yönettiği ve Cannes’de Altın Palmiye için yarışan romantik dram, olanca çıplaklığıyla adına aşk denen ilişkinin iniş çıkışlarına, insandan aldıklarıyla, kattıklarına bakıyor. Düzenli, disiplinli Marie-Antoinette ve hayatı sevip ‘oynaşmaktan hoşlanan’ Georgio’nun ilişkileri. Ciddi bir kayak kazası sonrası tetiklenen eski şeyler… Birini neden seversiniz? Birbirinize aşık olmak ne demektir? Derinden sevdiğin o insan kimdir işin aslı? Tutkunun kölesi olmak ne demektir? Buna nasıl izin veririz? Kendini yalnız duymak, özgür olmak ve bütün o derin tutkunun nedeni… Yok olan aşk, ondan kalanlar, bize değer katıp, aynı anda değersizleştiren hastalıklı takıntı… Peki ya ötesi? Mutlaka bir şey olmalı. Arada atlanan küçük bir nokta, bir gülümseme belki, o ufak, önemsiz ayrıntı… Cannes’den bileğinin hakkıyla ‘Carol’un Rooney Mara’sıyla paylaştığı ‘en iyi kadın oyuncu heykelciği’ ile ayrılan Emmanuelle Bercot ve eskimeyen karizma Vincent Cassel’e, Louis Garrel ve Isild Le Besco eşlik ediyorlar. Derin ve incelikli meseleye, ‘içerden’ bakan film, benzerlerinden farklı ve yetkin olmasa da, kartvizitine eklenecek dürüstlük kavramına asla ihanet etmiyor. Kasılmadan, hissettiğini, duyumsadığını gösteren yapım, ilgiyi hak ediyor. Kendinizi, sürdürdüğünüz veya bitirdiğiniz bütün ‘ilişkileri’ gözden geçirmek adına fikri ve vicdanı hür bir alan çalışması! (3,5 / 5)  

GHOSTBUSTERS: HAYALET AVCILARI
Fantastik komedinin klasikleri arasına girmiş 1984 tarihli Ivan Reitman filmi ‘Ghostbusters’, dünyayı kurtarma gayretindeki hayalet avcılarını; zihne çıkmamak üzere kazımıştı. Harold Ramis ve Dan Aykroyd imzalı senaryo, Dan Aykroyd, Bill Murray, Harold Ramis, Ernie Hudson, Sigourney Weaver ve Rick Moranis’li efsane kadrosuyla sadece 80’lerin değil, Holywood endüstrisinin en sevilen yapımları arasına girmişti. Aktör-yönetmen Paul Feig, yeni nesil ‘Hayalet Avcıları’na can veren isim olmuş. Bu kez dört kadın hayalet avcısı duruyor perdede. Sevimli komedyen Melissa McCrathy, Kristen Wiig, Kate McCinnon ve Leslie Jones, doğaüstü güçlerin istilasına uğrayan Manhattın’ı temizlemek için bir araya gelen yeni ekip üyelerini canlandırıyorlar. Fantastik komedinin oyuncu kadrosunda, Chris Hemsworth, Nil Casey, Charles Dance, Andy Garcia ve ilk filmin ünlü isimleri de yer alıyor. Rock ikonu Ozzy Osbourne da sürprizlerden biri. Paranormal oluşların meraklısı Erin ve Abby, nükleer bilimci Jillian ve bir metro çalışanı olan Patty’nin de yardımıyla, şehirlerinin güvenliğini korumak için istilacı hayaletlere savaş açarlar. Ray Parker imzalı orijinal ‘Ghostbusters’, kulağa gelmese, anlaşılabilir bir yeniden çevirim olarak niteleyebilirdik yeni nesil hayalet avcılarını fakat çocukluğumuz, bütün o seksenli yıllar ve orijinal yapımın naif enfesliği, başka bir ‘şeye’ evrilmiş duruyor perdede. İzlenmesine izleniyor! Özlemin eski tadı olmasa da, ‘yok yok olmuyor’, çocukluğuna ihanet edemiyor insan. (2 / 5)

ŞEYTANIN OYUNCAKLARI
Padraig Reynolds’un yönettiği korku filmi, şiddet şovuyla, ilginç bir öykü yaratmanın arasında kalmış, kafası karışık bir deneme. Şeytanın oyuncaklarının ele geçirdiği kurbanlar ve bilinçlerini yitirip birer caniye dönüşen kurbanların tetiklediği vahşet. Christopher Wiehl ve Kym Jackson’a tecrübeli aktris Tina Lifford eşlik ediyor. Ruhu ve zihni şeytanı oyuncaklar tarafından ele geçirilen son kurbanı öldüren polis memuru, olay yerinden aldığı tahta kutuyu, küçük kızının kontrolüne verince istem dışı bir vahşet büyüyerek kan gölüne çevirir ortalığı. Kötücül kara büyüler, seri katile dönüşen kurbanlar ve kesici aletler. Türün hayranları ve midesi sağlam olanlar keyif alacaklardır. (1,5 / 5) 

 

Vizyonda bu hafta (31 Temmuz 2015)

Beş filmlik yeni haftanın, iki yeni yapımı notlarımız arasında. Popüler seri ‘Mission: Impossible / Görevimiz Tehlike’nin beşinci filmi, ‘Mission: Impossible-Rouge Nation’, Berlin Film Festivali’nde büyük ses getiren, 140 dakikalık tek plandan oluşan gerilimli suç dramı ‘Victoria’ ve yerli yapım ‘Darbe’ haftanın izleme şansı bulamadığımız diğer filmleri. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın. Herkese iyi seyirler.

YENİ KIZ ARKADAŞIM
François Ozon’un, İngiliz yazar Ruth Rendell’ın (1930-2015) romanından bizzat uyarladığı dram, ülkemizde ilk kez 34. İstanbul Film Festivali kapsamında izleyiciyle buluşmuştu. Claire ve Laura, çok yakın iki dost, birbirlerinden ayrılmayan iki çocukluk arkadaşıdırlar. Laura, ölümcül bir hastalığa yakalanınca, en yakın dostundan, eşi ve çocuğuna bakacağına, onlara daima göz kulak olacağına dair söz alır. Laura, hayata veda edince, Claire, yaşadığı büyük acının ardından, sözünü tutup, Laura’nın eşi David ve küçük bebeğini ziyaret eder. Kapısını çaldığı evde, onu büyük bir sürpriz beklemektedir. Britanya polisiye edebiyatının önemli isimlerinden Ruth Rendell’ın aynı adlı romanından, Ozon usta tarafından kaleme alınan ‘serbest uyarlama’, hınzır bir melodram işin aslı. Mizah soslu incelikli film, erkek-kadın, cinsiyet, etiketler, dönüşüm, roller, gibi yapmalar, yalanlar ve aldatma meseleleri üzerinden, arzu ve tutku üzerine saptamalar yaparken, küçük burjuva yaşamının aldatıcı yaldızlarını da kazıyor bir yandan. Büyük resmin son jeneriklerinde ise, Ozon’un külliyatında biraz daha zayıf bir etki ve hissiyat bütünlüğü fark ediliyor bünyede. Bildiğimiz Ozon sinemasının gücünden bir miktar uzak olup, sıradan bir halka olsa da, genel görünümde keyifle izlenen, provokatif bir yapım, başrollerini Romain Duris ve Anaïs Demoustier’in paylaştıkları dram. Kadroda yer alan önemli isimlerden bir diğeri ise Isild Le Besco. (2,5 / 5)
   
KAHRAMAN MİÇOLAR

Almanya, Belçika, İrlanda, Lüksemburg ortak yapımı animasyon; bir dünyanın sonu öyküsü! Ama distopik karanlık, yerini neşeli bir maceraya bırakmış. Bütün dünyanın sular altında kalmasına ramak kala, Nestrian neslinin temsilcileri Dave ve biricik oğlu Finny, kendilerini müthiş bir hayatta kalma mücadelesinin tam ortasında buluyorlar. ‘Nuh’un Gemisi’ ve tufan konsepti, mizah soslu bir animasyon olarak karşımızda. Dünyamız sular altında kaldıktan sonra, soylarını sürdürebilme mücadelesi veren sevimli kahramanlar, dostluk, fedakarlık, cesaret, mücadele, dayanışma gibi içi dopdolu kavramları yaşatıyorlar perdede. Pixar çıkışlı bir adım önde animasyonların biçim ve ruhundan birkaç adım geride dursa da, iyi niyetli, üzerinde çalışılmış, hoş bir yapım, ‘sevimli’ orijinal adıyla, ‘Ooops! Noah is Gone…’ (3 / 5)

MURAT ERŞAHİN



Diğer Yazılar