30 OCAK 2015
Haftanın yeni film sayısı sekiz. Üç Oscar adayı yapım, Foxcatcher / Foxcatcher Takımı, Mr. Turner/Bay Turner, Timbuktu ve fantastik macera Seventh Son/Yedinci Oğul notlarımız arasında. Yerli yapım İçimdeki Ses ile Yapışık Kardeşler´le birlikte, Johnny Depp ve Gwyneth Paltrow’lu kadrosuyla Mortdecai/Üçkağıtçı Mortdecai adlı komedi aksiyon ve Almanya yapımı üç boyutlu animasyon Der 7bte Zwerg/7 Cüceler notlarımız arasında yer alamıyorlar. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! Herkese iyi seyirler.
FOXCATCHER TAKIMI
‘Capote’ ve ‘Moneyball / Kazanma Sanatı’ filmlerinin yönetmeni Bennett Miller, üçüncü uzun metrajında, yine sistemin, ‘insan’ üzerindeki baskısını ve yok edici karanlığını işlemiş. ‘Amerika Birleşik Devletleri’, bir ‘organizma’ olarak yer alıyor filmde. Acımasız, zalim, vahşi Kapitalist sistem doğal olarak! ABD’yi oluşturan dinamikler ve aristokrasinin hastalıklı halinin sürüklediği zavallılık, güç, derin oluşumlar ve bağlantılar üzerine önemli saptamalar. Beş dalda Oscar adayı olan yapım, yaşanmış olayları perdeye yansıtan, biyografik bir dram. Bennett Miller’a ikinci kez ‘en iyi yönetmen’ dalında Oscar adaylığı getiren film, Olimpiyat şampiyonu güreşçi iki kardeş ile Foxcatcher adlı güreş takımının sahibi olan multimilyoner John E. Du Pont’un trajik ve tuhaf ilişkilerinin öyküsü. David ve kardeşi Marc Schultz, birbirlerine sıkıca sarılmış iki kardeştirler. David, hem bir ağabey, hem bir baba, hem bir dost, hem bir öğretmen, kısaca, Marc’ın her şeyidir. Olimpiyat madalyası dahil, güreşerek kazandıkları bütün ödüller, onların, mütevazı, küçük yaşamlarının raflarında yer almaktadır. Sistem tarafından önemsenmemekte, tozlu raflar ve anılarda, okullarda düzenlenen başarı konuşmalarında, küçük çaplı başarı öykülerinde nefes alıp vermektedirler. Bir yandan da, müthiş bir disiplinle, yeni şampiyonalara hazırlanmaktadırlar iki kardeş. Derken, uzaklardan gelen bir telefon, Marc’a ‘sahip çıktığını ve büyük başarılara imza atıp, ABD milli marşını daha yüksek sesle ve özgüvenle söylemeyi’ teklif eder. Ülkenin en zengin ailelerinden, silah sanayi başta olmak üzere, sistemin en önemli dişlisi ve destekçilerinden olan bir soyadının şizofren ve toplum dışı varisi John E. du Pont, Marc Schultz’u, doğup büyüdüğü çiftliğinin adını taşıyan Foxcatcher adlı güreş takımına davet eder. Sadece sponsoru değil, genç sporcunun, ağabeyi, arkadaşı, antrenörü, arkadaşı, ailesi, hemen her şeyi olacaktır. Kısa süre içinde, işler başka bir yere evrildiğinde, ağabeyi David’de, Marc’a destek olmak üzere, Foxcatcher takımına antrenör olarak katılır ve iki kardeş yeniden, olimpiyatlara hazırlanmaya başlarlar. Şok edici gerçeklikte yaşanmış bir olayı perdeye yansıtan Miller, aynı zamanda, son derece hasta bir mirasın ve sistemin röntgenini çekiyor. Derin ABD’nin ruh altı filmi bir bakıma ‘Foxcatcher’. Komedileriyle aklımıza kazanan Steve Carell’ı müthiş bir makyaj altında izleyeceğimiz filmde, diğer önemli rolleri, Channing Tatum ile Mark Ruffalo üstleniyorlar. Sienna Miller, Anthony Michael Hall ve dev aktris Vanessa Redgrave, filmin öne çıkan diğer isimleri. Müthiş yazılmış, planlanmış, yönetilmiş, oynanmış, son derece incelikli, detaycı, özgün ve güçlü bir film olmuş Miller’ın yeni harikası. Sosyoloji, tarih, siyaset bilimi ve psikoloji disiplinlerini yedinci sanatla buluşturan ve arada bir karşımıza çıkan o sarsıcı, dönüştürücü işlerden biri bu! İki güreşçi ve zengin bir sponsordan yola çıkarak, ülkenin çürümüş ve bozulmuş gelenekçi gücünü sorgulayan cesur, şok edici, ürkütücü, kapkara ve sert yapım, sağ ve sol kroşelerle sersemletip, son aparkatı, en beklenmedik anda çıkarıyor! (4,5 / 5)
BAY TURNER
Yüreğinizin iç cebinde taşımanız gereken usta sinemacı Mike Leigh’nin yeni filmi, empresyonizmin öncülerinden, on dokuzuncu yüzyıl ünlü İngiliz ressamı Joseph Mallord William Turner’ın (1775-1851) son yirmi beş yılını taşıyor perdeye. Cannes’de Altın Palmiye için yarışan biyografik dram, prestijli festivalden, Timothy Spall’un ‘tek kelimeyle’ olağanüstü performansını ödüllendiren ‘en iyi erkek oyuncu’ ve görüntü yönetmeni Dick Pope’e sunulan özel bir teknik ödülle ayrılmıştı. Dönemin Londra sanat dünyası, değer yargıları, Turner’ın hemen her şeyi olan babası, cinsellik dahil bütün gereksinimlerini karşılayan hizmetçisi, çocukları, eski eşi ve metresi ile olan ilişkileriyle bir sanatçının portresini çizmiş Mike Leigh. Sanatçının seyahatleri, çalışmaları, resim tutkusu, cinsel hayatı, işine olan saygısı ve dönemin artık başka bir yere ve zamana evrildiği anda, insanların Turner’ın sanatına bakışı ve algıları, Mike Leigh’nin kadim görüntü yönetmeni Dick Pope’un akıl almaz görüntüleriyle taçlanarak işlenmiş. Leigh’nin eski oyuncu kadrosu, Spall’a eşlik etmiş. Ruth Sheen, Lesley Manville, Martin Savage, Dorothy Atkinson, Paul Jesson, Marion Bailey gibi usta isimlerle, adeta oyunculuk dersi veriliyor perdede. Fırtınayı resmedilmek için kendini bir geminin direğine bağlayan Turner’ın aşırılıkları, yaptığı resmin bir parçası olma düşü ve yenilikçi rüyalarıyla, resim tutkusu, şiirsel bir üslupla yansımış. Yapım tasarımı, dolayısıyla sanat yönetimi üst düzey. Bir dönemin değer yargıları, sanat alanında değişmeyen kurallar ve hepimiz gibi kusurlu bir insanın, ‘özel’ bir sanatçı olarak portresi duruyor karşımızda. En iyi görüntü yönetimi dahil dört dalda da Oscar için yarışacak yapıma kayıtsız kalınmamalı. (4 / 5)
TİMBUKTU
Moritanya’lı usta sinemacı Abderrahman Sissako, Cannes’de Altın Palmiye için yarıştığı ve festivalden Kiliseler Birliği ile Francois Chalais ödülleri ile ayrılan filminde, Mali’nin kuzeyinde bulunan Timbuktu bölgesinde şeriat yasaları altında yaşayan insanların zorlu hayatlarını öykülüyor. ‘Yabancı Dilde En İyi Film’ dalında Oscar için de yarışan sert ve sarsıcı dramın kahramanı, çölde ailesi ile birlikte bir çadırda yaşayan Tuareg çoban Kidane. İneğini yok yere öldüren bir balıkçıyı, kazara öldüren Kidane, bölgede, sigara içmeyi, gülmeyi, şarkı söylemeyi, müziği, hatta futbolu yasaklayan aşırı dinci grubun kurallarıyla karşı karşıya kalacaktır. Kökten dinci, yüreğe korku salan otorite karşısında, sıradan insanın çaresizliğini ve coğrafyanın kaderini son derece çarpıcı ve hüzünlü bir dille yansıtıyor perdeye Sissako. Timbuktu’nun acımasız kuralları ve insan değerinin sıfırlandığı yerde yaşananlar. Yasaları ve kuralları kendilerine göre koyan topluluk karşısında, boyun eğmek zorunda kalan sıradan insanın trajedisi. Sessiz direniş ve tespitin filminde, kaosun ortasında, çocukların topsuz futbol sahnesi, akıldan çıkmayacak denli güzel çekilmiş. Mesele ve öykü olarak bir ilk olmasa da, gayet rasyonel ve doğal biçimde ‘içerden’ sunulmuş detaylar, ‘durum’ hakkında net bir fikir ve duygu bırakıyor bünyede. (3,5 / 5)
YEDİNCİ OĞUL
ABD-İngiltere-Kanada-Çin ortak yapımı fantastik aksiyonun yönetmeni, 1996 tarihli ‘Kafkas Mahkumu / Kavkazskiy Plennik’ filmiyle tanınan Rus sinemacı Sergey Bodrov. Geçmiş yüzyıllara dönüyoruz. Şeytani yaratıkların, cadıların ve hayaletlerin en büyük düşmanı olan üstat Gregory, ezeli düşmanı, bütün kötülüklerin anası Mother Malkin’i avlamak için, yeni bir çırak aramaktadır. Sıradan bir genç olan Thomas Ward, gerçekte kim olduğunu, ustasının yanında, türlü engellerle dolu, zorlu maceraya atıldığında öğrenecektir. Usta aktör Jeff Bridges’ın son derece lezzetli performansına, genç İngiliz oyuncu Ben Barnes’ın yanı sıra, bir dizi usta isim, Julianne Moore, Olivia Williams ve Djimon Hounsou eşlik ediyorlar. Birçok benzeri yanında, türe özel bir katkı sağlamayan ve son tahlilde ‘vasat’ olarak nitelenebilecek olan fantastik avantür, Jeff Bridges’ın kattığı hoşluğun yanı sıra, ‘düz’ de olsa, baştan sona, sıkılmadan, ilgiyle izleniyor. (2,5 / 5) MURAT ERŞAHİN