29 TEMMUZ 2011
Bu hafta 5 yeni film var vizyonda. Basın gösterimlerine katılamadığım Avustralya yapımı komedi “Ultra Mega Süper Kahraman/Griff the Invisible” ve İtalyan aktör Stefano Accorsi’nin başrolü üstlendiği Fransız filmi “Aşkın Sessizliği / Tous les Soleils” notlarımız arasında yer almıyorlar maalesef. Aldığım duyumlar, bu iki filmin eli ayağının düzgün olduğu yönünde. İsveç kökenli “Yaşamın Ritmi / Sound of Noise” önemli. Herkese iyi seyirler!
YAŞAMIN RİTMİ
30. İstanbul Film Festivali’nin ‘Uluslararası Yarışma’ bölümünde yer alan “Yaşamın Ritmi / Sound of Noise”, yaratıcı ve haylaz bir film. Ola Simonsson ve Johannes Stjärne Nilsson ikilisinin yönettiği İsveç-Fransa ortak yapımı, kara komedi soslu bir suç filmi. İsmini dahi müzisyenden alan ‘Amadeus’ Warnebring adlı polis memuru, koca şehri bir orkestra salonu olarak kullanan ses teröristlerini ele geçirmek zorundadır. Kardeşi gibi ‘seçkin’ bir şef orkestra olamamıştır kahramanımız. Notaları duyamasa da, ortaya çıkan besteyi, zevkle dinleyecek duyarlılığa sahip olmuştur her zaman. Şehrin hemen her köşesini, insanları, dükkânları, eşyaları birer müzik aracı olarak kullanan altı eylemci avangart müzisyen… Ana enstrümanları vurmalı çalgılar olan bu müzisyen çetesinin ‘ses çıkarmak için kullandıkları’ tuhaf objeler, adına sistem dediğimiz ve içinde yaşadığımız düzeneğin saç ayaklarıdır. İşin içine aşk ve romantizm katan anarşist yapım, kapitalist ahlak adı altında nefes alıp veren hemen her şeye provokatif bir saldırı olarak da okunabilir. Kültürel yozlaşma, sosyo-ekonomik yönden çıldırmış dünya düzeni, hemen her köşeden yükselen uyumsuz ses kirliliği ve işin içine sanatı, müziği sokarak alınan intikam. Karanlık yanın, ince mizaha eşlik ettiği kuzey işi, neye, nasıl değineceğini biliyor. Yeni bir alt tür olarak ‘müzikal polisiye’nin doğum belgesi olan bu sevimli ve enerji yüklü İskandinav çılgınlığı, Cannes Film Festivali’nde, genç eleştirmenler ödülünü kazanmayı başarmıştı.
İBLİS
Manuel Carballo’nun yönettiği İspanyol yapımı korku denemesi, mekân olarak Londra’yı seçmiş kendine. ‘Ev yapımı / Home made’ korku filmi, etkisi güçlü ve malzemesi epey bol olan ‘exorcism / şeytan çıkarma’ meselesi üzerinden korkutmayı deniyor. Ne var ki, başarısız bir deneme oluyor perdeye yansıyan. Son yıllarda korku-gerilim türüne ciddi katkılar yapmış İspanyol sineması açısından hayal kırıklığı yaratan bir film “İblis”. William Friedkin imzalı türün başyapıtı sayılan 1973 tarihli “The Exorcist / Şeytan”ın açtığı tamamen güvenli yoldan yürüyen ve yüzlerce benzerinin üstüne en ufak bir tuğla koyamadan, sadece vasatın altında bir makyaj ve anlık sıçramalara sırtını dayayan, oldukça düşük bütçeli korku filmi, zaman kaybına yol açabilir.
KARA BÜYÜ
Sıcak yaz günlerinde salonlara akın eden, sıradan korku filmlerinin yeni bir örneği. Avustralya yapımı, aslında neden çekildiği belirsiz bir korku filmi. Ne korkutuyor, ne ürkütüyor. Vudu büyüsü altında hayatlarını hunharca yitiren bir grup genç ve ‘büyücü kim’ sorusunun peşinde geçen sıkıcı dakikalar. Kelimeler kifayetsiz.
MURAT ERŞAHİN