29 NİSAN 2016
Kalabalık bir hafta daha! Yeni vizyon beraberinde hemen her beğeniye seslenen on yeni filmle geliyor. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! Herkese iyi seyirler.
YENİ AHİT
Tanrı gerçekten var. Brüksel’de mütevazı bir dairede eşi ve küçük kızıyla yaşıyor! ‘En İyi Yabancı Film’ dalında Altın Küre adayı olan Belçika-Fransa-Lüksemburg ortak yapımı fantastik komedinin yönetmeni Belçikalı sinemacı Jaco Van Dormael. ‘Le huitième jour / 8. Gün’ ve ‘Mr. Nobody / Bay Hiçkimse’ filmleriyle tanıdığımız rafine sinemacı, yeni filminde, Jean-Pierre Jeunet ve Marc Caro evrenine benzer bir atmosfer yaratmış. Huysuz ve kötücül tanrı, kızına ve karısına çok kötü davranan zalim ve acımasız biri. Masım kızı Ea, babasına kızıp, dünyadaki herkesin ölüm tarihlerini kendilerine gönderince, işler çığrından çıkıyor doğal olarak. Ea, çamaşır makinesi yardımıyla evden kaçıp, soluğu gerçek dünyada alınca, Tanrı’da onu izliyor tabii. Kızının amacı altı yeni havari bulmak ve yeni ahiti yazmak. Benoît Poelvoorde, Catherine Deneuve, François Damiens ve Yolande Moreau’ya, yetenekli genç oyuncu Pili Groyne eşlik ediyor. Provokatif, komik, ironik, düşündüren, dokunaklı ve olabildiğine hınzır film, yapım tasarımı ve son derece zeki metni ile dikkat çekiyor. Aradığı gerçek mutluluğu, hakiki olmayı yeğleyen bir canlıda, bir orangutanda bulan olgun kadın, kutba dek takip ettiği kuşla birlikte kilometreler kat eden adam, gerçek aşkı arayanlar, sapkınlar, düşkünler, acizler, azizler, hemen her şeyiyle insanlar… Gerçeküstü komedi, ilk gösterimini Cannes’da ‘Yönetmenlerin On Beş Günü’ bölümünde yapmış, ülkemizde ise ilkin, filmekimi’nin programında yer almıştı. Ölüm, yanı başındaki hayat, kader denen olgu, inanç, aradığımız anlamlar, içinde nefes alıp verdiğimiz sistem, cesur, yaratıcı ve eğlenceli biçimde yansımış perdeye. Bazı anlar da hüzünlü. Herkesin bir şarkısı vardır diyor film. Elbette. Şarkıların şarkısı Charles Trenet imzalı ‘La Mer’ çalmıyor mu sonra… Kuşlar havalanıyor yüreğinizin iç cebinden! (4 / 5)
BROOKLYN
Genç İrlandalı göçmen Eilis, 1950’li yılların Brooklyn’ini evi yapmaya kararlıdır. Colm Tóibín’in aynı adlı romanından usta senarist Nick Hornby’nin perdeye uyarladığı romantik dramı, John Crowley yönetmiş. Saoirse Ronan’ın başrolde son derece ikna edici ve zihinde kendine yer ayıran performansına eşlik eden diğer isimler, Domhnall Gleeson, Emory Cohen ve iki usta oyuncu; Jim Broadbent ile Julie Walters. Amerika’nın vaatkar geleceğinden etkilenen genç Eilis, ablasının yüreklendirmesiyle, binlerce yurttaşı gibi, yeni dünyaya götürecek olan gemide bulur kendini. Yerleştiği Brooklyn’de, yeni bir başlangıç için aklı başında adımlar atmaya başlayan genç kadın, İtalyan asıllı bir ailenin oğlu olan Tony ile tanışır. Kısa zamanda birbirlerine aşık olan çift, yıldırım nikahı ile evlenirler ama İrlanda’dan gelen kara haber, yolunda giden her şeyi tersine çevirir. Ev kalbini bıraktığın yerdir mottosunu farklı bir açıdan mercek altına alan film, göçmenlerin yarattığı yeni dünyaya bir güzelleme olmasının ötesinde, genç bir kadının kendi yolunu seçmesi ve ayakları üzerinde durması hakkında modern bir şehir masalı anlatıyor. İki ülke arasındaki, iki erkek arasındaki ve iki ‘ev’ arasındaki seçimin akıl ve kalp karşılaştırması, gerçekten övgüye değer bir yapım tasarımı ile öykülenmiş. Sanat yönetimi üst düzey. ‘En İyi Film’, Saoirse Ronan ile ‘En İyi Kadın Oyuncu’ ve ‘En İyi Uyarlama Senaryo’ dallarında Oscar adayı olan yapım, toplam iki yüze yakın ödül adaylığıyla geçtiğimiz yılın en revaçta filmleri arasında yer alıyordu. Hikayesinin sınırları belli olsa da, iyi çekilmiş, iyi yazılmış, iyi oynanmış romantik film, özellikle perdeye sık yansımayan kadın öyküleri açısından ilgiye değer. (3 / 5)
KURDUN UYANIŞI
1967’de Çin. Mao Zedong’un Kültür Devrimi sırasında, şehirli öğrenciler, kırsal bölgede yaşayan yerel köylü halkı eğitmek için uzaklara gönderilirler. Moğolistan’ın iç kısımlarına gönderilen Chen Zhen de, bu öğrencilerden biridir. Göçmen halka çobanlık öğretmesi için gönderilen genç adam, enfes ama vahşi doğada, var olmak, sorumluluk ve özgürlük adına çok şey öğrenecektir. İnsan-doğa çatışması özelinde, kurtlar, insanlar, istilacılar, yerliler, otorite, vahşet, dünyanın gerçek sahipleri, doğanın sesi ve gökyüzünden uzanıp giden bulutlar üzerine özel bir film, dramatik macera. Çin-Fransa ortak yapımı, usta yönetmen Jean-Jacques Annaud imzası taşıyor. Moğolistan topraklarında yaşayan kurtların eğitiminin çok zor olması sebebiyle, hiçbir Çinli yönetmenin elini taşın altına sokmadığı proje, daha önce canlı hayvanlarla çalışmış Annaud’a teslim edilmiş. Yaman Fransız, 1988’de yetim bir ayının sevgi öyküsünü anlattığı ‘L’ours / Ayı’ ve 1998’de iki kaplanın hikayesini perdeye yansıttığı ‘Deux frères / İki Kardeş’in ardından bu kez de gerçek kurtlarla çalışmış. Emek yoğun yapım, otobiyografik içeriği olan Jiang Rong’un aynı adlı romanından uyarlanmış perdeye. Başrolü Shaofeng Feng’in üstlendiği özgürlük ve doğa düzeni serüveninin usta görüntü yönetmeni ise, dikkat çeken kamerası ile Jean-Marie Dreujou. Zahmetli yapım tasarımıyla dikkat çeken ve içinde doğanın döngüsüne ait, duyarlılık gerektirecek binlerce inceliğin saklı olduğu filmi izlemelisiniz. (3,5 / 5)
BASKIN GÜNÜ
Paris’e kaçmış olan Amerikalı yankesici, çaldığı çantanın içinde bomba olduğundan habersizdir. Patlayan bomba, CIA’nin hedefi haline getirir genç adamı. Paris’te konuşlandırılmış saha görevlisi ajan ise, patlamanın ardında, bu küçük işler peşindeki yankesiciden daha fazlası olduğunu düşünmektedir. Birbirinden farklı iki adam, ortak düşmanlarının yürüttüğü büyük çaplı komplo karşısında işbirliği yaparlar. Fransa-ABD ortak yapımı aksiyonu, ‘Eden Lake / Kan Gölü’, ‘The Woman in Black / Siyahlı Kadın’ filmleriyle tanıdığımız İngiliz yönetmen James Watkins imzalamış. Adı yeni James Bond olarak kulislerde dolaşmaya başlayan Idris Elba’ya, Richard Madden, Charlotte Le Bon, José Garcia ve Kelly Reilly eşlik ediyorlar. Paris’te geçen macera, eski usul aksiyonu başarıyla kullanmış olsa da, fazlasıyla tanıdık sahne ve oluşlar, fazla pırıltısı olmayan senaryonun da katkısıyla özelliksiz kılıyor filmi. Özellikle ‘Die Hard / Zor Ölüm’ serisinden ivme alan tempolu yapım, bazı iyi çekilmiş sahnelerle, bütün eksilerine rağmen sınıfı geçiyor. B sınıfı bir ‘halet-i ruhiye’ye ve görünüme sahip yapım, soundtrack’i dahil, naif ve eski tarz bir aksiyon olduğunu ilan ediyor işin aslı. Beklentinizi yukarılarda tutmadan rahatlıkla izleyip, kolayca tüketebilirsiniz. (2,5 / 5)
ÖZEL BİR GÜN
‘Anneler Günü kutlu olsun’ filminin en ilginç yanı, Julia Roberts’i artık ‘anneanne’ rolünde izlemek! Roberts’ı, ‘pretty woman’dan, torun sahibi olgun kadın rolleri kategorisine aktaran romantik komedide, iki Hollywood yıldızı daha, Kate Hudson ve Jennifer Aniston, önemli rolleri üstleniyorlar. Onlar henüz anne olarak karşımızdalar! Üç jenerasyonun anneler günü kutlaması, çocuklarının kimlik ve seçimlerini kabul etmekte zorlanan karı-kocayı, annesini arayan genç kızı ve başarılı, ‘çocuksuz’ iş kadınını yansıtıyor perdeye. ‘Beaches / Kumsalda’, ‘Pretty Woman / Özel Bir Kadın’, ‘Frankie and Johnny / Frankie ve Johnny’ gibi ünlü Hollywood melodramlarından; ‘Valentine’s Day / Sevgililer Günü’, New Years’s Eve / Yılbaşı Gecesi’ gibi bilumum önemli kutlamalı günlerin yönetmenliğine yatay geçiş yaparak ivme yitiren yönetmen Garry Marshall imzalı duygusal filmde, erkek oyuncu kontenjanlarında; Jason Sudeikis, Timothy Olyphant ve usta aktör Hector Elizondo yer alıyorlar. Fazla tanıdık olmasına rağmen, kimi samimi durum ve oluşun; oyuncu kadrosuyla birlikte gidişatı kurtardığı film, kapitalist kutlama endüstrisi ürünlerini sevenler ve ‘Anneler Günü’ hazırlıklarını şimdiden yapmak isteyenler adına ilginç olabilir. (2,5 / 5)
Bir oyun uyarlaması olan animasyon ‘Rachet and Clanck / Rachet ve Klank’, komedi-aksiyon ‘Mr. Right / Bay Doğru’ ve üç yerli örnek; Hasan Karacadağ imzalı korku-gerilim ‘Magi’, aksiyonlu dram ‘Kadere Tutsak’ ve Wilma Elles’in rol aldığı komedi ‘Emicem Hospital’, haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer yapımları. Herkese tekrar iyi seyirler.
MURAT ERŞAHİN