29 KASIM 2024
Kasım’ın son vizyon haftası. Yerli, yabancı hemen her türden filme ev sahipliği yapan kalabalık bir vizyon… Haftaya Aralık. 2024 sinema sezonunun son ayı. Önümüz kış! Yeni bir sezon başlayacak öte yandan Ocak ayından itibaren! Yeni düşler, yeni umutlar, yeni keşifler…
Edip Cansever’in yüreğe oturan dizeleriyle koyalım noktayı bu haftaki giriş notlarımıza…
‘Neden aklıma geliyor istasyon büfesindeki duruşun
Hava soğudu –Kasım’ın son günleri-
Kar yağacak, bembeyaz olacak unutulmuşluğum.’
SİNEMA TARİHİNDEN 5 KLASİK
Le salaire de la peur / Dehşet Yolcuları
(Yönetmen: Henri-Georges Clouzot / 1953)
Les yeux sans visage / Çehresiz Gözler
(Yönetmen: Georges Franju / 1960)
Rosemary’s Baby / Rosemary’nin Bebeği
(Yönetmen: Roman Polanski / 1968)
Night of the Living Dead / Yaşayan Ölülerin Gecesi
(Yönetmen: George A. Romero / 1968)
Suspiria
(Yönetmen: Dario Argento / 1977)
HAFTA SONU AİLE SİNEMASI
ANNE VE BABA İÇİN
Memento / Akıl Defteri
(Yönetmen: Christopher Nolan / 2000)
Shutter Island / Zindan Adası
(Yönetmen: Martin Scorsese / 2010)
Prisoners / Tutsak
(Yönetmen: Denis Villeneuve / 2013)
ÇOCUKLAR İÇİN
Die drei Räuber / Üç Haydut
(Yönetmen: Hayo Freitag / 2007)
Suzume no Tojimari / Suzume
(Yönetmen: Makato Shinkai / 2022)
Kimitachi wa dô ikiru ka / Çocuk ve Balıkçıl
(Yönetmen: Hayao Miyazaki / 2023)
Vizyonda bu hafta (29 Kasım 2024)
Altısı yerli yapım olmak üzere toplam on bir filmlik kalabalık bir vizyon haftası, Kasım ayının sonunda bizimle!
Yaman auteur Alonso Ruizpalacios imzalı ‘La Cocina / Mutfak’, mavi derinliklerde geçen korku-gerilim ‘The Last Breath / Son Nefes’ ve başrolünde Nur Sürer’i izleyeceğimiz, yönetmenliğini Nadim Güç’ün üstlendiği yerli yapım ‘Mukadderat’ haftanın notlarımız arasında yer alan yeni filmleri!
MUTFAK
-Cehennemde bugün ne pişiyor?-
‘Museo / Müze’ ve ‘Una película de policías / Bir Polis Filmi’ gibi ‘sıkı’ filmleriyle tanıdığımız yaman Meksikalı sinemacı Alonso Ruizpalacios’un Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı için yarışan yeni filmi ‘La Cocina / Mutfak’, 43. İstanbul Film Festivali ‘Dünya Festivallerinden’ bölümündeki ilk gösteriminin ardından şimdi vizyonda karşımızda!
Kapitalist sistemdeki çalışma dünyasının dişlileri arasında mücadele eden bireylerin insani değerlerinin yitirilişini, kapitalist sistemin bir alegorisi olarak sahneye taşıyan İngiliz oyun yazarı ve senarist Arnold Wesker’ın (1932-2016) 1957’de kaleme aldığı ‘The Kitchen / Mutfak’ adlı oyununun serbest bir uyarlamasını çekmiş Ruizpalacios! Ama ne çekmiş! Çoğu New York’ta, Manhattan’da bulunan bir lokantanın mutfağında, tek mekânda geçen öykünün dili, atmosferi, temposu, oyunculukları, genel yapım tasarımı ve özellikle kameradan, ışığa ve ses kullanımına dek titiz teknik çalışmasıyla yılın en önemli filmlerinden biri var karşımızda.
‘The Grill’ adlı New York lokantasının mutfağında çoğu göçmen, çalışma izni olmayan yabancı işçiler çalışmakta. Öğle yemeği telaşı tam da zirvedeyken kasadan bir miktar paranın kaybolduğu anlaşılıyor. Kayıtsız aşçıların hepsi zan altındayken Pedro baş şüpheli. Hayalperest ve haşarı Pedro, Amerikalı garson Julia’ya aşık. İkisi de düzgün, normal bir ilişkinin ve hayatın umudu içindeler. Mekânın sahibi Rashid, Pedro’ya ‘yasal olabilmesi’ için evraklarında yardımcı olacağına söz veriyor. Çocuğuyla birlikte herkese karşı mücadele eden Julia ise Pedro’dan bir çocuk bekliyor. Aldırmak istiyor çocuğu. Mutfakta ve çalışanların çevresinde gerilim artarken, Pedro, pimi çekilmiş bir el bombasına dönüşüyor ve…
Alonso Ruizpalaios, günümüzde perdede ve TV ekranlarında sıklıkla karşılaştığımız ve uygun bir metafor olarak kullanılan ‘mutfak’ yaşamına, son derece sarsıcı ve eleştirel biçimde bakmayı başarmış. Küçük, sıradan insanı yok eden kapitalist düzen, ırkçılık, var olma mücadelesi, umut, umutsuzluk, çıkışsızlık, kültürel karmaşa ve ‘insani değerler bütünlüğü’ gibi temel dertleri, bir mutfağın içine son derece başarılı yedirmiş. 1950’lerin sonlarında ve 1960’ların başlarında tiyatro, sanat, roman, film ve televizyon oyunlarında gelişen ve kahramanları genellikle modern toplumla hayal kırıklığına uğramış ‘öfkeli genç adamlar’ olarak tanımlanabilecek bir İngiliz kültürel hareketi olan ‘Kitchen Sink Realism / Mutfak Lavabosu Gerçekçiliği’nin önde gelen isimlerinden Arnold Wesker’ın aynı adlı oyununun ‘dertlerinin’ günümüzde de artarak devam ettiğini gören Ruizpalacios, belirlediği bu dertleri, can acıtan meseleleri nerdeyse 1969 yapımı Sydney Pollack filmi ‘They Shoot Horses, Don’t They / Atları da Vururlar’ düzleminde kotarmış.
Meksikalı yaman aktör Raúl Briones’in başrolde döktürdüğü dramda, yine önemli bir rolün hakkını başarıyla veren, hemen her rolün oyuncusu Rooney Mara da dikkat çekici. Anna Díaz, Oded Fehr, Motell Gyn Foster, Laura Gómez, Eduardo Olmos, James Waterston, Lee R. Sellars, Spencer Granese ve Bernardo Velasco, zihne kaydetmeye değer oyuncu kadrosunun diğer isimleri. Görüntü yönetmeni Juan Pablo Ramírez’in birinci sınıf ‘klas’ kamerası, mutfağın tezgahına dek götürüyor sizi ve orada bırakıyor. Kirli, sert, steril olmayan, kuralsız, kitapsız, karmaşık, öfkeli, hüzünlü, aşık, dertli, oldukça meseleli bir film ‘Mutfak’. Bir şekilde işleyen mutfak trafiği, aşçısından yamağına, garsonundan şefine lokanta röntgeni ve yukarda masalarında oturup siparişlerini bekleyen müşterinin, yani tüketicinin hemen her şeyden bir haber mide doldurmasının karşılığı duruyor perdede. Kayıtsız kalınamaz bir yapım. (4,5 / 5)
SON NEFES
-Su altında can pazarı-
Joachim Hedén’in yönettiği korku-gerilim; Bir grup eski üniversite arkadaşının, Karayipler’de İkinci Dünya Savaşı sırasında batırılmış bir gemi enkazını keşfetmek adına yaptıkları tüplü dalış sırasında çevrelerini saran büyük beyaz köpekbalıkları yüzünden yaşadıkları dehşeti taşıyor perdeye. Eski arkadaşların, paslanmış metaller arasında, oksijenleri gittikçe azalırken, su altı labirentinde kurulmuş can pazarından kurtulmak için verdikleri mücadele; senaryonun genel vasatlığına rağmen, su altı çekimleriyle bir miktar kurtarıyor kendini. Kim Spearman, Alexander Arnold, Jack Parr, Erin Mullen, Arlo Carter ve Ocak 2023’te hayata veda eden usta İngiliz aktör Julian Sands, oyuncu kadrosunu oluşturuyorlar.
İngiltere-Kanada-İsveç-Belçika-Malta-Finlandiya ortak yapımı çok uluslu ‘The Last Breath / Son Nefes’, yaz tatilini derin mavi denizlerde geçirenler için dehşet verici anlara sahip olsa da ısıtılıp ısıtılıp servis edilen o aynı ‘suya tirit yavan yemeğin’ bir başka yeni örneği olarak duruyor karşımızda! ‘Jaws’ın açtığı güvenli yoldan ilerleyen yapım, ‘canavar büyük beyazın vahşeti’ filmlerinin iflah olmaz tutkunları ve ‘A Room With A View / Manzaralı Oda’, ‘Naked Lunch / Müthiş Yemek’ ve ‘Gothic’ gibi sıkı filmleriyle anımsayacağımız Julian Sands (1958-2023) hatırına izlenmeli öte taraftan! (2,5 / 5)
MUKADDERAT
-Bireyin varlığı ve kadının gücü üzerine!-
Bir Kastamonu hikâyesi olarak tanıtılan film, Kastamonu, Cide’de geçen mizahı bol bir dram. Erdi Işık imzalı senaryoyu Nadim Güç yönetmiş. Başrolde usta aktris Nur Sürer’in yer aldığı yapımın diğer önemli rollerini Osman Sonant, Aslıhan Gürbüz, Şerif Erol ve Osman Alkaş üstleniyorlar.
Eşini kaybeden Sultan, yalnız kalma korkusuyla bir an önce evlenmeye karar verir. Bir yandan kendisine yeni bir eş ararken, evlenmesine itiraz eden çocukları Nevzat ve Reyhan ile çatışır. Sultan, küçük bir taşra kasabasının tabularına meydan okurken, işletmeye başladığı pansiyonunda kasaba kadınlarını yanında çalıştırır ve bahçesine ektiği sebzeleri pazarda satar. Erkek egemen dünyada kadının gücü ve birey olmanın iyi hissettiren tarafları üzerine sevimli bir yapım ‘Mukadderat’!
Ekim ayında düzenlenen Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin Ulusal Yarışması’ndan En İyi Film, En İyi Kadın Oyuncu (Nur Sürer) ve En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu (Osman Sonant) ödülleri ile ayrılan duygusal yapım, 12. Boğaziçi Film Festivali’nde ve 4. Uluslararası İzmir Film ve Müzik Festivali’nde yine ‘En İyi Film’ ödülünü elde etmeyi başarmıştı.
Erkeklerin kurallarıyla dönen bir coğrafyada kadının gücü ve varoluş mücadelesini, bir aile öyküsünü fon alarak anlatan yapım, sinema filmi yapısıyla, sinema atmosferiyle yani; hayli mesafeli. Bir TV filmi tadı ve dokusunda. Bir televizyon dizisi formatında da denilebilir. Öykünün kimi boşlukları, oldu bitti durumları ve yüzeysel sıyrılışlar, hikâyenin ağırlığı ve öneminin bir parça zedelenmesine yol açıyor. Nur Sürer başta olmak üzere oyuncu kadrosu üzerine düşeni tamamen yerine getirmiş. Her şeye rağmen ‘bir arada kalan’ geleneksel çekirdek ailenin filmi de denilebilir ‘Mukadderat’ için! Ciddi durumların karikatürize edilmesi, gülümseten, rahat nefesler aldırsa da arka fonun karanlığı orada bir yerlerde dikilmiş duruyor ve karanlık, derin gerçeklerden fazla bahsetmeyelim; hafifletelim meseleyi deniyor sanki. Öte yandan eksilerine rağmen son tahlilde öyküsünü izleten, düzgün, samimi bir ana akım ve ‘kendini iyi hisset’ filmi perdede duran! (2,5 / 5)
Haftanın diğer yenilerine bakacak olursak…
‘Moana 2’, 2016 yapımı orijinal filmin devamı niteliğinde. Kendini usta bir kaşif olarak kanıtlamaya çalışan ve atalarının yarım kalan arayışını tamamlamak adına cüretkar bir göreve yelken açan cesur Moana’nın bu serüvende yaşadıklarını izliyoruz. David G. Derrick Jr., Jason Hand ve Dana Ledoux Miller’ın yönetmen koltuğuna oturduğu animasyonun orijinal seslendirme kadrosunda ilk filmdeki gibi Dwayne Johnson ile şarkıcı ve aktris Auli’i Cravalho yer alıyorlar.
Usta isim Robert Zemeckis’in yönettiği ‘Here / Burada’ adlı dramın baş rollerini Tom Hanks ve Robin Right Penn paylaşıyorlar. Nesiller ve aşkı, neşeyi, hüznü, kaybı ve yaşamı paylaştığımız yuvalarımız, evlerimiz… Richard Young satılığa çıkarılan evine yıllar sonra geri döner. Evinin her köşesine baktığında hayatından izler görür ve yaşadığı anlar her bir noktada yeniden canlanmaya başlar. Ancak eşi benzeri olmayan bu ev, sadece Richard Young’ın değil, kuşaklar boyunca pek çok kişinin hayatında iz bırakmıştır. Bu evin anıları, geçmişten günümüze yüzyıllarca sürecek bir yolculuğun başlangıcı olur. Paul Bettany ve Kely Reilly, oyuncu kadrosunun öne çıkan diğer isimleri.
‘Baekhyun: Lonsdaleite [dot] in Cinemas’, Güney Koreli şarkıcı Baekhyun’un on iki yıl sonra yaptığı ilk solo Asya turunun final konseri Lonsdaleite [dot]’u gözler önüne seriyor. Popüler Güney Koreli şarkıcı, söz yazarı ve oyuncunun konser filmi, özellikle Baekhyun’un hayranlarına sesleniyor.
Ailesiyle birlikte Hollanda’dan İstanbul’un özel güvenlikli sitelerinden birine yaşamaya gelen ve serbest koşu sporu (free run) ile uğraşan genç Zeki’nin, yakında bulunan gecekondu mahallesinden bir grup çocukla arkadaş olması sonrası yaşananları izlediğimiz ‘Beraber’, Mete Gümürhan tarafından yönetilmiş. Türkiye-Belçika-Hollanda ortak yapımı dramın oyuncu kadrosunda ise Hayat Van Eck, Alihan Şahin, Onur Dikmen, Lorin Merhart, Elit Andaç Çam, Nilay Yazıcıoğlu ve Melek Öden yer alıyorlar. İlk kez izleyici karşısına çıktığı 43. İstanbul Film Festivali ulusal yarışma bölümünde ‘En İyi Sanat Yönetmeni’ ödülü kazanmıştı yapım.
‘Paranormal Cuma’, senaryosunu Erol Hızarcı’nın kaleme aldığı, yönetmenliğini Eray Koçak’ın üstlendiği bir komedi. Başrolünü Murat Akkoyunlu’nun üstlendiği yapım sakarlığıyla kendisini beklenmedik durumların içerisine sokan bir adamın hikâyesini izliyoruz. Cuma, üniversite hastanesinde tamirci olarak çalışan bir adamdır. Bir gün sakarlığıyla hastanenin elektrik tesisatını mahveden Cuma, yaptığı hatayı telafi etmeye çalışırken hastanenin altını üstüne getirir. Bu kaotik ortamda kadavra kaybolunca, onun yerine cenaze arabasındaki cesedi çalmaya karar verir. Her şeyi birbirine karıştıran Cuma böylece kasabadaki bir cenazenin ve bir düğünün alt üst olmasına neden olur. İçine düştüğü durumdan bir çıkış arayan Cuma, insanları kasabada paranormal olaylar yaşandığına ikna etmeye çalışır. Levent Tülek, Metin Coşkun, Furkan Okumuş ve Hazal Erişkin, oyuncu kadrosunun öne çıkan diğer isimleri.
Serdar Akar imzalı 2007 tarihli ‘Barda’ filminin devam halkası niteliğindeki ‘Barda’, Hande Türkel tarafından yönetilmiş. Cem Özüduru ve Ozan Ağaç imzalı senaryonun oyuncu kadrosunda, Cem Söküt, Melisa Berberoğlu, İdris Nebi Taşkan, Burak Can Doğan, Melissa Değer, Yalım Danışman, Berkan Şal, Ertan Saban, Fatih Al ve İlker Kızmaz rol alıyorlar. Toplumsal ayrışmanın iyiden iyiye belirginleştiği günümüzde, bir barda kutlama için toplanan bir grup arkadaşın başlarından geçen korkunç olayları konu ediniyor.
Gökhan Murat Toktamışoğlu’nun yazıp yönettiği korku ‘Kabir Azabı 2’, adli antropolog Selim’in, bir ölünün kemiklerini incelemesi için aranmasıyla değişen ürkütücü hikâyesini konu alıyor. On iki yaşındaki kızı Sema ve hamile karısı ile mutlu bir hayat sürmekte olan Adli Antropolog Selim’in bir sabah tesadüf eseri bulunan ölü kemikleri için aranması ile hayatı değişir. Adli Tıp’a getirilen kemikler inceleme için hazırlanırken odada yalnız kalan Sema dört adet kemik ve eşyayı alır çantasına koyar gizlice eve getirir. Sema gece kemiklere temas ettiğinde, 1509 yılında Kıyamet-i Suğra ‘Büyük İstanbul Depremi’ ile başlayan lanet geri döner. Dilara Duman, Alanur Tipiler, Güray Özcan, Senem Sinem ve Osman Fındık filmin başlıca rollerini üstleniyorlar.
‘Günah Şeytanın Oğlu’, Ömer Korkmaz’ın yönettiği haftanın bir diğer yerli korku örneği. Zincirlerinden kurtularak birçok felakete neden olan bir yaratığın hikâyesi duruyor perdede. Şeytanla büyücü bir kadından doğan bir yaratık, karanlık bir mahzende zincirlere bağlı bir şekilde yaşamaktadır. Zincirlerinden kurtulan yaratık, yaşamına köyde devam eder ve yeni yaşantısı birçok vahşeti de beraberinde getirir. Nurettin Karakoç, Simay Antepli, Adel Attar ve Anna Hera oyuncu kadrosunu oluşturan isimler.
İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın!
İyi seyirler herkese!
MURAT ERŞAHİN