Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

29 EKİM 2021

28 Ekim 2021 Perşembe 13:13
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Koronavirüs (COVID-19), dünya genelinde hızla can almaya devam ediyor! Virüsten, kendimizi ve sevdiklerimizi mümkün olduğunca izole ederek korunmaya çalışıyoruz. Aşı olarak, sosyal mesafelerimizi koruyarak, hijyen kurallarına sıkı sıkıya uyarak ve maskelerimizi evlerimizin dışında asla çıkartmamaya çalışarak. Umuyoruz bu zorlu günler sona erecek yakında.

Bazı salonlar yeni tedbirler uygulayarak kontrollü biçimde 2020 Temmuz ayından itibaren kapılarını açmışlardı. Kademeli ve kısmi olarak yeniden başlayan vizyona, 17 Kasım 2020 günü alınan bir dizi karar sonucu yeniden ara verildi. Covid-19 tedbirleri gereği sinema salonlarının önce yılsonuna, ardından belirsiz bir tarihe dek kapalı olacağı açıklandı. Ve tarih 2 Temmuz 2021’i gösterdiğinde salonlar yine izleyicileri ağırlamaya başlıyor; perdeler, umuyoruz bir daha kapanmamak üzere açılıyordu!

Siz değerli okuyucularla, henüz vizyon filmsiz kaldığı ilk günlerden bu yana, 2020 Mart ayından bu güne, artık hayatta olmayan canım ‘Sinema’ dergisindeki ‘Sinemadan Çıkmış İnsan’ adlı köşemde, geçmiş sayılarda yayınlanmış eski yazılarımı paylaşıyordum. Bir yıldan fazla zaman geçti. 5 Mart 2021’den itibarense, sinema salonları perdelerini açana dek, her yeni hafta, o tarihe ait eski ‘sinemadan çıkmış insan / vizyonda bu hafta köşeleri’ sizlerle buluşacağını söylemiştik ve buluşturduk da! ‘Tarihte bu haftaya’ baktık!

Sinemalar açılmadan önce her hafta, naçizane iyi filmler ve diziler önerdik sizlere! ‘Önce Tavsiyeler’ adlı bu yeni bölüm, sizlere her hafta sinema tarihinden 5 klasik film ve popüler olsun olmasın; ‘Sinemadan Çıkmış İnsan’ın beğendiği ‘güncelleri’ önerdi! Klasik film önerilerine devam edeceğiz!

 

ÖNCE TAVSİYELER…

 

SİNEMA TARİHİNDEN 5 KLASİK

 

Senso / Günahkâr Gönüller

(Yönetmen: Luchino Visconti / 1954)

 

I pugni in tasca / Cepteki Yumruklar

(Yönetmen: Marco Bellocchio / 1965)

 

Indagine su un cittadino al di sopra di ogni sospetto / Her Türlü Kuşkunun Ötesinde Bir Vatandaş İçin Soruşturma

(Yönetmen: Elio Petri / 1970)

 

Strategia del ragno / Örümceğin Stratejisi

(Yönetmen: Bernardo Bertolucci / 1970)

 

La Terrazza / Teras

(Yönetmen: Ettore Scola / 1980)

 

 

Vizyonda bu hafta (29 Ekim 2021)

Altısı yerli toplam on yeni film merhaba diyor 29 Ekim haftasına!

İstanbul dışında bulunduğumdan dolayı basın gösterimlerine katılamadığım için (filmleri beyazperdede izleyemediğim için) bu haftanın yenilerini, tanıtım notları olarak paylaşıyorum sizlerle…

‘Antlers / Boynuzlar’, ABD-Meksika-Kanada ortak yapımı gizemli bir korku örneği. ‘Crazy Heart / Çılgın Kalp’, ‘Out of the Furnace / Kardeşim İçin’, ‘Black Mass / Kara Düzen’ ve ‘Hostiles / Vahşiler’ gibi farklı türlerde son derece kaliteli yapımlarla tanıdığımız Scott Cooper imzalı film, aynı zamanda senaristlerden biri olan Nick Antosca’nın ‘The Quiet Boy’ adlı kısa öyküsünden uyarlanmış perdeye. Keri Russell ve Jesse Plemons’a, gencecik aktör Jeremy T. Thomas eşlik ediyor. Amy Madigan ve Graham Greene ise kadronun tecrübeli karakter oyuncuları. Oregon’un sakin, izole bir kasabasında, sadece kendisi için değil tüm kasaba ahalisi için tehlike arz edebilecek bir sırra vakıf olan genç Lucas ile kendisini öğrencisinin taşıdığı gizemin girdabında bulan öğretmen Julia’nın tedirgin edici öyküsünü izliyoruz.

İtalyan yapımı romantik komedi ‘Sul più bello / Aşk Engel Tanımaz’, nadir görülen ciddi bir hastalıkla boğuşan fakat bütün olumsuz koşullara rağmen hayat enerjisiyle dolu olan Marta’nın aşk arayışı… Alice Filippi’nin yönettiği duygusal öyküde başlıca rolleri Ludovica Francesconi ve Giuseppe Maggio paylaşıyorlar.

Popüler korku serisi ‘Saw / Testere’nin yaratıcılarından Darren Lynn Bousman imzalı korku-gerilim ‘Death of Me / Benim Ölümüm’, birlikte tatillerini sürdüren bir çiftin, içlerinden birinin diğerini öldürdüğünü gösteren videonun gizemini çözmeye çalışmalarını öykülüyor. Maggie Q ve Luke Hemsworth, gizem yüklü filmin yıldızları.

‘Chronic / Kronik’ ve ‘Las Hijas de Abril / Abril’in Kızları’ ile tanıdığımız yaman sinemacı Michel Franco’nun yönettiği Meksika-Fransa ortak yapımı gerilimi yüksek suç dramı ‘Nuevo Orden / Yeni Düzen’, aniden şiddet yüklü bir sınıf mücadelesine dönüşen evliliğin hikâyesi. Venedik Film Festivali’nden ‘Jüri Büyük Ödülü’ dahil olmak üzere, iki heykelcikle dönen filmin toplamda on sekiz adaylığı ve yedi ödülü var.

Haftanın yerli yapımlarına gelirsek, Metin Yeğin’in yönettiği tarihi dram ‘Grev’, 1910 yılının Osmanlı İmparatorluğu’nda, Bursa’da ipek işçiliği yapan Müslüman ve gayrimüslim kadınların kötü çalışma koşullarına karşı birlikte gösterdikleri direnişi öykülüyor. Itziar Ituno Martinez, Tansel Öngel, Pelin Batu, Orhan Alkaya, Nihan Aşıcı, oyucu kadrosunu oluşturuyorlar.

Bülent İşbilen’in yönettiği komedi türündeki ‘Misafir’, programları eskisi kadar ilgi görmeyen tanınmış medya patronu Harun’un yeni formatlı son bir program girişimiyle birlikte gelişenleri anlatıyor. Uğur Yücel, Mustafa Üstündağ ve Murat Akkoyunlu, dikkat çeken oyuncu kadrosunu oluşturuyorlar.

‘İstanbul Muhafızları: 100 Yılın Muhafızları’, Çağrı Cem Bayraklı’nın yönettiği, özellikle küçük yaştaki izleyicilere seslenen bir animasyon! 1920 yılına ışınlanarak kötü planlarını uygulamaya çalışan Gürgen ile Azmi’ye engel olmak için yola çıkan İstanbul Muhafızları’nın öyküsü.

Bosna Savaşı sürecinde Srebrenitsa gibi katliamlarda yer almış savaş suçlularının peşine düşen Mirsad ve Haris’in hikâyesini anlatan aksiyon dram ‘Saklı Yüzler: Bosna’yı, Haktan Özkan ve Gökhan Tunalıgil birlikte yönetmişler. Gökhan Tunalıgil, Ayhan T. Krüezi, Deniz Çevik, İrem Keskin, Tolgahan Hançer, oyuncu kadrosunu oluşturan isimler.

Tayfun Can Demirtaş’ın yönettiği ‘Cinni Nazar’, anne ve babasının ölümünün arkasındaki sır perdesini aralamaya çalışan Sinan’ın hikâyesini taşımış perdeye. Savaş Özkul, Sara Özyıldız, Seçil Altıntaş, Hakan Fidan ve Gülay Özyıldız, korku denemesinin oyuncuları.

‘Enna: Kara Büyü’, haftanın korku türündeki diğer yerli yapımı. Birbirlerini tanımayan iki arkadaş grubunun esrarengiz olayların yaşandığı köyde başlarından geçenler. Yönetmen, Burak Çelik.

İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! İyi seyirler herkese.

 

TARİHTE BU HAFTA

On bir yıl önceye, 2010 yılına gidiyor; tarihte bu haftayı anımsıyoruz.

 

Vizyonda bu hafta (29 Ekim 2010)

Vizyondaki film sayısı altı. ‘Belleville’de Randevu’nun yaratıcısı Sylvain Chomet’nin yeni harikası ‘Sihirbaz’ ile korku gerilim ‘Son Ayin’ notlarımız arasında. Basın gösterimi düzenlenmeyen üç yapım, Faik Ahmet Akıncı’nın yazıp yönettiği ‘Kubilay’, filmekimi’nden yadigar ‘Nefes Nefese’, özellikle küçük izleyicilere seslenen ‘Winx Club 3D: Sihirli Macera’ ile izleme şansı bulamadığım Avni Kütükoğlu imzalı yerli yapım ‘Nene Hatun’ haftanın diğer filmleri. İyi seyirler!

 

SİHİRBAZ

‘Belleville’de Randevu / Les Triplettes de Belleville’ filmini yaratan adam Sylvain Chomet’den yine enfes bir animasyon. Fransız sinemacı Jacques Tati’nin (1907-1982) yıllar önce yazdığı ve perdeye aktarma fırsatı bulamadığı öyküyü Chomet, bildik hüneriyle yansıtmış perdeye. Aynı zamanda Fransız komedisine damga vurmuş, bütün zamanların en önemli sinemacılarından Jacques Tati’ye ve eserlerine içten saygılarını sunan yapım, son derece naif atmosferiyle izleyeni derinden etkiliyor. Tati’nin modern hayata intibak etmekte güçlük çeken ölümsüz kahramanı Mösyö Hulot’ya, özellikle belki de başyapıtı denebilecek 1958 tarihli ‘Mon Oncle / Dayım’a direkt saygı duruşunda bulunan film, ‘büyüsü bozulmuş dünyayı büyülemenin imkânsızlığından’ söz ediyor son tahlilde. 1950’lerin sonunda geçiyor öykü. 60’lar başlarken… Tati’ye göre birçok şeyin sona erdiği, nezaketin, naifliğin, insan sıcaklığının kaybolduğu günlerde. (Bir de yaşadığımız günleri görseydi büyük usta, belki de her şeyi bir yana bırakıp yok olmayı seçerdi. Bu yakışırdı Mösyö Hulot’ya) Geçmiş zamanın ünlü sihirbazı, neslinin tükenmekte olduğunu fark etmiştir. Artık sahne sanatları, illüzyon tatmin etmemektedir insanları. İçi hızla boşalan, sığlaşan, değer yargılarını üç paraya bozduran dünya, kudurmuş, azmış, şekil değiştirmiştir. Acımasızdır kuralları artık yirmi dört saatlerin. Yaşlılara yer yoktur. İskoçya’da bir balıkçı köyünün barında gösteri yaparken temizlikçi kızla karşılaşır kahramanımız Jacques Tatischeff. (Aynı zamanda Jacques Tati’nin gerçek ismidir bu) Bu son derece naif baba-kız ilişkisi, karşılıksız sevgiye dayansa da, dışarıdaki dünyanın acıtan gerçekleri, duyguların üstesinden gelmeye kararlıdır. Sihirbaz diye bir şey yoktur der usta sihirbaz ardında bıraktığı son notta… Bu aynı zamanda Tati’nin bıraktığı son nottur dünyaya. Büyük bir hüznün ince bir mizahla desteklendiği animasyon, yaşadığımız vulgar barbarlık ve kabalık çağında, damara enjekte edilen bir ilaç kadar güçlü. Tati’nin orijinal öyküsüyle, film arasında bir takım değişiklikler yapmış Chomet. Prag’da geçen öyküyü, bir süredir yaşadığı Edinburgh’a taşımış. Orijinal senaryoda, sihirbazın hayvanı bir tavukken, filmde sihirbazların olmazsa olmazı tavşan’a dönüşmüş. Dünya prömiyerini Berlin Film Festivali’nde yapan ve geçtiğimiz filmekimi ile Antalya Altın Portakal’ın programında da yer alan enfes animasyonu mutlaka izleyin. İçinde yaşadığınız çağdan ve günlerden hoşnutsanız bile izleyin. Perdede duran naiflik, şefkat, iyilik ve artık var olmayan değerlerin büyüsü, belki sihirbaz diye bir şey olduğuna sizi inandırabilir… Bir de dizeler gibi her şey perdede. Metin Altıok’un şu şiiri örneğin Jacques Tati: ‘Gözlerine derinden ne zaman baksam hep uzaklaşıp giden yalnız bir adam.’

 

SON AYİN

Alman yönetmen Daniel Stamm imzalı korku-gerilim, ne yalan söyleyeyim, hedefine ulaşmış: Korkutuyor. İzlediğimiz bir mockumentary. Zamanın moda tabiriyle ‘yalancı belgesel’. Maliyetin düşmesi haricinde, özellikle korku filmlerinin sarsıcı etkisinin kat be kat artmasını sağlayan ‘el kameralı’ tür, ‘Blair Cadısı’nın açtığı güvenli yola çok şey borçlu tabii. Atası ‘The Exorcist’e saygılarını sunmayı unutmayan yapım, derin Amerika’da geçiyor. Bir papaz, kendisini görüntüleyen belgesel ekibiyle birlikte ‘şeytan çıkarma ayini’ düzenlemek üzere derin Amerika’nın tam ortasında bulur kendini. Şeytan, çılgın bir tarikat, büyüler, inanç, fanatizm, din, şeytan çıkarma ve saf bir korku. Türün hamilerinden Eli Roth’un yapımcı olarak yer aldığı projenin oyuncu kadrosu da başarıyla destekliyor perdedeki öyküyü. Küçük yaşta vaaz vermeye başlayan ama sürekli inancını sınayan din adamı rolünde Patrick Fabian çok inandırıcı. İçine şeytan girmiş Nell rolündeki Ashley Bell ise, yaklaşık otuz yıl önce dünyaya gelseymiş ‘The Exorcist’te ‘Linda Blair’in rolünü çalarmış sanki. Bell’in gerçekten müthiş performansı, ürpertinin etkisini arttırıyor. Bazı planları fena halde ikna edici olan film önerilir. Sinefiller için önemli bir not olarak; yapımın özellikle 1975 tarihli ‘Race with the Devil’, 1973 yapımı ‘The Wicker Man’, 1987 tarihli ‘The Believers’ filmleriyle kan bağı olduğunu ekleyelim.

MURAT ERŞAHİN

 



Diğer Yazılar