29 EKİM 2010
Vizyondaki film sayısı altı. ´´Belleville´de Randevu´´nun yaratıcısı Sylvain Chomet´nin yeni harikası ´´Sihirbaz´´ ile korku gerilim ´´Son Ayin´´ notlarımız arasında. Basın gösterimi düzenlenmeyen üç yapım, Faik Ahmet Akıncı´nın yazıp yönettiği ´´Kubilay´´, filmekimi´nden yadigar ´´Nefes Nefese´´, özellikle küçük izleyicilere seslenen ´´Winx Club 3D: Sihirli Macera´´ ile izleme şansı bulamadığım Avni Kütükoğlu imzalı yerli yapım ´´Nene Hatun´´ haftanın diğer filmleri. İyi seyirler!
SİHİRBAZ
´´Belleville´de Randevu / Les Triplettes de Belleville´´ filmini yaratan adam Sylvain Chomet´den yine enfes bir animasyon. Fransız sinemacı Jacques Tati´nin (1907-1982) yıllar önce yazdığı ve perdeye aktarma fırsatı bulamadığı öyküyü Chomet, bildik hüneriyle yansıtmış perdeye. Aynı zamanda Fransız komedisine damga vurmuş, bütün zamanların en önemli sinemacılarından Jacques Tati´ye ve eserlerine içten saygılarını sunan yapım, son derece naif atmosferiyle izleyeni derinden etkiliyor. Tati´nin modern hayata intibak etmekte güçlük çeken ölümsüz kahramanı Mösyö Hulot´ya, özellikle belki de başyapıtı denebilecek 1958 tarihli ´´Mon Oncle / Dayım´´a direkt saygı duruşunda bulunan film, ´büyüsü bozulmuş dünyayı büyülemenin imkânsızlığından´ söz ediyor son tahlilde. 1950´lerin sonunda geçiyor öykü. 60´lar başlarken… Tati´ye göre birçok şeyin sona erdiği, nezaketin, naifliğin, insan sıcaklığının kaybolduğu günlerde. (Bir de yaşadığımız günleri görseydi büyük usta, belki de her şeyi bir yana bırakıp yok olmayı seçerdi. Bu yakışırdı Mösyö Hulot´ya) Geçmiş zamanın ünlü sihirbazı, neslinin tükenmekte olduğunu fark etmiştir. Artık sahne sanatları, illüzyon tatmin etmemektedir insanları. İçi hızla boşalan, sığlaşan, değer yargılarını üç paraya bozduran dünya, kudurmuş, azmış, şekil değiştirmiştir. Acımasızdır kuralları artık yirmi dört saatlerin. Yaşlılara yer yoktur. İskoçya´da bir balıkçı köyünün barında gösteri yaparken temizlikçi kızla karşılaşır kahramanımız Jacques Tatischeff. (Aynı zamanda Jacques Tati´nin gerçek ismidir bu) Bu son derece naif baba-kız ilişkisi, karşılıksız sevgiye dayansa da, dışarıdaki dünyanın acıtan gerçekleri, duyguların üstesinden gelmeye kararlıdır. Sihirbaz diye bir şey yoktur der usta sihirbaz ardında bıraktığı son notta… Bu aynı zamanda Tati´nin bıraktığı son nottur dünyaya. Büyük bir hüznün ince bir mizahla desteklendiği animasyon, yaşadığımız vulgar barbarlık ve kabalık çağında, damara enjekte edilen bir ilaç kadar güçlü. Tati´nin orijinal öyküsüyle, film arasında bir takım değişiklikler yapmış Chomet. Prag´da geçen öyküyü, bir süredir yaşadığı Edinburgh´a taşımış. Orijinal senaryoda, sihirbazın hayvanı bir tavukken, filmde sihirbazların olmazsa olmazı tavşan´a dönüşmüş. Dünya prömiyerini Berlin Film Festivali´nde yapan ve geçtiğimiz filmekimi ile Antalya Altın Portakal´ın programında da yer alan enfes animasyonu mutlaka izleyin. İçinde yaşadığınız çağdan ve günlerden hoşnutsanız bile izleyin. Perdede duran naiflik, şefkat, iyilik ve artık var olmayan değerlerin büyüsü, belki sihirbaz diye bir şey olduğuna sizi inandırabilir… Bir de dizeler gibi her şey perdede. Metin Altıok´un şu şiiri örneğin Jacques Tati: Gözlerine derinden ne zaman baksam hep uzaklaşıp giden yalnız bir adam…
SON AYİN
Alman yönetmen Daniel Stamm imzalı korku-gerilim, ne yalan söyleyeyim, hedefine ulaşmış: Korkutuyor. İzlediğimiz bir mockumentary. Zamanın moda tabiriyle ´yalancı belgesel´. Maliyetin düşmesi haricinde, özellikle korku filmlerinin sarsıcı etkisinin kat be kat artmasını sağlayan ´el kameralı´ tür, ´´Blair Cadısı´´nın açtığı güvenli yola çok şey borçlu tabii. Atası ´´The Exorcist´´e saygılarını sunmayı unutmayan yapım, derin Amerika´da geçiyor. Bir papaz, kendisini görüntüleyen belgesel ekibiyle birlikte ´şeytan çıkarma ayini´ düzenlemek üzere derin Amerika´nın tam ortasında bulur kendini. Şeytan, çılgın bir tarikat, büyüler, inanç, fanatizm, din, şeytan çıkarma ve saf bir korku. Türün hamilerinden Eli Roth´un yapımcı olarak yer aldığı projenin oyuncu kadrosu da başarıyla destekliyor perdedeki öyküyü. Küçük yaşta vaaz vermeye başlayan ama sürekli inancını sınayan din adamı rolünde Patrick Fabian çok inandırıcı. İçine şeytan girmiş Nell rolündeki Ashley Bell ise, yaklaşık otuz yıl önce dünyaya gelseymiş ´´The Exorcist´´te ´Linda Blair´in rolünü çalarmış sanki. Bell´in gerçekten müthiş performansı, ürpertinin etkisini arttırıyor. Bazı planları fena halde ikna edici olan film önerilir. Sinefiller için önemli bir not olarak; yapımın özellikle 1975 tarihli ´´Race with the Devil´´, 1973 yapımı ´´The Wicker Man´´, 1987 tarihli ´´The Believers´´ filmleriyle kan bağı olduğunu ekleyelim.
MURAT ERŞAHİN