29 ARALIK 2017
Yılın, 2017 vizyonunun son haftası, beraberinde üçü yerli toplam sekiz yeni filmle geldi… 2017 genel anlamda keyifli ve kaliteli bir film sezonu oldu. 2018 sezonunun daha da iyi filmlerle dolu olması en büyük dileğimiz. Mutlu, umutlu, sağlıklı, sevgi dolu bir yeni yıl! İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini yeni yılda da sakın ha bırakmayın! Herkese iyi seyirler!
MUHTEŞEM SHOWMAN
-Sevdiklerimizi mutlu etmektir amaç!-
P.T. Barnum, küçük adının açılımıyla Phineas Taylor Barnum, Amerikalı girişimci, iş adamı ve ‘Ringling Bros. and Barnum & Bailey’ sirkinin kurucularından. Eğlence sektörünün ‘yeni dünya’daki efsane isimlerinden olan Barnum, ‘living wonders’ adı verdiği müzesiyle ünlü olmuştur. Müzede, dev adamlar, cüceler, sakallı kadınlar, kelimenin tam anlamıyla ‘normal’de seyreden geniş kalabalık tarafından, ‘tuhaf’ görülen bütün ötekiler gösteriler yaparlar. Özel efekt departmanından gelen Michael Gracey, ilk yönetmenlik denemesinde, işte bu renkli girişimcinin hayatından ve hayal gücünden esinlenmiş. Jenny Bicks’in kaleme aldığı öykünün senaristlerinden biri de usta yönetmen ve senarist Bill Condon!
Dünya çapında sansasyon yaratan bir gösteriyi ilk kez sergileyen adam olarak tarihe geçmiş Barnum’un, yoksulluktan gelip, hırsı ve engel tanımaz hayal gücü sayesinde, düşlerini gerçek kılmasının öyküsü ‘Muhteşem Showman’. Aynı zamanda yapım tasarımına ve orijinal müziğine epey çalışılmış sıcak ve seyri keyifli bir müzikal! Biyografik bir dramı perdeye taşıyan müzikalde başrolü, ‘komple’ aktör Hugh Jackman üstleniyor. Rol yapan, dans eden ve şarkı söyleyen ‘hakiki’ sahne adamı özelliği, Jackman’ı canlandırdığı Barnum karakteriyle özdeşleştirmiş neredeyse! Michelle Williams, Zac Efron, Rebecca Ferguson ve Zendaya, cazibeli kadronun öne çıkan diğer isimleri olmuşlar.
İnsanları, özellikle çevremizdekileri ve en çok sevdiklerimizi mutlu etmektir hayatın amacı diyen biyografik müzikal, sanat yönetimiyle de alkışı hak ediyor. Bildik öykü gidişatı, özenle kurulmuş sıcak ve içten yapıyı zedelemiyor bile! Kızlarının okul gösterisinde Barnum, balede başarılı olandan öte, sahnede ağacı canlandıran diğer kızını daha dikkatle izliyor ve film bütün tutunamamışlara, toplum dışına atılmışlara, farklılık gösterenlere, düşkünlere, ikinci planda kalmışlara, arka beşlidekilere, genel anlamda bütün ‘ötekilere’ sevgi ve şefkatle sarılmayı bir an olsun unutmuyor. ‘Şov sürmeli’ diyor Barnum kısaca; insanların kendilerini iyi ve özel hissetmeye, en çok da mutlu olmaya ihtiyaçları var; hakları da! (4 / 5)
LOVING VINCENT
-Sanatçının gerçeği, eserlerinde yatar!-
Polonya-İngiltere ortak yapımı, kelimenin içi dolu anlamıyla, ele emeği göz nuru, enfes bir animasyon. Beyazperdenin ilk tamamen yağlı boya animasyonu, resim sanatının efsane isimlerinden Hollandalı sanatçı Vincent van Gogh ve eserleri üzerine. 1853 yılında dünyaya gelen, 1890’da hayata veda eden ressamın öyküsü, tablolarından hazırlanan bir fon üzerinde yansıyor perdeye.
Filmde yer alan altmış beş bin karenin her biri, yüz ressamdan oluşan bir ekipçe van Gogh’un kendi tekniği kullanılarak boyanmış. Altı senelik kolektif sürecin ürünü olan filmin sahneleri, van Gogh’un ünlü tablolarından yola çıkılarak resmedilmiş. Adeta resmin ve şiirin buluşması olan biyografik animasyon, Dorota Kobiela ve Hugh Welchman imzası taşıyor. İkilinin birlikte yazıp yönettikleri el yapımı bir biblo değerindeki yapım; ünlü ressamın ölümünün ardından, vam Gogh’un gerçek ölüm nedenini, dolayısıyla hayatını araştırmak için onun izini süren genç adamın buldukları ve tanıklıklar üzerine…
Ressamın tablolarına aktardığı gerçek karakterler yer alıyor öykünün odağında. Postacı Joseph Roulin, van Gogh’un, kardeşi Theo’ya yazdığı ve ölümünün ardından teslim edilmeyip geri dönen mektubunu, kendi varoluş sıkıntısını alkolle bastıran oğlu Armand Roulin’e verir ve gerçeği bulmasını ister ondan! Armand, yolculuğunun her etabında, kendini vurduktan iki gün sonra ölen van Gogh’un hayatına değmiş olan kişilerle karşılaşır ve sanatçının hayatında yer alan ‘gizemli’ gerçeğe ulaşmaya çalışır.
Ölümle değil, yaşamla ilgilenmesi gerektiğini fark eden karakterin, van Gogh’un kırılgan dünyasını aralayıp, bize nakletmesi son derece incelikli bir metinle kotarılmış! Filmin yağlı boyayla yaratılan üstün animasyon tekniği, göz alıcı. Hayatın dışına düşmüş, insanın izini süren sorunlu sanatçının resimlerinde yatan gerçeğe ve hayat algısına tanık oldukça, sanatın var eden gücüne de tanıklık ediyorsunuz bir yandan, an be an! Gerçek oyuncuların performanslarının çizgi ve yağlı boyalarla animasyon haline gelip, perdeye yansıması, sezonun en önemli filmlerinden birini izlemenizi sağlıyor. Dokunaklı, gerçekçi, derinlikli ve hepsinden önemlisi Van Gogh’un dehasına yakışır bir sanat eseri. (4,5 / 5)
KALP ATIŞI DAKİKADA 120
-İçerden ve hakiki!-
Altın Palmiye adayı olduğu Cannes’den, Jüri Büyük Ödülü ve FIPRESCI dahil toplam dört ödülle ayrılan dram, 1990’ların başında Paris’te, AIDS’e karşı farkındalık yaratmaya çabalayan aktivist Act-Up örgütünün hikâyesini anlatıyor. 2008’de Altın Palmiye kazanan ‘Entre les Murs / Sınıf’ filminin senaristi olarak tanıdığımız Robin Campillo’nun yönettiği yapım, son derece gerçekçi ve oldukça içerden didikliyor meselesini.
Aktivist örgütün üyelerinin mücadeleleri ve gündelik hayatları, tamamen içerden ve son derece gerçek biçimde nakledilmiş. Neredeyse bir ‘MR’ görüntüsü veriyor senaryo ve sizi alıp, 90’lı yılların başına, o örgüt toplantılarına, örgüt eylemlerine, devletin ve ‘sistemin’ mesele üzerine görüşlerine, kamuoyunun ilgisine götürüp, orada bırakıyor! Arjantinli aktör Nahuel Pérez Biscayart, Arnaud Valois ve Dardenne kardeşlerin ‘La Fille Inconnue / Meçhul Kız’ adlı filminden anımsayacağınız Adèle Haenel, filmin başlıca oyuncuları olarak öne çıkıyorlar.
Toplumsal farkındalık için son nefesine kadar mücadele eden oğlunu AIDS hastalığı yüzünden yitiren annenin vakur ve sakin acısı, dostlarının ona vedası, grubun eğlence sahneleri ve finalde ölümüyle bile eyleme devam eden genç adam, gerçekten zihne takılıp kalan anlar oluyorlar. Tek eksisi, 140 dakikalık uzun süresi filmin! Bir takım tekrarlar, can alıcı mesele, durum ve en önemlisi ‘duygunun’ içini bir nebze boşaltıyor sanki. İzlenmesi önemli bir dram orijinal adıyla ‘120 battements par minute’! (3,5 / 5)
JUMANJI: VAHŞİ ORMAN
-Kutu oyununda kendini bulmak!-
Joe Johnston’un yönettiği, başrolünü Robin Williams’ın üstlendiği 1995 tarihli fantastik macera ‘Jumanji’, sihirli bir kutu oyunu sayesinde iki arkadaşın, kendilerini başka bir dünyada bulmalarını ve yaşadıkları avantürü taşıyordu perdeye. Yirmi iki yıl aradan sonra, kutu oyunu tekrar harekete geçiyor ve dört genç, tesadüf eseri buldukları oyunla, kendi benliklerini bulacakları, dostluklarını sınayacakları heyecan dolu bir maceraya atılıyorlar yine!
Usta yönetmen Lawrence Kasdan’ın oğlu olan, ‘Zero Effect’, ‘Orange County / Gençlik Hayalleri’, ‘Bad Teacher / Kötü Öğretmen’, ‘Sex Tape / Kaset İşi’ filmleriyle tanıdığımız yapımcı-yönetmen Jake Kasdan’ın yönettiği aile boyu avantür; ilk filmde olduğu gibi yine Chris Van Allsburg’un ‘Jumanji’ adlı orijinal kitabından uyarlanmış perdeye. Allsburg’u, aynı adlı kitaplarından perdeye uyarlanan ‘The Polar Express / Kutup Ekspresi’ ve ‘Zathura: A Space Adventure / Zathura: Bir Uzay Macerası’ adlı filmlerden anımsayacaksınız!
Dört liseli arkadaş, mahsur kaldıkları kutu oyununun tehlike dolu dünyasında, her biri özel güçlere sahip ‘avatar’lara dönüşerek, oyunu kazanmak adına ellerinden geleni yapmak zorundadırlar. Aynı zamanda filmim yapımcıları arasında olan namı diğer ‘The Rock’, Dwayne Johnson’a, Jack Black, Kevin Hart, Karen Gillan ve Bobby Cannavale eşlik ediyorlar. Alex Wolff, Ser´Darius Blain, Madison Iseman ve Morgan Turner, kadronun genç yıldızları. Orijinal filmin çekim yılından günümüze uzanan macera ve kutu oyunlarının yerini son derece gelişmiş sanal oyunlara bıraktığı günümüzün değer yargıları. Zorlu şartlarda oturtulan karakterler, sevgi ve fedakarlıkla gelişen, büyüyen insanoğlu! Yediden yetmişe, hemen herkesi eğlendirmeye odaklı, keyifli bir macera yeni ‘Jumanji’ filmi. Bildik içerik, lezzeti eksiltmiyor! (3 / 5)
Başrolünü Maggie Q’nun üstlendiği korku türündeki İngiltere-ABD ortak yapımı ‘Slumber / Karabasan’ ile birlikte üç yerli yapım; Mahmut Fazıl Coşkun imzası taşıyan dram ‘Anons’, Murat Aslan’ın yönettiği ‘Asya’ ve yönetmen koltuğunda İhsan Taş’ın oturup, başrolü Ersin Korkut’un üstlendiği ‘Parayı Bulduk’, haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer yenileri. Tekrar mutlu yıllar ve iyi seyirler herkese! MURAT ERŞAHİN